Yüce kitabımız Kuranı Kerim surelerinden Duha Suresi meali, Duha Suresi tefsiri ve Duha Suresinin fazileti bu sayfada derledik. İşte Duha Suresi arapça yazılışı (Duha Suresi okunuşu ve anlamı) ile Duha suresi hakkında tüm detaylar.
Duha Suresi; Mekkede nazil olmuş olup 11 ayettir. Adını ilk ayetinde geçen duhâ kelimesinden almıştır. Duhâ, güneşin kuşluk vaktindeki parlak hali ile ortalığa verdiği aydınlığa denir. Hz. Peygamber aleyhisselamın şahsiyetinden, Allahın ona lutfettiği dünya ve ahiret nimetlerinden bahsedip onun, bunlara olan şükrünü ilan etmesini hatırlatır.
Vedduha Sûresinden başlıyarak Kul-Eûzü bi Rabbin-Nâs Sûresine kadar “Tekbir” alınır. Yâni, bu sûreler okunup bitince her birinin ardından “Allâhü Ekber” demek sünnettir.
Bu sûrede Sevgili Peygamberimiz Hz. Muham-med”e (A.S.) verilen ni’metler beyan ediliyor. Sûrenin meâli çok açıktır. Sevgili Peygamberimiz Allah”ın sonsuz ni”metlerine nâil olmuş ve kıyamete kadar da o ni”meti İlâhilere nâil olacağı bildiriliyor. Cenâb-ı Hakkın:
“Rabbın Sana O kadar verecek ki hoşnut olacaksın” Müjdesiyle dünyevî ve uhrevî bir çok sayısız ni”metlere gark olmuştur. İşte kısaca bu sûre bu gerçekleri dile getiriyor.
Duha Suresinin Fazileti ve Sevabı
“Kim ki, güneş doğarken ve batarken Duha Sûresini yedi kere okursa, hiç bir şeyi kaybolmaz. Hiç bir şeyi kaçıp gitmez, hiç bir şeyi çalınmaz.”
O halde herhangi bir şeyini kaybeden bu sûreyi okumalıdır.
“Kimin bir şeyi kaybolursa 7 kere Duha Sûresini okursa, o şey kendiliğinden ortaya çıkıp gelir. Yâni, bir şey sebeb olur da o şey bulunur.”
Duha Suresi Özellikleri (Vedduha Suresinin Özellikleri)
Duha Sûresi”nin birçok özelliği bulunduğu hakkında Kur”ân Sûrelerinin havas ve esrân ile uğraşan havas ülemâsının pek çok açıklamaları vardır:
“Bir kimse çalınmış veya kaybolmuş bir malını bulması için, kırkbir kere “Vedduhâ Sûresini” okursa, kaybolmuş malını bulur”
İmam Gazali”de “Duha Sûresi” hakkında şöyle demiştir:
Selef-i salihinden geçmiş sâlih kimselerden, bir çoklarının (bir cemaatın-bir grubun) şöyle yaptıklarını duydum (bana naklettiler).
“Onlar, bir şeyleri kaybolduğunda “Duha Sûresin okurlardı. Ve bu vesiyleyle yâni, “Duhâ Sûresini” okumaları sebebiyle de kaybolan yitiklerini bulurlardı” diyor.
Kaybolan kimsenin isminin üstüne “Duhâ Sûresi” okunduğu takdirde bu kimse, kısa zamanda ayrıldığı yere dönüp gelir.
Yine zayi, olan, kaybolan yitiğin yeri bilinemiyorsa, hatırlamak niyyetiyle “Duhâ Sûresi” okunursa, yitiğin (kaybın) yeri akla gelir, yeri hatırlanıp bulunur.
Duha suresi arapça yazılışı
Duha Suresi Arapça Okunuşu
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Vedduha
2- Velleyli iza seca
3- Ma vedde’ake rabbüke ve ma kala
4- Ve lel’ahıretü hayrün leke minel’ula
5- Ve lesevfe yu’tıyke rabbüke feterda
6- Elem yecidke yetiymen feava
7- Ve vecedeke dallen feheda
8- Ve vecedeke ‘ailen feağna
9- Femmel yetiyme fela takher
10- Ve emmessaile fela tenher
11- Ve emma binı’meti rabbike fehaddis
Duha Suresi Dinle
Duha Suresi Meali
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Güneşin yükselip en parlak halini aldığı kuşluk vaktine.
2 – Sükûnete erdiği dem geceye yemin olsun ki: [92,1-2; 6,96]
3 – Ey Resûlüm, Rabbin seni terketmedi, sana darılmadı da. Nübüvvetin başlangıç döneminde, çok az da olsa vahyin kesintiye uğramasına işaret edilmektedir.
