Cam, beyaz kumu, kireçle karıştırıp eriterek elde edilen saydam, kolay kırılan bir maddedir. Renklendirilebilir, biçim verilebilir, yontulup üzerine süsler yapılabilir. Diğer bir ifade ile Cam ya da sırça, saydam veya yarısaydam, genellikle sert, kırılgan olan ve sıvıların muhafazasına imkân veren, inorganik amorf yapıda katı bir malzemedir.
Cam; Doğu’da, aşağı yukarı 6000 yıldan beri bilinir. Cam üfleme tekniği, ilk defa Suriye’de uygulandı. Camı kalıba dökme ve renkli cam imal etme sanatı, ilk olarak Mısır’da doğdu.
Bütün doğu ülkelerinde cam, cilâlı madenle astarlanarak ayna yapımında kullanıldı. Asurlular, Mısırlılar ve Yunanlılarda, bazı büyük kişilerin ölüleri, kalıba dökülmüş cam sandukalarla gömülürdü. Fenikeli camcılardan camcılık sanatının sırlarını miras alan Mısır’da ve Sidon gibi limanlarda gerekli İhtiyaç maddelerini sağlayan Romalılar, cam imalâthaneleri kurmakta gecikmediler. Bunlar o kadar çoktu ki, 200 yılında, Roma’nın tüm bir mahallesini kaplıyordu.
Cam, incik boncuk şeklinde çok yaygınlaştı. Cam mücevherat yapımcılığı, Venedik’e özgü bir sanattır. Venedikli cam ustaları, sırlarını korumak için, Murano adacığına yerleşmişlerdir ve çalışmalarını günümüzde de aksatmadan sürdürüyorlar. Ortaçağ’ın büyük bir bölümünde, zengin evlerinin pencerelerine yarısaydam yağlı parşömenler gerilmişti. Onların yerini pencere camı ancak XVI. yüzyılda aldı.
XVII. yüzyılda, 1665 tarihinde Saint-Gobain başta gelmek üzere, Avrupa’da kurulan cam imalâthaneleri, hali vaktinde kimselerin evlerindeki pencerelerini donatan camları yaptılar. Ama, düz cam henüz pek kusurluydu. Bugün büyük mağazaların cephelerini o kadar çekici yapan dev aynaları gerçekleştirmek için, yüzyılımızı beklemek gerekti. Cam sanayii durmadan, yeni yeni uzmanlık alanları kazanıyor.