Eskiden düşünce ve duyguların merkezinin kalp olduğu sanılırdı. Oysa bugün bilincin, içgüdülerin ve deneyimle kazanılan bilgilerin beyinde oluşup biçimlendiğini biliyoruz. Beyin sinir sisteminin merkezi olarak hizmet eden bir organıdır. Sinir sisteminin en önemli parçası olan beyin, vücudun bütün hareketlerini ve tepkilerini yönettiği gibi duyguların, belleğin ve kişiliğin de merkezidir. Basit yapılı hayvanların beyni, kalınlaşarak kordon biçimini almış tek bir sinir lifinden oluşur. Genel kural olarak, gelişmiş hayvanların beyni basit yapılı hayvanlarınkinden, iri yapılı hayvanların beyni de küçük hayvanlarınkinden daha büyük ve karmaşıktır. Ama beyin büyüklüğünün zekâyla hiçbir bağlantısı yoktur. İnsanlarda yetişkinlerin beyninin çocuklarınkinden, erkeklerin beyninin kadınlarınkinden biraz daha büyük olması yalnızca yaş, vücut ağırlığı ve cinsiyet farkından kaynaklanır.
Bütün sinir sistemi gibi beyin de, nöron denen milyonlarca sinir hücresinden oluşur. Biçimi ve boyutları bulunduğu yere göre değişirse de, tipik bir sinir hücresinin çekirdekli bir gövdesi, dendrit denen kısa ve ağaç gibi dallanmış ipliksi uzantıları ve akson ya da sinir lifi denen, çok daha uzun, genellikle dallanmayan tek bir ana uzantısı vardır. Dendritler dışarıdan, örneğin başka bir sinir hücresinden gelen uyanları nöronun hücre gövdesine taşır; akson ise hücre gövdesinden aldığı uyanları dışarıya, sözgelimi komşu nöronların dendritlerine iletir. Beyindeki sinir hücrelerinin gövdeleri çok küçük, aksonları da kısadır. Oysa merkez sinir sistemi ile vücudun çeşitli bölümleri arasındaki bağlantıyı sağlayan bir sinir hücresinin aksonu omurilikten ayağını başparmağına kadar uzanabilir.
Kafatasının içine yerleşmiş beyaz bir kütle olan beyin üç bölümden oluşur: Asıl beyin, beyincik ve beyin sapı. Bütün bu yapının tıp dilindeki adı tümbeyin ya da ansefaldin Ama genellikle ayrım yapmaksızın hem tümbeyne, hem de tümbeynin en küçük ve en gelişmiş bölümü olan asıl beyne kısaca beyin denir.
Asıl Beyin
İnsan beyninin en önemli bölümü olarak duygularımızı ve kişiliğimizi yönlendiren asıl beyin, beyin yarımküreleri denen iki parçadan oluşur. Yüzeyi, yani beyin kabuğu insanda öylesine kıvrımlıdır ki, bu görünümüyle iri bir cevizi andırır ve kıvrımları açılıp yayılacak olsa bir yastık yüzü kadar geniş bir alanı kaplar. Beyin kabuğunda milyonlarca sinir hücresinin gövdeleri bir araya toplanmıştır; hücreler böyle toplu haldeyken kirli beyaz renkte gözüktüğü için bu dokuya bozmadde denir. Bozmaddenin altında, beyin kabuğundan vücudun her yanma ve beynin öbür bölümlerine uzanan sinir lifleri, yani aksonlar kümelenmiştir. Bu liflerin dışı beyaz bir kılıfla sarılı olduğu için bozmaddeden daha açık renkte gözüken bu dokuya da akmadde denir. Beynin içinde, tam ortasına rastlayan bölümünde karıncık denen boşluklar vardır. Birbirleriyle bağlantılı olan bu boşlukların içi beyin-omurilik sıvısıyla doludur. Su gibi duru ve renksiz olan beyin-omurilik sıvısı beyin karıncıklarında üretilir ve beyin yarımkürelerinin çevresini kuşatıp, omuriliğin iç kanalında akarak beyni ve omuriliği darbelere, sürtünmelere karşı koruyan bir tampon işlevi görür.
