Rum Suresi, Kur’ân-ı Kerim’in otuzuncu suresi olup Mekke döneminde inmiştir ve 60 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “er-Rûm” kelimesinden almıştır ve İnşikak suresinden sonra nazil olmuştur. Sûrede başlıca kıyametin hâllerinden, Allah’ın kudretine ve birliğine delalet eden kevnî meseleler ile Kureyş kabilesinin İslâm’a karşı olumsuz tutumu konu edilmiştir.
Rum suresi 22. ayet arapça yazılışı
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ
Rum suresi 22. ayet okunuşu
Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne).
Rum suresi 22. ayet anlamı (meali)
Diyanet İşleri (Yeni) Meali: Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.
Ömer Çelik Meali: O’nun varlığının delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olmasıdır. Bilgi sahibi olanlar için bunda elbette kesin deliller vardır.
Rum Suresi 22. Ayet Tefsiri
Göklerin ve yerin yaratılması ve bu yaratılışın her bir noktasında kendini gösteren akıl almaz ölçü, nizam ve muhteşem sanat güzellikleri en büyük azamet tezahürüdür. Bunlar, kendilerini yaratan Allah’ın ilim, irade ve kudretinin kemâlini gösterir.
Dördüncüsü; insanların konuştukları dillerin, lehçe ve şivelerin çeşitli olmasıdır. Dünya üzerinde konuşulan yüzlerce farklı dil ve belki binlerce lehçe ve şive vardır. Her milletin dili farklı olduğu gibi, çeşitli etnik grupların ve kabîlelerin dili de farklıdır. Hatta aynı dilin konuşulduğu bölgelerde bile şehirden şehre, kasabadan kasabaya farklı lehçeler kullanılır. İnsanların ses telleri, ağız ve dil yapıları, zekâ durumları hemen hemen aynı olduğu halde bu kadar farklı dil ve lehçenin konuşulması Allah’ın bir âyeti; O’ndan başka kimsenin güç yetiremeyeceği bir kudret tecellisidir.
Beşincisi; insanların renklerinin çeşitli olmasıdır. Aynı topraktan ve aynı elementlerden yaratılmalarına rağmen, belki yaratıldıkları toprağın renginin de tesiriyle, insanların derileri rengârenktir. Beyaz, siyah, sarı, kırmızı ve çeşitli renklerin birbiriyle karışımında meydana gelen nice renkte insanlar. Öyle ki, bırakalım milletleri ve ırkları, bir babanın iki çocuğunun rengi bile birbirinin aynı değildir.
Dil ve renklerin çeşitli olmasındaki hikmetlerden biri, insanların birbirleriyle tanışıp kaynaşmalarını sağlamaktır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Soyunuz sopunuzla birbirinize karşı övünesiniz diye değil, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık…” (Hucurât 49/13)
Çünkü ancak bu farklılıklar sayesinde ilgi ve merak uyanmakta ve bunlara dayanılarak beşeri münâsebetler kurulabilmektedir. Basit bir misal vermek gerekirse, aynı kıyâfeti giymiş ikiz kardeşleri bile tanımak ne kadar zordur. Fakat üzerlerine farklı kıyâfet giydirildiğinde onları tefrik edip tanımak biraz daha kolaylaşacaktır. Dolayısıyla insanların birbiriyle tanışması, böylece dünyada ilim, fikir, sanat, kültür ve medeniyet hayatının gelişmesi açısından bu tür çeşitliliğin ehemmiyeti büyüktür. Bu sebeple bunlarda âlimler, yani gerçeği araştırıp öğrenmek isteyenler için nice deliller vardır. Göklerin ve yerin yaratılışı, insanların dil ve renklerinin farklılıkları üzerinde ne kadar ilmî araştırmalar yapılırsa, bu alanda daha dikkat çekici neticelere ulaşmak mümkün olabilecektir.
Altıncısı; insanların gece ve gündüz hem istirahat etmeleri, hem de çalışıp çabalayarak Allah’ın lütfundan nasip aramalarıdır. (Ömer Çelik Tefsiri)