A”LA SURESİ
Bu sure, büyük ihtimalle, nüzul kronolojisinde sekizinci sırada yer almaktadır. Sureye adını veren anahtar sözcük, birinci ayetinde geçmektedir.
1 YÜCELT Rabbinin sınırsız şanını: Yüceler-Yücesi[nin şanını],
2 O ki, [her şeyi] yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermektedir;1
3 O ki, [bütün mevcudatın] tabiatını belirlemekte2 ve onu [hedefine doğru] yöneltmektedir;
4 O ki, yeşil ot(lar)ı çıkarmakta, 5 ve sonra on[lar]ı kara-kavruk kök haline getirmektedir!3
6 BİZ SANA öğreteceğiz ve [öğrendiklerinden hiç birini] unutmayacaksın, 7 Allah’ın [unutmanı] diledikleri hariç;4 çünkü, [yalnız] O’dur [insanın] kavrayışına açık olan her şeyi ve [ondan] gizli olanları5 bilen: 8 Biz, [böylece] [nihaî] huzura ve rahatlığa giden yolu6 senin için kolaylaştıracağız.
9 O HALDE, [hakikati başkalarına] hatırlat, bu hatırlatma ister fayda ver[iyor görün]sün, [ister görünmesin]:7 10 [Allah’tan] korkan, düşünüp ondan ders alır, 11 ona yabancılaşan ise bir zavallı bîçare olarak kalır; 12 böylesi, [öteki dünyada] büyük ateşe atılacak 13 ve orada ne ölecektir ne de diri kalacak.8
14 [Bu dünyada] arınmayı başaran ise, [öteki dünyada] mutluluğa ulaşır, 15 ki böylesi, Rabbinin ismini hatırlayan ve [O’na] ibadet edendir.
16 Ama hayır, [ey insanlar,] siz bu dünya hayatını tercih edersiniz, 17 oysa gelecek hayat daha iyi ve daha kalıcıdır.
18 Gerçek şu ki, [bütün] bunlar, geçmiş vahiylerde [bildirilmiş]tir. 19 İbrahim ve Musa’ya indirilen vahiylerde.9
DİPNOTLAR
1 Yani, onu kendi içinde tutarlı kılmakta ve yerine getirmekle yükümlü olduğu fonksiyonlara uygun vasıflarla donatmakta, böylece onu varoluşun gereklerine baştan (a priori) uygun hale getirmektedir.
2 Karş. 25:2’nin son cümlesi ve ilgili not 3; ayrıca 20:50 ve not 31.
3 Yani, mecazen, “hayat vermekte ve ölüme götürmektedir”.
4 Klasik müfessirlere göre, yukarıdaki sözler özel olarak Hz. Peygamber’e yöneliktir ve bu nedenle, ona Kur”an’ın öğretilmesini ve “Allah’ın [unutmasını] diledikleri hariç”, ondan hiçbir şeyin unutturulmayacağını kasdetmektedir. Bu istisna cümleciği, o günden beri müfessirleri çok sıkıntıya sokmuştur, çünkü Hz. Peygamber’e Kur”an’ı vahyeden Allah’ın Kur”an’ın herhangi bir kısmını o’na unutturacağını düşünmek pek makul değildir. Bu nedenle, ilk dönemlerden günümüze kadar pek de tatminkar olmayan birçok açıklama getirilmiştir. En az tatminkar olanı da, her şaşkın Kur”an yorumcusunun son olarak sığındığı “nesih doktrini”dir (2:106, not 87’de bu doktrini kabul etmediğimi açıkladım).
Ancak, yukarıdaki pasajın, görünürde Hz. Peygamber’e hitab etmesine rağmen, genel olarak insana yönelik olduğunu ve daha önceki Kur”an vahyi ile -yani, 96. surenin (“Alak) ilk beş ayeti ve özellikle Allah’ın “insana bilmediğini belletti”ğini söyleyen 3-5. ayetler ile- yakından bağlantılı bulunduğunu kabul edersek, sözkonusu yorum zorluğu ortadan kalkmış olur.
Bu ayetler ile ilgili 3. notta, sözkonusu ayetlerin, kuşaktan kuşağa ve bir uygarlıktan diğerine devrolunan insanoğlunun tecrübe yoluyla eriştiği kazanımlarına ve rasyonel bilgi birikimine işaret ettiği görüşünü ifade etmiştim: şimdiki pasajın işaret ettiği olgu da budur.
Burada, insanı yaratılış amacına uygun olarak şekillendiren ve ona doğru yolu göstereceğini vaad eden Allah’ın, ona, insanlığın biriktireceği, kaydedeceği ve kollektif olarak “hatırlayacağı” bilgi unsurlarını elde etme yeteneği vereceği (ve böylece, ona “öğreteceği”) bildirilmektedir. Ancak Allah’ın, insana, yeni tecrübeler edinme vasıtasıyla erişilebilen ileri becerileri de kapsayan daha geniş ve zengin bilgilerin yanısıra tümden-gelimci veya spekülatif bilgi unsurlarına sahip olması sonucu “unutturabileceği” (başka bir deyişle, terk ettirebileceği) gereksiz ve yararsız hale gelen bilgiler bunun dışında kalır.
Ancak, bir sonraki cümle, dış dünyayı gözlemleme ve spekülasyon yoluyla ulaşılan bütün bilgilerin, ne kadar gerekli ve değerli olsalar da, kesinlikle sınırlı bir geçerliliğe sahip olduklarını ve bu nedenle tek başlarına nihaî gerçekliği bulmamıza yetmeyeceklerini açıkça ortaya koymaktadır.
5 Yani, mahiyet itibariyle insan kavrayışının ötesindeki her şeyi (ğayb). Bunun anlamı şudur: beşerî bilgi, ebediyyen yetersiz kalmaya mahkum olduğundan, insan, ilahî vahyin yardımı olmaksızın hayatta izleyeceği yolu bulamaz.
6 Yani, zihnin huzura ermesine ve ruhun sükûnetine giden yolu.
7 Bu çeviri, Beğavî’nin yorumuna ve Râzî’nin bu ifade ile ilgili alternatif yorumlarından birisine dayanmaktadır.
8 Yani, ilahî öğüt ve uyarıdan uzak kalmasının sonucu olarak. (Karş. 74:28-29.)
9 Bu iki isim, geçmiş vahiylerin sadece birer örneği olarak verilmiş ve böylece, insanoğlunun dinî tecrübesinin devamlılığı ve bütün peygamberler tarafından tebliğ edilen temel hakikatlerin aynılığı gerçeği bir kez daha vurgulanmıştır. (Karş. ayrıca 53:36 vd.) Lafzen, “[bir kitabın] yaprakları”nı veya “kağıt tomarları”nı gösteren suhuf (tekili sahîfe) ismi, en geniş anlamıyla kitâb kelimesi ile eş anlamlıdır (Cevherî): bu nedenle, yukarıdaki bağlamda, “vahiyler” olarak çevirdim.