Beyin, duyu organları aracılığıyla bütün vücuttan bilgi alır; yani iç ve dış ortamdaki değişiklikleri duyular aracılığıyla algılar. Bu sürece duyumsama denir. Deri, kaslar, gözler, kulaklar, burun ve öbür duyu organlarından gelen bilgiler duyu sinirleri aracılığıyla sürekli olarak beyne iletilir. Beyin de aldığı bu bilgileri değerlendirerek, hareket sinirleri aracılığıyla kaslara gerekli emirleri gönderir.
Beyin kabuğunda, vücudun değişik bölümlerindeki hareket ve duyu sinirlerini denetleyen ayrı ayrı alanlar vardır. Örneğin ellerin hareketi ve duyusal algılaması beyin kabuğundaki ayrı bir alandan, bacaklarınki başka bir alandan denetlenir. İşitme ve görme alanları da ayndır. Bu alanların büyüklüğü, denetiminden sorumlu olduğu hareketin ya dâ duyunun hızına ve karmaşıklığına bağlıdır. Örneğin ellerin yapabildiği hareketler çok karmaşık ve hızlıdır; dolayısıyla, beyin kabuğunun el hareketlerini yöneten alanı geniştir ve çok sayıda nöronu içerir. Oysa hareketleri daha yavaş ve kısıtlı olan ayak bileği ile ayağı denetleyen alan daha küçüktür. Duyular için de aynı şey geçerlidir. Ellerin parmak uçları çok duyarlı olduğundan, nesnelerin biçimini ve öbür özelliklerini algılamak için elimizle dokunuruz. Bu bilgi sinirler aracılığıyla beyin kabuğundaki ilgili alana ulaşır. Ayak parmakları bu kadar duyarlı olmadığı için, topladığı bilgileri daha küçük bir alana gönderir. Beyinden vücuda dağılan sinirler soğanilikte çaprazlanarak yön değiştirdiği için, beynin sol yarımküresi vücudun sağ yanını, sağ yarımküresi de sol yanını denetler.
İnsanın bilinci ve çevresinde olup bitenleri anlaması, büyük ölçüde beyin kabuğunun sorumluluğunda olan çok karmaşık bir süreçtir. Gözümüzle bakar, ama beynimizle görür ve anlarız. Aynı biçimde, kulağımızla dinler, ama beynimizle işitiriz.
Beyincik
Beynin altında yer alan beyincik, kaslarımızın uyumlu biçimde hareket etmesinden ve vücudun dengesinden sorumludur. Özellikle hızlı ve karmaşık hareketler ile yürüme, yazma ya da dikiş dikme gibi öğrenilmiş hareketlerin yönetilmesinde beyin kabuğuna yardımcı olur.
Beyincik de asıl beyin gibi iki yarımküreden oluşur. Ama yüzeyi beyin kabuğu gibi iri kıvrımlarla değil, incecik kırışıklarla kaplıdır. Beyincikte de vücudun değişik bölümlerini denetleyen belirli alanlar vardır. Gözleri hareket ettiren kaslar da beyinciğin denetimi altındadır.
Beyincikte bilinçli algılama yetisi bulunmadığı için, beyinciğin yıkıma uğraması ya da kesilerek tümüyle çıkarılması duyularda ve zekâda herhangi bir bozukluğa yol açmaz. Ama ayakta durmak ve yürümek güçleşir; denge bozukluktan ve hareketlerde sarsaklık görülür.
Beyin Sapı
Beyin yarımkürelerini ve beyinciği omuriliğe bağlayan bölüme beyin sapı denir. Varol köprüsü ve soğanilik gibi iki temel bölümden oluşan beyin sapı, iç organlar ile beyin arasındaki bağlantıyı sağladığından beynin çok önemli bir bölümüdür. Refleks hareketlerin, kalp atımlarının ve solunum hızının denetiminden beyin sapı sorumludur. Hem beyinden baş ve boyun kaslarına (örneğin çiğnemeyi, yutkunmayı ve konuşmayı sağlayan kaslar), hem de görme, işitme ve koklama duyularından beyne giden kafatası sinirleri de beyin sapından geçer.