4 – Elbette senin için her zaman, işin sonu, başından daha hayırlıdır. Bulunduğun her halin sonu, mesela hayatının başlangıcına nazaran peygamberlik dönemi, pey-gamberliğin başlangıcında vahyin gelişine nazaran muvakkat kesintisi, vahyin kesilişine nazaran tekrar böyle başlayışı hali, böylece bu sûrenin inişinden sonra zamanla ulaşacağın her halin ardarda sonu, nihayet ölümden sonra ahiret nimeti, kısacası nübüvvetin başlangıcına nazaran sonrası, hayat ve ölümünde, bulunduğun ve bulunacağın her halin önüne nazaran sonu ve bütün dünyaya nazaran ahiret senin için, öncesinden daima hayırlıdır. Yani sen daimi bir yükseliş kaydedeceksin.
5 – Elbette Rabbin sana ileride öyle ihsan edecek, ta ki sen de Ondan ve verdiğinden razı olacaksın. Peygamber Efendimize vâdedilen bu hoşnutluk hem dünya hem de âhiret yönündendir. İlahî feyizler, öncekilerin ve sonrakilerin ilimlerini bilme, fetihler ile dini yüceltmek, hakkı ve hayrı yaymada başarı, ahirette ise şefaat-ı uzmâ makamıdır. Bazı zatlara göre, Kur’anda en ümitveren ayet budur, zira kendisine ümmet olma şuur ve şerefini taşıyan kimseye şefaatçi olmadıkça Efendimizin razı olacağı düşünülemez.
6 – Seni yetim bulup barındırmadı mı?
7 – Seni dinin hükümlerinden habersiz bulup seçerek dosdoğru yola koymadı mı? Hz. Peygamber (a.s) hayatında hiçbir zaman akıl ve din yönünden sapık olmamıştır. Puta hiç tapmamış, Allahın birliğine küçüklüğünden beri inanmıştır. Ahlak yönünden hep takdir edilmiştir. Fakat Peygamberli-ğinden önce sırf akıl ile idrâk edilmesi mümkün olmayan hak dini bilmiyordu. Bu dinin hükümlerinden habersizdi.
8 – Seni muhtaç bulup ihtiyacını gidermedi mi?
9 – Öyle ise, sakın yetimi güçsüz bulup hakkını yeme, sakın onu küçümseyip üzme.
10 – İsteyene de kaba davranma, onu azarlama.
11 – Rabbinin nimetlerini ise durmayıp söyle.
Ömer Nasuhi Bilmen Duha Suresi Tefsiri
Bu mübarek süre. El -Fecr sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nazil olmuştur, on bir âyet-i kerîmeyi içermektedir, kuşluk vaktine, yâni: Gündüzün yarışma doğru güneşin yükselmekte bulunduğu vakit mânâsına olan Duha’ya and ile başladığı için bu mübarek süreye bu isim verilmiştir. Bundan evvelki leyi süresinde mallarını fakirlere, zaiflere dağıtan en muttakî zâtların nail olacakları pek büyük muvaffakiyetler bildirilmiştir. Bu süre-i celîlede de en büyük takvaya sahip ve risâletle vasıflanmış olan Peygamberimizin yetimlere, fakirlere güzel, muameleler ile mükellef bulunduğu ve nice ilâhî nimetlere mazhar olduğu beyan buyrulduğundan bu iki mübarek süre arasında güzel bir münâsebet vardır.
1. And olsun kuşluk vaktine.
1. Bu mübarek süre, Allah-ü Teâlâ’nın Peygamberimiz hakkındaki lütuf ve ihsanını bildiriyor. O Yüce Peygamberin günden güne daha ziyade nîmetlere, muvaffakiyetlere nail olacağını müjdeliyor. Ve o Yüce Peygamberin yetimlere, yoksullara karşı güzel muamelede bulunmakla ve nail olduğu nimetlerin şükrünü yerine getirmekle mükellef bulunmuş olduğunu göstermektedir. Şöyle ki: (Andolsun kuşluk vaktine…) yâni: Güneşin yükseldiği, gündüzün başlamış olduğu, adetâ insanlık âlemine yeni bir hayat verilmiş gibi bir şekilde ilâhî kudretin pek parlak bir surette tecellî eylemiş bulunduğu bir zamana andolsun. Bu öyle bir zamandır ki: Musa Aleyhisselâm bu vakitte ilâhî kelâma erişmiş ve bu vakitte sihirbazlar îmana gelip secdeye kapanmışlardı.
