Kuranda Firavun ayetleri, ”Firavun’ Kelimesi ile İlgili Ayetler
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. (Bakara Suresi, 49)
Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun’un adamlarını -gözlerinizin önünde -boğduğumuzu hatırlayın. (Bakara Suresi, 50)
Tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Ayetlerimizi yalanladılar, böylece Allah günahları nedeniyle onları yakalayıverdi. Allah, (cezayla) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Ali İmran Suresi, 11)
Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. (Araf Suresi, 103)
Musa dedi ki: “Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim.” (Araf Suresi, 104)
(Firavun) Dedi ki: “Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım).” (Araf Suresi, 106)
Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: “Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür”; (Araf Suresi, 109)
“Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?” (Araf Suresi, 110)
Dediler ki: “Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla”; (Araf Suresi, 111)
“Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.” (Araf Suresi, 112)
Sihirbazlar Firavun’a gelip dediler ki: “Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?” (Araf Suresi, 113)
“Evet” dedi. “(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.” (Araf Suresi, 114)
Dediler ki: “Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?” (Araf Suresi, 115)
(Musa:) “Siz atın” dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. (Araf Suresi, 116)
Biz de Musa’ya: “Asanı fırlatıver” diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. (Araf Suresi, 117)
Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. (Araf Suresi, 118)
Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. (Araf Suresi, 118)
Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 119)
Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. (Araf Suresi, 120)
“Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler. (Araf Suresi, 121)
“Musa’nın ve Harun’un Rabbine…” (Araf Suresi, 122)
Firavun: “Ben size izin vermeden önce O’na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz.” (Araf Suresi, 123)
“Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim.” (Araf Suresi, 124)
(Onlar da:) “Biz de şüphesiz Rabbimiz’e döneceğiz” dediler. (Araf Suresi, 125)
“Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz’in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.” (Araf Suresi, 126)
Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: “Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır’da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?” (Firavun) Dedi ki: “Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz.” (Araf Suresi, 127)
Musa kavmine: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah’ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir” dedi. (Araf Suresi, 128)
Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık.” (Musa:) “Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek” dedi. (Araf Suresi, 129)
Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (Araf Suresi, 130)
Onlara bir iyilik geldiği zaman “Bu bizim için” dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. (Araf Suresi, 131)
Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz” dediler. (Araf Suresi, 132)
Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular. (Araf Suresi, 133)
Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: “Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları”nı seninle göndereceğiz. (Araf Suresi, 134)
Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: “Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları”nı seninle göndereceğiz. (Araf Suresi, 134)
Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular. (Araf Suresi, 135)
Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk. (Araf Suresi, 136)
Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz’afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları”na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik. (Araf Suresi, 137)
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah’ın ayetlerini inkar ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir. (Enfal Suresi, 52)
Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir. (Enfal Suresi, 53)
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi. (Enfal Suresi, 54)
Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun önde gelen çevresine Musa’yı ve Harun’u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi. (Yunus Suresi, 75)
Onlara Katımız’dan hak geldiği zaman, dediler ki: “Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür.” (Yunus Suresi, 76)
Musa: “Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler” dedi. (Yunus Suresi, 77)
Onlar: “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz” dediler. (Yunus Suresi, 78)
Firavun: “Bana bütün bilgin büyücüleri getirin” dedi. (Yunus Suresi, 79)
Büyücüler geldiğinde Musa: “Atacağınız şeyleri atın” dedi. (Yunus Suresi, 80)
Onlar atınca, Musa dedi ki: “Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.” (Yunus Suresi, 81)
Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir. (Yunus Suresi, 82)
Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Musa dedi ki: “Ey kavmim, eğer siz Allah’a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin.” (Yunus Suresi, 84)
Dediler ki: “Biz Allah’a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma.” (Yunus Suresi, 85)
“Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” (Yunus Suresi, 86)
Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: “Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele.” (Yunus Suresi, 87)
Musa dedi ki: “Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.” (Yunus Suresi, 88)
(Allah) Dedi ki: “İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.” (Yunus Suresi, 89)
Biz, İsrailoğulları’nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrailoğulları’nın kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi. (Yunus Suresi, 90)
Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. (Yunus Suresi, 91)
Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler. (Yunus Suresi, 92)
Andolsun, Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik. (Hud Suresi, 96)
Firavun’a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi. (Hud Suresi, 97)
O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir.. (Hud Suresi, 98)
Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır. (Hud Suresi, 99)
Andolsun, Biz Musa’ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğulları’na sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: “Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum” demişti. (İsra Suresi, 101)
O da: “Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum” demişti. (İsra Suresi, 102)
Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik. (İsra Suresi, 103)
Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş). (Taha Suresi, 20)
Dedi ki: “Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz.” (Taha Suresi, 21)
“Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.” (Taha Suresi, 22)
“Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.” (Taha Suresi, 23)