Bir yazıyı okurken gözlerimiz sözcüklerin üzerinde odaklanır ve beynimiz ne gördüğümüzü algılar. Göz kaslarımız sözcük sözcük, satır satır bütün sayfayı tarayacak biçimde gözlerimizi hareket ettirir. Daha önce gördüğümüz her sözcüğü tanırız ve belleğimiz o sözcüğün ne anlama geldiğini bize söyler. Sözcükleri tanıyan, beynin konuşma merkezidir. Sözcükleri yüksek sesle okuyacak olursak, konuşma merkezi her sözcüğün nasıl seslendirileceğini gırtlak ve dil kaslarımıza bildirir. Sözcükleri yazmak, istediğimizde de beynimiz her harfi yazmak için el kaslarının nasıl kasılması gerektiğini söyler. Bütün bunlar biz farkına varmadan gerçekleşir; çünkü beyin bunları otomatik olarak yapmayı öğrenmiştir.
Hayvanlar da koşar, sıçrar ve yüzerken hareketlerini büyük bir ustalıkla denetleyebilirler. Ama bir tavşanın ya da köpeğin beyni insan beyninden oldukça farklıdır. Bu hayvanlarda da asıl beyin, beyincik ve soğanilik vardır; yalnız tavşanın beyin kabuğu hiç kıvrımsız, köpeğinki ise insanınkinden daha az kıvrımlıdır. Buna karşılık, tavşanlarda ve köpeklerde koku duyusu çok önemli olduğundan bu hayvanların beynindeki koku lopu insanınkinden daha fazla gelişmiştir.
Kişilik ve zekâyı yaratan düşünce ve duyguların merkezi olan beyin, aynı zamanda büyümeyi ve hücrelerdeki kimyasal tepkimelerden çoğunu düzenleyen hormonların yapımını da yönetir. Bu hormonların bir bölümü, beyin tabanına bir bezelye tanesi gibi asılı duran hipofiz bezince salgılanır ve gene beyin tabanındaki hipotalamus bölgesince denetlenir. Hipotalamus ayrıca kalp, akciğerler, bağırsak ve böbrek sinirlerini de yöneten önemli bir merkezdir.
Beyin Hastalıkları
Beyin çok karmaşık bir organdır; ama duyu sinirleri olmadığı için ‘ağrımaz’. Baş ağrısı dediğimiz ağrı duyumu genellikle beyin zarlarından, öbür dokulardan, kafatası damarlarından ya da baş, boyun ve yüz kaslarının fazla gerilmesinden ileri gelir. Örneğin genellikle başın yalnızca bir yanında duyulan ve çok şiddetli bir baş ağrısı olan migrenin kaynağı kafatası damarlarıdır. Beyni ve omuriliği saran zarların iltihaplanması demek olan menenjit de şiddetli baş ağrısı yapabilir.
Bütün öbür organlar gibi beynin yaşaması da kanın taşıdığı oksijene ve öbür besin maddelerine bağlıdır. Beyne giden kan akımı birkaç dakika için bile kesilse, beynin bazı bölümleri ölebilir. Bu durumda, o bölümün yönettiği duyu ve hareketler aksar yâ da tümüyle durur. Buna felç denir. Beyin dokusunda doğuştan ya da sonradan olan herhangi bir bozukluk da vücudun bazı bölümlerinin hareket edememesiyle, yani felçle sonuçlanabilir.
Beyin ile hareket ve duyu sinirleri arasındaki iletişim, nörondan nörona atlayan elektrik darbeleriyle gerçekleşir. Bu iletideki herhangi bir bozukluktan kaynaklanan başlıca hastalıklar sara ve Parkinson hastalığıdır. Sarada, nöronlar arasındaki sinir iletisi kesildiği anda hastada genellikle şiddetli kasılmalarla birlikte bilinç yitimi görülür. İleri yaşlarda görülen Parkinson hastalığının nedeni ise, nöronlar arasındaki sinir iletisine yardımcı olan kimyasal maddelerden dopamin salgısının eksikliğidir. Bu hastaların başı ve elleri istemdışı olarak sürekli titrer; hastalık ilerledikçe yürümeleri ve konuşmaları da güçleşir.
Duygu ve düşünceler beyinde “barındığı” için, şizofreni ya da ağır ruhsal çöküntü (depresyon) gibi bazı ruh hastalıklarının nedeni beynin çok karmaşık olan kimyasal yapısına bağlanabilir. Ama beynin nasıl çalıştığı ve işlev bozukluklarının nasıl ortaya çıktığı bütün ayrıntılarıyla anlaşılıncaya kadar, bu konuda öne sürülen her görüş bir varsayım olarak kalacaktır.