TARIK SURESİ
Nisbeten erken bir tarihte (muhtemelen Hz. Peygamber’in nübüvvetinin dördüncü yılında) nazil olan bu sure, ismini birinci ayetinde geçen târık kelimesinden alır.
1 DÜŞÜN gökleri ve gece vakti geleni!1
2 Bilir misin nedir gece vakti gelen?
3 O, yıldızdır [inanmadan yaşanan hayatın] karanlığını delip geçen:
4 [zaten] hiçbir insan korunmasız bırakılmamıştır.2
5 İNSAN, neden yaratıldığına bir baksın: 6 o spermalı bir sıvıdan yaratılmıştır 7 [erkeğin] beli ile [kadının] leğen kemiği3 arasından çıkan. 8 Elbette O, [insanı yoktan var eden] onu yeniden [hayata] döndürmeye de kâdirdir: 9 bütün sırların ortaya serileceği Gün, 10 ve [insanın] ne bir kuvvet ne de yardımcı bulacağı (Gün)!
11 Düşün4 dönüp duran gökleri, 12 ve bitkilerle patlayıp yarılan yeri!
13 BAKIN, bu [ilahî kelâm] doğruyu yanlıştan ayıran bir sözdür,5 14 boş bir lakırdı değil.
15 Elbette on[u kabule yanaşmayan]lar, birçok düzmece kanıt ararlar6 [ilahî kelâmı çürütmek için]; 16 ama Ben onların bütün planlarını boşa çıkaracağım.7
17 Öyleyse bırak, hakikati inkar edenler dilediklerini yapsınlar, yapsınlar kısa bir süre!
DİPNOTLAR
1 Bazı müfessirler, târık (“gece vakti gelen”) olarak tanımlanan şeyin sabah-yıldızı olduğunu, çünkü onun gecenin bitimine doğru göründüğünü ileri sürerler; diğerleri ise -Zemahşerî ve Râğıb gibi- genel manada onu “yıldız” cinsi olarak anlarlar. Şimdi bu ismin kökünü analiz edersek, “[bir şeye] vurdu” veya “bir şeyi [döğdü]” anlamındaki taraka fiilinden türetildiğini görürüz; bu nedenle, taraka’l-bâb, “kapıyı çaldı” anlamına gelir. Mecazî olarak da, “gece vakti gelen herhangi bir şey”i [veya “herhangi bir kimse”yi] gösterir, çünkü bir eve gece gelen kişinin kapıyı çalması beklenir (Tâcu’l-“Arûs). Kur”an’ın ifade tarzında târık, felaketin ve sıkıntının derin karanlığında bunalmış bir insana zaman zaman gelen semavî bir teselli ve rahatlamayı; veya belirsizliğin karanlığını gideren anî, sezgisel bir aydınlanmayı; yahut da adeta insanın kalp kapılarını çalan ve böylece hem teselli ve rahatlama, hem de aydınlanma fonksiyonlarını gören ilahî vahyi ifade eden bir mecazdır. (Yemin ifade eden ve bağlacını “Düşün” olarak çevirmem konusunda bkz. sure 74, not 23’ün ilk bölümü.)
2 Lafzen, “üzerinde muhafızı bulunmayan [yahut “gözetilmeyen”] hiçbir insan yoktur”. Bkz. bu bağlamda 82:10-12, not 7.
3 “Leğen kemiği” olarak çevirdiğim terâib çoğul ismi, aynı zamanda “kaburga kemiği” veya “kaval kemiği” anlamlarına da gelir; nadiren kullanılan Kur”ânî kavramların etimolojisi üzerinde uzmanlaşmış otoritelerin çoğuna göre bu terim, özellikle kadın anatomisi ile ilgilidir (Tâcu’l-“Arûs).
4 Zımnen, “ve son olarak, Allah’ın yaratma ve yeniden diriltme kudretini tam olarak kavrayabilmek için düşün …” vd.
5 Lafzen, “hüküm veren bir söz” veya “ayırd edici bir söz”, yani doğru ile yanlış arasında ayrım -burada, bir tarafta “ölüm”den sonra hayatın devamlılığına inanç, diğer tarafta bu ihtimalin reddi arasında ayrım. (Karş. Kıyamet Günü’nden “Ayrım Günü” olarak söz eden 37:21, 44:40, 77:13 ve 38, 78:17; bkz. ayrıca 77:13, not 6).
6 Lafzen, “[birçok] tuzak (keyd) kurarlar”: bkz. hemen hemen eş anlamlı bir kelime olan mekr‘in aynı anlamda kullanıldığı 34:33, not 41.
7 Lafzen, “Ben, [daha ince] bir tuzak kuracağım”, yani onlarınkini boşa çıkarmak için. Benim kullandığım açıklayıcı ifadeler, bütün otoritelere göre yukarıdaki ayetin taşıdığı anlamı yansıtmaktadır.