ĞAŞİYE SURESİ
Büyük bir ihtimalle Mekke döneminin ortalarında nazil olan bu sure, başlığını, birinci ayetinde geçen ğâşiye isim-fiilinden almaktadır.
1 KÂBUS Gibi Çöken’den1 haberin var mı?
2 Bazı yüzler o Gün yere bakacak, 3 [günahın yükü altında] bitkin düşmüş, [korku ile] sarsılmış, 4 kızgın bir ateşe girmek 5 ve kaynar bir pınardan tatmak üzere.
6 Hiçbir yiyecekleri yok kuru dikenlerin acılığından başka, 7 ne bir güç veren ne de açlığı gideren (dikenlerin).2
8 Bazı yüzler (de) o Gün mutlulukla parıldayacak, 9 çabaları[nın meyvesini tatmak]tan memnun, 10 harika bir bahçede, 11 boş lakırdı işitmeyecekleri (bir bahçede).
12 Sayısız pınarlar3 akacak orada, 13 [ve] yükseltilmiş [mutluluk] tahtları,4 14 doldurulmuş kadehler, 15 dizilmiş yastıklar, 16 ve serilmiş halılar…
17 PEKİ, [o yeniden dirilmeyi inkar edenler] bakmazlar mı yağmur yüklü bulutlara, [ve görmezler mi] nasıl yaratılmış onlar?5
18 Ve (bakmazlar mı) göğe, nasıl yükseltilmiş?
19 Ve dağlara, nasıl sağlamca dikilmiş?
20 Ve toprağa, nasıl yayılmış?
21 İşte böyle, [ey Peygamber,] onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: 22 sen onları [inanmaya] zorlayamazsın.6
23 Ancak, kim hakikati inkara şartlanmış olarak yüz çevirip uzaklaşırsa, 24 Allah ona [öteki dünyada] en büyük azabı tattıracaktır: 25 Bizedir onların dönüşleri, 26 ve Bize düşer onları hesaba çekmek.
DİPNOTLAR
1 Yani, Kıyamet Günü’nden.
2 Kiffâl’e göre, (Râzî’nin naklettiği üzere,) bu tür cehennem yiyecek ve içecekleri, tam bir ümitsizliğin ve alçalmanın simgesidir. Kurumuş haliyle acı ve dikenli bir bitkiyi ifade eden (Cevherî) darî” ismi, “o, küçüldü/aşağılandı” veya “gururu kırıldı” anlamlarına gelen dara”a veya dari”a fiilinden türetilmiştir: açıkça mecazî anlamda kullanılan bu ifadeyi “kuru dikenlerin acılığı” olarak çevirmemin sebebi budur. Benzer mecazî bir anlam, Kur”an’da çok sık zikredilen hamîm terimini hatırlatan, 5. ayetteki “kaynar bir pınar” ifadesine de yüklenebilir (bkz. 6:70’in son cümlesi ile ilgili not 62).
3 Lafzen, “bir pınar” -ama, Zemahşerî ve İbni Kesîr’in işaret ettiği gibi, tekil biçimdeki kullanılış, burada “pınarların çokluğu”na işaret eden bir cins ismi anlamı taşımaktadır. Bu hayat veren nesne mecazı, Kur”an’daki cennet tasvirlerinde sıkça kullanılan “ırmaklar” (enhâr) ifadesi ile benzerdir.
4 Bkz. 15:47, not 34.
5 Yeniden dirilmeyi ve öteki dünyadaki hayatı inkar etmenin bilinçli Yaratıcı kavramını tamamiyle anlamsız hale getireceğine işaret; ayetin birinci bölümünde “yeniden dirilmeyi inkar edenler” sözlerini eklememin sebebi budur –İbil ismi ise, öncelikle, “develer” anlamına gelir, ki tekil şekli olmayan ve sadece çoğul şekilde kullanılan bir cins ismidir (generic plural). Ama bu isim, aynı zamanda “yağmur taşıyan bulutlar” için de kullanılmaktadır (Lisânu’l-“Arab, Kâmûs, Tâcu’l-“Arûs): ki bu karşılık, yukarıdaki anlam örgüsü içinde daha tercihe şayan olan bir karşılıktır.
Eğer bu terim “develer” anlamında kullanılmış olsaydı, yukarıdaki ayette ona yapılan atıf, sadece, Hz. Peygamber’in çağdaşı olan Araplara hitab etmiş olurdu. Çünkü dikkat çekici dayanıklılığı, çok çeşitli işlerde (binme, yük taşıma, süt ve et verme, yün kaynağı olma gibi) kullanılabilmesi ve çöl ortasında yaşayan insanlar için adeta vazgeçilmez bir değer taşıması gibi sebeplerden dolayı deve, Araplar arasında daima hayranlık ve bağlılık duyulan bir hayvan olmuştu.
Ayrıca, “develer”in kasdedilmiş olması, anlamı belirli bir çevrenin ve belirli bir zamanın insanları ile (geçmiş olaylara tarihî atıfların faydasından bile yoksun şekilde) sınırlamış olacağından, burada hiç dikkate alınmamalıdır. Çünkü Kur”an’da, Allah’ın yarattığı evrenin olağanüstülüklerini gözlemlemek için yapılan çağrı, bütün zamanların ve bütün toplumların insanlarına yöneliktir. Bu nedenle, İbil teriminin burada “develer” için değil, ama “yağmur yüklü bulutlar” için kullanıldığını varsaymak için birçok neden vardır: Ayrıca, burada suyun buharlaşması, buharın göğe yükselmesi, yoğunlaşması ve sonunda yere düşmesi şeklindeki olağanüstü dönüşümlü sürece yapılan işaret, ne kadar hayranlık verici ve faydalı olsalar da “develer”e yapılan atıftan çok, sonraki ayetlerde (18-20. ayetler) gökyüzüne, dağlara ve yeryüzüne yapılan atıf ile daha uyumlu görünmektedir.
6 Lafzen, “sen onlar üzerinde bir güç sahibi değilsin”.