Kamer Suresi, Kur’ân-ı Kerim’in ellidördüncü sûresi olup Mekke döneminde inmiştir ve 55 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “el-Kamer” kelimesinden almıştır. Kamer, ay demektir. Sûrede ana fikir olarak, Kur’an’ı yalanlayanlar, çeşitli azap ve helâk örnekleri de verilerek uyarılmaktadır.
Kamer suresi 10. ayet arapça yazılışı
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ
Kamer suresi 10. ayet okunuşu
Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
Kamer suresi 10. ayet meali (anlamı)
Diyanet İşleri (Yeni) Meali: O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye dua etti.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Bunun üzerine Rabbine: “Ben yenik düştüm, bana yardım et!” diyerek yalvardı.
Ömer Çelik Meali: Nihâyet o da Rabbine: “Ben mağlup düştüm. Artık dinine yardım et, intikâmımı sen al!” diye yalvardı.
Kamer suresi 10. ayet tefsiri
Hz. Nûh, uzun yıllar tebliğ etmesine rağmen kendisine çok az sayıda insan inandı. Kavmi onu yalanladılar, delilikle suçladılar ve tebliğine mâni oldular. “Ey Nûh! Eğer bu dâvandan vazgeçmezsen mutlaka taşlanarak öldürüleceksin!” (Şuarâ 19/116) diye tehdit ettiler. Nûh (a.s.) da bunlara sabretti. Fakat sonunda dayanamadı ve: “Ben mağlup düştüm. Artık dinine yardım et, intikâmımı sen al!” (Kamer 54/10) diye yalvardı. Bir diğer duasında da: “Rabbim! Yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma! Bırakacak olursan, onlar senin kullarını yoldan çıkarırlar ve ancak kendileri gibi ahlâksız, günahkâr ve azılı kâfir nesiller yetiştirirler” (Nûh 71/26-27) diye niyaz etti. Bu dualar Allah katında kabul edilerek tufan başladı. Tufan, Hz. Nûh ve ona inananların kurtuluşu ve kâfirlerin boğuluşu önceki sûrelerde genişçe anlatılmıştı. (bk. Yûnus 19/71-73; Hud 11/25-49) Burada tufanı oluşturan suların gökten ve yerden nasıl boşalıp birleştiği tasvir edilir: “Nehir gibi akan bir su ile göğün kapılarını açmak” ifadesinde bir benzetme vardır. Bulutlardan suyun bol bol akışı, kuvvetli bir sel ile göğün kapılarının açılıp gök kubbenin yarılması manzarasına benzetilmiştir. Yeryüzü de bütünüyle coşan kaynaklar haline getirilmiştir. Her taraf adeta ırmak kesilmiş ve akıp kaynamaya başlamıştır. Gökten akan ve yerden fışkıran sular, ezelden takdir edilen bir işi gerçekleştirmek, yani Nûh’un yalancı kavmini helak etmek için belirli bir seviyede birleşti. Hz. Nûh’un bindirildiği gemi burada “tahtalarla yapılmış ve çivilerle çakılmış” (Kamer 54/13) sıfatıyla anlatılmıştır. Bu bilgi, Nûh’a hazır bir gemi gönderilmiş olmayıp, onun tarafından yapıldığına, daha önce bu işi bilmediği halde ilâhî vahiy ile bu işin kendisine öğretildiğine işaret vardır. Nitekim âyet-i kerîmede: “«Gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda gemiyi yap» diye vahyettik” (Mü’minûn 23/27) buyrulur. Tufan ve gemi, Hz. Nûh ve ona inananlar için bir mükâfat iken, inkâr edenler için büyük bir ceza oldu. Kendileri için bir nimet olan peygamberin kıymetini bilmedikleri ve ona nankörlük ettikleri için böyle bir felaketle helak edildiler. Onların tufanla helâki ve Hz. Nûh’un gemi ile kurtuluşu, aslında sonradan gelecek nesiller için büyük bir ibret vesikasıdır. Ancak aklını kullanıp gereği gibi düşünenler bundan ders ve ibret alabilir; Allah’ın azap ve uyarılarının nasıllığını kavrayarak yanlış yoldan vazgeçip doğru yolu bulabilirler. İşte kur’an bu uyarıyı yapmak için gelmiştir. (Ömer Çelik Tefsiri)