2. Ve sakin olduğu zaman geceye ki:
2. (Ve sakin olduğu zaman) Yâni: Gündüz hayatındaki faaliyet sükûnet bulup hareketler kesildiği, başka bir kudret manzarası vücuda geldiği vakit (geceye…) de andolsun (ki:) o da insanlık için başka bir ilâhî lütuftur, bir istirahat zamanıdır. Yüce Peygamberimizin miracı böyle bir gece içinde vuku bulmuştur. Kısacası: Gündüzler de, geceler de birer büyük nimettir, birer muazzam ilâhî kudret eseridir. Bunların bu ehemmiyetine işaret içindir ki: Kendilerine yemîn edilerek buyruluyor ki:
3. Rab’bin seni ne terketti ve ne de -senden- d arı İdi.
3. Ey Son Peygamber!. (Rab’bin seni ne terketti) Ne senden veda ederek ayrılmak gibi bir hâl vücuda getirdi (ve ne de) senden (d arı İdi.) ne de sana buğz etmiş oldu. Sen dâima ilâhî iltifatlara mazhar bulunmaktasın.
Bu mübarek sûrenin sebebi nüzulü hakkında çeşitli rivayetler vardır. Kısaca deniliyor ki: Yahudiler, Resûl-i Ekrem’e müracaat ederek ruhtan Zülkarneynden ve Ashab-ı kehf’den sual etmişlerdi. O Yüce Peygamber de: “Size yarın haber verir mi demiş “İnşallah” dememiş idi. bunun üzerine ilâhî vahiy bir müddet kesilmiş oldu. Bu
müddet, on iki veya on beş veyahut kırk gün kadar devam etmişti. Bir takım müşrikler de” Artık Muhammed’e Rabbi veda etmiş, onu terkeylemiş diye söylemişlerdi. Peygamber Efendimiz ise böyle ilâhî vahyin kesilmiş gibi olmasından dolayı pek fazla mahzun ve kederli bulunuyordu, Cenab-ı Hak’kın rızâsına aykırı bir harekette mi bulundum diye pek üzülmeğe başlamıştı. Hattâ deniliyor ki: Mübarek alnını Kâbe-i Muazzama’ya koyarak dua ve niyazda bulunmuştu. Bunun üzerine bu mübarek sûre inerek kendisinden Cenab-ı Hak’kın razı olduğu, o Yüce Peygamberin ilâhî iltifatlardan mahrum kalmamış olduğu kendisine müjdelenmiş oldu.
4. Ve elbette ki, senin için âhiret, dünyadan daha hayırlıdır.
4. (Ve) Ey Yüce Peygamber!, (elbette ki: Senin için ilerisi) Müstakbel hayat, (evvelinden daha hayırlıdır.) sen her vakit yükselmeden yükselmeye nail olacaksın, senin günden güne izzet ve şanın yükselmekte bulunacaktır. Dünyada günden güne muvaffakiyetlere nail olacağın gibi asıl âhirette de her türlü nîmetlere, tecellîlere mazhar bulunacaksındır. Artık gönlünü ferah tut. Nitekim bu ilâhî müjde, daha dünyada iken tahakkuk etmiş oldu. Resûl-i Ekrem Hazretleri nice başarılara, fetihlere kavuştu. Mübarek şeref ve şanı Şark ve Garba yayıldı, nice milyonlarca mü’mîn tarafından yüceltilmekte ve salât-ü selâm ile anılmaktadır.
5. Ve muhakkak ki: Sana Rab’bin ihsan buyuracak, sen de hoşnut olacaksın.
5. (Ve muhakkak ki:) Ey Yaratıkların en faziletlisi!. (Sana Rab’bin ihsan buyuracak) seni nîmetlere erdirecektir. Kısaca sen, ilâhî vahye peş peşe nail olacaksındır. Bir müddet gecikmiş olduğundan dolayı mahzun olma ve senin Kerîm olan Rab’binden (sen de hoşnut olacaksın.) nitekim bu ilâhî vâ’d gerçekleşmiştir. Evet.. Cenab-ı Hak, O Yüce Peygamber’in dinini yüceltmiştir. O pek Muhterem Peygamberini nice muvaffakiyetlere eriştirerek gönlü ferah bir hâlde yaşatmıştır. Onun hakkındaki uhrevî nimetler ise her türlü düşüncelerin üstündedir.
6. Seni bir yetim bulup da barındırmadı mı?.
6. Evet.. Bir kere düşünmeli, ey insanlığın kendisiyle iftihar ettiği Yüce Peygamber!. Kerem ve merhamet sahibi Yaratıcın (seni bir yetim bulup barındırmadı mı?.) evet.. Sen daha validen rahmine henüz altı aydan beri şeref vermiş iken pederin vefat etmiş idi, validen dahi sen henüz sekiz yaşında iken ölüp gitmişti, seni amcan Ebû Talip yanına alarak hakkında pek güzel, şefkatlice muamelede, himayede bulunmuştu, sen bütün bir ilâhî lütuf eseri olarak öyle büyüyüp gelişmeye muvaffak oldun.
