NUH SURESİ
Çoğunlukla Hz. Nûh’un doğru yoldan sapmış halkına tebligatını konu alan bu sure, sembolik olarak, her bilinçli müminin kör bir maddeciliğe ve dolayısıyla bütün manevî/ruhî değerlerden yoksunluğa karşı mücadelesini anlatır. Hz. Nûh’un kıssası, Kur”an’ın birçok yerinde ve özellikle de 11:25 ve devamında anlatılmıştır.
1 BİZ Nûh’u kendi toplumuna göndererek “Başlarına şiddetli bir azap gelmeden halkını uyar!” diye [emrettik].
2 [Nûh] “Ey halkım!” diye seslendi, “Ben sizin için açık bir uyarıcıyım, 3 [yalnız] Allah’a kulluk etmeniz ve O’na karşı sorumluluk bilinci taşımanız [gerektiğini bildiren bir uyarıcı].
“Şimdi bana kulak verin 4 ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve [yalnız O’na] malum olan bir zamana kadar1 size mühlet tanısın; ama bilin ki Allah’ın belirlediği vade gelip çattığında hiçbir şekilde ertelenemez. Keşke bunu bilseydiniz!”
5 [Ve bir zaman sonra, Nûh] “Ey Rabbim!” dedi, “Ben halkıma gece gündüz çağrıda bulunuyorum, 6 ama bu çağrım onları yalnızca [Senden] daha da uzaklaştırdı.2 7 Ve doğrusu, onlara bağışlayıcılığını göstereceğin ümidiyle ne zaman çağrıda bulunduysam parmaklarını kulaklarına tıkadılar, [günahkarlık] giysilerine büründüler,3 daha fazla inada kapıldılar ve boş gururlarında [daha da] azgınlaştılar.
8 Doğrusu, ben onları açık açık çağırdım; 9 onlara açıktan tebliğde bulundum; (ayrıca) onlarla gizlice, özel olarak da konuştum; 10 ve dedim ki:
“Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını dileyin, çünkü O, kuşkusuz bağışlayıcıdır! 11 Size, hesapsız semavî nimetler yağdıracaktır,4 12 dünyevî servet ve evlat vermek suretiyle size yardım edecek ve size bağlar bahçeler ihsan edecek ve akıp giden sular bağışlayacaktır.5
13 Size ne oluyor ki Allah’ın büyüklüğünü kabul etmiyorsunuz,6 14 sizi[n her birinizi] peşpeşe aşamalardan geçirerek yaratanın7 O olduğunu gördüğünüz halde?
15 Görmüyor musunuz Allah yedi göğü nasıl birbiriyle uyumlu yaratmıştır,8 16 ve onların içine ay’ı [yansıyan] bir ışık olarak yerleştirmiş ve güneşi [ışık saçan] bir lamba yapmıştır?9
17 Ve Allah sizi yerden [tedricî bir şekilde] yeşertip büyütmüştür;10 ve sonra sizi [öldükten sonra] ona geri döndürecektir: 18 [daha sonra] sizi yeniden dirilterek11 tekrar ortaya çıkaracaktır.
19 Ve Allah yeri sizin için genişçe yaymıştır 20 ki üzerinde geniş yollardan yürüyüp geçebilesiniz!”12
21 Nûh, “Ey Rabbim!” diye ekledi, “Onlar bana [tamamen] karşı çıktılar, zaten onlar serveti ve çocukları yüzünden hızla yok olmaya doğru giden kimselere uyarlar,13 22 ve [Sana karşı] en korkunç tuzakları kuranlara, 23 çünkü onlar [kendilerine uyanlara]: “Tanrılarınızı hiçbir zaman terk etmeyin: ne Vedd ne Suvâ”, ne Yeğûs, ne Ye”ûk ve ne de Nesr’i terk etmeyin!” demişlerdi.14
24 Onlar böylece çoğu kimseyi saptırdılar: o halde, Sen bu zalimlere yalnızca [özlem duydukları şeylerden] uzaklaşmalarını emret!”15
25 Böylece onlar, günahları yüzünden [büyük bir tufanda] boğuldular ve [öteki dünyanın] ateşinde yanmaya mahkum edildiler;16 ve kendilerini Allah’a karşı koruyacak bir yardımcı bulamadılar.
26 Ve Nûh, “Ey Rabbim!” diye yalvardı: “Yeryüzünde bu hakikati inkar edenlerden hiç kimseyi bırakma: 27 çünkü Sen onları bırakırsan, Sana kulluk edenleri hep saptır[maya çalış]ırlar ve yalnızca fesada ve inatla sürdürülen nankörlüğe sebep olurlar.17
28 Ey Rabbim! Bana, anneme-babama, evime mümin olarak giren herkese ve [daha sonraki] bütün mümin kadınlara ve erkeklere bağışlayıcılığını göster; ve zulüm işleyenleri her zaman helake uğrat!”18
DİPNOTLAR
1 Yani, her kişinin ömrünün sonuna kadar -kalplerinde gerçekleşeceği umulan değişiklikten önce işledikleri bütün günahları bağışlanabilse bile, ölünceye kadarki davranışlarından dolayı artık bağlandıkları yeni iman ilkeleri ışığında tamamen sorumlu tutulacaklarına işaret. Karş. 4:18 -“ölüm ânına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında “Şimdi tevbe ediyorum!” diyenlerin tevbeleri kabul edilmeyecektir.”
