Konuşmanın doğal akışının istemsiz olarak kesintiye uğraması olarak tanımlanan kekemelik daha çok 2-5 yaş arasında ortaya çıkıyor. Kekemeliğin bir hastalık olmadığının altını çizen uzmanlar, erken müdahale ile yönetilmeyen kekemeliğin, kronik-inatçı kekemeliğe dönüşebileceği konusunda uyarıyor.
Yetişkinlerde yüzde 2, çocuklarda yüzde 5 oranında görülen kekemeliğe dikkat çekmek ve doğru bilgilendirme yapmak amacıyla 22 Ekim tüm dünyada Kekemelik Günü olarak anılıyor.
Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Konuşmanın doğal akışının istemsiz biçimde kesintiye uğraması” olarak tanımladığı kekemeliğin üç temel belirtisi olduğuna dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu:
“Bu tip konuşma bozukluklarında hece/ses tekrarları, bloklar ya da ses uzatma tarzında üç temel belirti söz konusudur. Konuşma gelişimi sırasında çocukların çoğunluğunda akıcı olmayan konuşma davranışları gözlenmektedir. Kekemelikte gözlenen konuşma davranışları, akıcısızlıklardan farklıdır. Kekemelikte gözlenen akıcısızlık sorunları, sözcüğün tamamında değil, bir parçasında gözlenir. Konuşma sırasında sözcenin bir bölümünde tekrarlar, bloklar (konuşma yolunda meydana gelen “tıkanma” sonucunda konuşma seslerini söyleyememe, zorlanma vb.), uzatmalar gözleniyor ve bu tür davranışlar hem sık sık yaşanıyor, hem de göze batacak kadar belirgin oluyorsa, aileler kekemelikten şüphe edebilirler.”
6 aydan uzun sürerse dikkat edilmeli
Kekemeliğin normalde dil gelişiminin ilk evrelerinde, en çok da iki-beş yaş arasında ortaya çıktığını belirten Prof.Dr. Konrot, “Bu dönemde 100 çocuktan ortalama dördünde kekeleme davranışı gözlenir. Bunlardan üçünde, gözlenen kekemelik davranışı her hangi bir müdahaleye gerek duymadan altı ay ile iki yıl içerisinde kendiliğinden ortadan kalkabilir. Ancak, altı aydan uzun süren kekemeliklerde yardımsız gelişim olasılığı azalmaktadır. Erken dönemde kendiliğinden geçmemesi ya da erken müdahale ile yönetilmemesi durumunda, kekemeliğin kronik/inatçı kekemeliğe dönüşme olasılığı yüksektir. Beklemeden özellikle erken dönem kekemelik konusunda uzman bir dil ve konuşma terapistine başvurulmalıdır. Aileler bekleme kararını bir uzmana danışarak verirlerse, daha doğru olur. ” dedi.
Kekemelik çok boyutlu bir sorun
Kekemeliğin nedenlerine ilişkin kesin bir bulguya henüz ulaşılamadığını belirten Prof.Dr. Konrot, ” Kekemelik çok yönlü, çok boyutlu bir sorundur. Kekemeliğin genetik alt yapı, nöro-anatomik ve nörofizyolojik etmenler, özellikle kontrolsüz farkındalığın ortaya çıkmasıyla birlikte eşlik eden psikolojik faktörler ile ilişkili olduğunu söylemek mümkündür.” diye konuştu.
Kekemeliğin yönetimi önemli
Kekemeliğin kolay teşhis edilebildiğinin altını çizen Prof.Dr. Konrot, “Her hangi bir kişi bu sorunu dile getirebilir. Ama kekemeliğin yönetimi söz konusu olduğunda durum değişir. Tedavi yerine yönetim terimini daha uygun buluyorum, çünkü kekemelik bir hastalık değildir. Kekemeliğin, özellikle erken dönem kekemeliğin yönetim planlaması açısından teşhisi, bu konuda eğitimli, bilgili ve deneyimli bir dil ve konuşma terapisti tarafından yapılmalıdır. Kekemelik terapisi yoğun ve karmaşık bir süreçtir. Terapi süreci ve süresi kişinin yaşına, koşullarına, kişilik özelliklerine, kişinin iletişim-dil-konuşma performansının değerlendirilmesi sonucunda çıkan tabloya, bu tabloya eşlik eden başka sorunların olup olmadığına göre değişir.” diye konuştu.
Kekeme çocuğa yaklaşım nasıl olmalı?
Kekeme çocuklara karşı aile, okul ve sosyal çevre yaklaşımlarının da önemine dikkat çeken Prof.Dr. Konrot, şu tavsiyelerde bulundu:
– Çocukla konuşurken aceleci, telaşlı olmamalıdır. Konuşma sırasında duraklamalar yapılarak konuşma sırasında aceleye gerek olmadığı hissi yansıtılmalıdır. Bu tür örnek davranışlar, konuşmaya yönelik sözel uyarılardan daha etkilidir.
– Tüm ilginin çocuğa verildiği rahat dinleme-konuşma ortamları oluşturulmalıdır.
– Çocuğun nasıl konuştuğuna değil, ne söylediğine odaklanılmalıdır.
– Çocuğun sadece konuşmasına değil, diğer güçlü olduğu alanlara odaklanmalı; örneğin, spor etkinlikleri, düzenli olma, bir işi kendi başına yapma gibi konuşmayla doğrudan ilgili olmayan diğer alanlardaki güçlü yanları takdir edilmelidir.
– Takdir, açıklayıcı olmalıdır. Sadece “Aferin!” demek yerine, açıklayıcı takdir sözleriyle örneğin, “Odanı ne güzel topladın. Bana çok yardımcı oldun!” diyerek çocuğun neyin takdir edildiğini anlaması sağlanmalıdır. Böylece çocuğun özgüven gelişimi de sağlanmış ve desteklenmiş olacaktır.”