“Firavun’a git, çünkü o azmış bulunuyor.” (Taha Suresi, 24)
Hani senin Rabbin, Musa’ya seslenmişti: “Zulmetmekte olan kavme git;” (Şuara Suresi, 10)
Firavun’un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?” (Şuara Suresi, 11)
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?” (Şuara Suresi, 18)
“Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.” (Şuara Suresi, 19)
(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu” dedi, “Doğrusu bilgin bir büyücüdür.” (Şuara Suresi, 34)
“Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?” (Şuara Suresi, 35)
Dediler ki: “Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,” (Şuara Suresi, 36)
“Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.” (Şuara Suresi, 37)
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi. (Şuara Suresi, 38)
Ve insanlara da: “Siz de toplanıyor musunuz? dendi.” (Şuara Suresi, 39)
“Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” (Şuara Suresi, 40)
Büyücüler geldiklerinde, Firavun’a: “Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?” dediler. (Şuara Suresi, 41)
“Evet” dedi. “Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.” (Şuara Suresi, 42)
(Firavun) Dedi ki: “Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.” (Şuara Suresi, 49)
Musa onlara dedi ki: “Atacağınızı atın.” (Şuara Suresi, 43)
“Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;” (Şuara Suresi, 54)
“Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” (Şuara Suresi, 55)
‘Biz ise uyanık bir toplumuz” (dedi). (Şuara Suresi, 56)
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; (Şuara Suresi, 57)
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. (Şuara Suresi, 58)
“Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.” (Neml Suresi, 12)
Mü’min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız. (Kasas Suresi, 3)
Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. (Kasas Suresi, 4)
Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (Kasas Suresi, 5)
Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim. (Kasas Suresi, 6)
Nihayet Firavun’un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi. (Kasas Suresi, 8)
Firavun’un karısı dedi ki: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi. (Kasas Suresi, 9)
“Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur.” (Kasas Suresi, 32)
Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.” (Kasas Suresi, 38)
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar. (Kasas Suresi, 39)
Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. (Kasas Suresi, 40)
Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azaptan kurtulup) geçecek değillerdi. (Ankebut Suresi, 39)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı. (Sad Suresi, 12)
Andolsun, Biz Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; (Mü’min Suresi, 23)
Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür” dediler. (Mü’min Suresi, 24)
Böylece, o, Katımız’dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: “Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.” Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir. (Mü’min Suresi, 25)
Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.” (Mü’min Suresi, 26)
Musa dedi ki: “Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.” (Mü’min Suresi, 27)
Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü’min bir adam dedi ki: “Siz, benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va’dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez.” (Mü’min Suresi, 28)
“Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah”tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?” Firavun dedi ki: “Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum.” (Mü’min Suresi, 29)
İman eden (adam) dedi ki: “Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum.” (Mü’min Suresi, 30)
“Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez.” (Mü’min Suresi, 31)
“Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum.” (Mü’min Suresi, 32)
“Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah’tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.” (Mü’min Suresi, 33)
Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,” (Mü’min Suresi, 36)
“Göklerin yollarına. Böylelikle Musa’nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum.” İşte Firavun’a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun’un hileli-düzeni, ‘yıkım ve kayıpta’ olmaktan başka (bir şey) olmadı. (Mü’min Suresi, 37)
Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun’un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi. (Mü’min Suresi, 45)
Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: “Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun” (denecek). (Mü’min Suresi, 46)
Andolsun, Biz Musa’yı, Firavun’a ve onun ‘önde gelen çevresine’ ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: “Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.” (Zuhruf Suresi, 46)
Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar. (Zuhruf Suresi, 47)
Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik. (Zuhruf Suresi, 48)
Ve onlar dediler ki: “Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.” (Zuhruf Suresi, 49)
Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar. (Zuhruf Suresi, 50)
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: “Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?” (Zuhruf Suresi, 51)
“Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.” (Zuhruf Suresi, 52)
“Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?” (Zuhruf Suresi, 53)
Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. (Zuhruf Suresi, 54)
Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk. (Zuhruf Suresi, 55)
Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun’un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti; (Duhan Suresi, 17)
Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi; (Duhan Suresi, 25)
(Nice) Ekinler, güzel konaklar, (Duhan Suresi, 26)
Ve içlerinde ‘sevinç ve mutluluk içinde’ yaşadıkları nimetler, (Duhan Suresi, 27)
İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik. (Duhan Suresi, 28)
Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi. (Duhan Suresi, 29)
Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı o alçaltıcı azaptan kurtardık. (Duhan Suresi, 30)
Firavun’dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi. (Duhan Suresi, 31)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı. (Kaf Suresi, 12)
Fakat o, ‘bütün kişisel ve askeri gücüyle’ yüz çevirdi ve: “(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir” dedi. (Zariyat Suresi, 39)
Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ‘kınanacak işler yapıyordu.’ (Zariyat Suresi, 40)
Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler. (Hakka Suresi, 9)
Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi. (Müzzemmil Suresi, 15)
Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik. (Müzzemmil Suresi, 16)
“Firavun’a git; çünkü o, azdı.” (Nazi’at Suresi, 17)
Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı. (Nazi’at Suresi, 25)
Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun’a? (Fecr Suresi, 10)