2 Lafzen, “sadece onların uzaklaşmalarını arttırdı”.
3 Bu parantez içi eklemenin -ki “giysi” kavramına mecazî bir anlam kazandırır- sebebi için bkz. 74:4, not 2; ayrıca karş. 7:26’daki “Allah’a karşı sorumluluk bilinci giysisi” (libâsu’t-takvâ ) ifadesi.
4 Lafzen, “göğü üzerinize cömertçe akıtacaktır” (bkz. ayrıca 11:52, not 76).
5 Son iki nimet, Kur”an’da “içinden ırmakların geçtiği bahçeler” ile sembolize edilen öteki dünyadaki mutluluk haline işarettir.
6 Yani, “Allah’a inanmayı reddediyorsunuz” (Zemahşerî). Bazı otoriteler (mesela Cevherî) yukarıdaki ifadeye, Allah’a inancın eksikliğini dile getiren “Allah’ın haşmetinden korkmuyorsunuz” anlamı yüklemişlerdir.
7 Yani, annenin rahminde bir sperm damlasıyla döllenmiş bir hücreden (dişi yumurtasından) başlayarak embriyonun yeni, kendi başına var olan (self-contained) bir insan kimliği haline gelmesiyle sona eren tedricî evrim süreci yoluyla (karş. 22:5): bütün bunlar bir planın ve bir amacın varlığına ve dolayısıyla ilim sahibi bir Yaratıcı’ya işaret eder.
8 Karş. 67:3 ve ilgili not 2.
9 Bkz. 10:5, bu ayette güneş “bir parlak ışık [kaynağı]” (ziyâ”), ay da, “aydınlık” (nûr) olarak tanımlanmıştır; bu her iki parantez içi açıklama da 10:5 ile ilgili not 10’da açıklanmıştır.
10 Bu ifade ikili bir anlama sahiptir. İlk olarak, her insan bedeninin hem toprağın içinde hem de toprağın üstünde bulunan aynı özden -organik ve inorganik- çıkarılıp geliştirilmesine işaret eder; ve bu anlamda insan tekinin yukarıda 14. ayette işaret edilen “peşpeşe aşamalardan geçerek” yaratılmasını kapsar. İkinci olarak, insan türünün evrimini, yani yeryüzünde yaşayan en ilkel organizmalardan başlayarak en yüksek gelişme safhalarına tedricî bir şekilde yükselmesini ve sonuçta insanın sahip olduğu beden, akıl ve ruhun eşsiz bileşimine ulaşmasını ifade eder.
11 Lafzen, “[nihaî] bir çıkarışla”.
12 Yani, “Allah, size yeryüzünde güzel bir hayat için bütün imkanları sağladı” -burada mahfuz olan anlam şudur: “Öyleyse O’nu kabul etmeyecek ve şükretmeyecek misiniz?”
13 Lafzen, “serveti ve evlatları yalnızca kendisinin zararını arttıran kimseye uydular”: yani, temayülleri ve sahip olduğu özellikler yalnızca kibirlerini ve küstahlıklarını arttırır ve onları ruhsal bir yok oluşa sürükler. Ayrıca, burada, özellikle ve yalnızca maddî refaha yönelmenin, uzun vadede mutlaka bütün moral değerleri ve böylece toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine bir telmîh vardır.
14 İlk kaynaklarda açıkça belirtildiği gibi, bu beş tanrı, aynı zamanda İslam öncesi Araplar’ın da taptığı putların arasında yer almaktaydılar (bkz. Hişâm b. Muhammed el-Kelbî’nin küçük ama çok değerli çalışması Kitâbu’l-esnâm, neşr. Ahmed Zeki, Kahire 1914). (R. Klinge-Rosenberg’in giriş yazarak ve notlar ilave ederek Almanca’ya yaptığı çeviriden Türkçe’ye çeviren Beyza Düşüngen, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1969 -T.ç.n.) Bu kült, Arabistan’a muhtemelen antik çağlardan beri yaşadığı Suriye ve Bâbil’den geçmiştir.
15 Lafzen, “sen zalimlerin yalnızca uzaklaşmalarını arttır,” yani dünyevî hedeflerine ulaşma başarısından uzak kalmalarını sağla (Râzî).
16 Lafzen, “ve ateşe sokuldular” -geçmiş zamanın kullanılması, henüz gelmemiş olan azabın kaçınılmazlığını gösterir (Zemahşerî).
17 Lafzen, “yalnızca fesatçı (fâcir), inatçı nankör (keffâr) gibilerine hayat verirler”: ama hiç kimse -ve özellikle hiçbir peygamber- zalimlerin soyundan gelenlerin mutlaka zalim olacağını söyleyemeyeceğinden, fâcir ve keffâr terimlerinin burada, kişileri değil, nitelikleri ve davranışları gösteren mecazlar olduğu açıktır.
18 Lafzen, “zalimlerin sadece yıkılışlarını arttır” -yani, onların hedeflerinin ve dolayısıyla zulümlerinin yıkılıp çöküşünü.