7. Ve seni bir şaşırmış halde buldu da doğru yolu göstermedi mi?.
7. (Ve) Cenab-ı Hak (seni) ey Yüce Peygamber!, (bir şaşırmış hâlde buldu da) Sana (doğru yolu göstermedi mi?) evet.. Gösterdi, çünkü: O pek muhterem Peygamber, Allah’ın dininden mahrum, dini hükümlerden habersiz bir muhit içinde dünyaya gelmiş, kırk kadar kavminin pek cahilce hâllerine şahit olmuş, onların akla, hikmete muhalif inançlarını, hareketlerini gördükçe hayretler içinde kalmış bulunuyordu. Sonra Cenab-ı Hak, lütf etti, o masum kulunu peygamberlik ve risâlete nail kıldı, onun kaderini bir ilâhî kitapla yüceltti, ona takip edilmesi ic ab eden hidâyet ve saadet yolunu gösterdi.
8. Ve seni bir yoksul buldu da zengin kılmadı mı?.
8. (Ve) Ey Yüce Nebi!, (seni) Kerîm olan Rab’bin (bir yoksul buldu da zengin kılmadı mı?.) Evet.. O pek büyük Peygamberini, maddî ve manevî nice nîmetlere nail
buyurdu. Bilmektedir ki: Resül-i Ekrem Efendimize vaktîle pederinden miras adına bir deve ile bir cariyeden başka bir şey miras kalmamıştı, dünyevî bir servete sahip değildi, fakat Cenab-ı Hak, o muhterem kuluna lütfetti, onu bir kalp zenginliğine sahip kıldı, onun yüceliğe yönelik olan bakışları karşısında dünya varlığının bir kıymeti kalmamış bulunuyordu. Maamafih eşi Hatice validemizin servetinden yararlandı. Ve ticaret ve cihat yoluyla nice malları elde ediverdi, daha dünyada iken de günden güne nice nîmetlere, hayırlara kavuşmuş bulundu.
9. Artık yetime sakın kötü bir muamelede bulunma.
9. (Artık) Yüce Yaratıcı, o şefkat timsali Nebisine emrediyor ki: sen (sen yetime sakın kötü bir muamelede bulunma.) onun bir malını elde etmek isteme, ona bir hakaret gözüyle bakma, onun yetim hâline merhamet et, kendisine şefkatle muamelede bulun, nitekim o merhamet deryası Peygamber de, yetimlere karşı büyük bir merhamet göstermiştir, bir hadîs-i şerifi şu mealdedir. “Müslümanların arasında en hayırlı ev, içindeki yetime güzel muamele yapılan evdir ve müslümanlarca en şerli ev de içindeki yetime kötü muamele yapılan evdir.”
10. Ve bir şey dileneni de sakın kovma.
10. Hak T e âlâ Hazretleri, o Yüce Peygamberine şöyle de bir ahlâkî fazilet telkin buyuruyor, (ve bir şey dileneni de) veya bir şey sual edeni de, (kovma) huzurundan reddetme, hakkında şefkatle muamelede bulun, bütün bu ilâhî beyanlar, müslümanlar için ahlâk dersi vermektedir. Dilenen bir kimseye bir şey verilmesi uygun görülürse verilmelidir. Verilmediği takdirde şefkatle, nezâketle reddedilmelidir. Sertlik, hakaret göstermemelidir. Öyle bir muamele, insanîyete yakışmaz.
11. Fakat Rab’bin nimetini de yâdet.
11. (Fakat..) Ey Yüce Peygamber!. (Rab’bin nimetini de an.) Bir şükür lisânı ile söyle, o nimetten başkalarını yararlandır, nitekim o âlemler için rahmet olan Yüce Peygamber maddî ve manevî nimetlere nail bulunmuş bunlardan ümmetlerini yararlandırmaya son derece çalışmıştır. Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun.
Bu sûreden itibaren Kur’an-ı Kerim’in son sûresine kadar olan sûrelerin okunmaları nihâyetinde ‘”Allâh-ü Ekber” denilmesi, öteden beri yapılan bir sünnettir. Bu tekbir, Cenab-ı Hakkın Yüce şanına saygı ve Peygamber Efendimiz hakkında ilâhî iltifatlara bir teşekkür vazifesi demektir. Kerim Mabudumuz, cümlemizi ilâhî feyizlerine nail buyursun. Peygamberlerin Efendisi hürmetine âmin.