Binlerce yıl boyunca, pek çok bilginin düşüncesine göre, evren ve dünyamız, dört unsurun (hava, toprak, su ve ateş) uyumlu bir biçimde birleşmesinden oluşuyordu.
Ortaçağ’ın simyacıları, Dünya çevresindeki yıldızların her birinde, farklı bir maden bulunduğuna inanırlardı. Güneş’te altın, Ay’da gümüş, Satürn’de kurşun, Mars’ta demir, Venüs’te bakır, Merkür’de civa vardı.
Fransız Lavoisier gibi kimyacılar, XVIII. yüzyılda, basit cisimleri bilimsel olarak çözümlemeye ve adlandırmaya çalıştılar. Ama, bütün basit cisimlerin moleküllerden oluştuğunu, moleküllerin de atomlardan meydana geldiğini bilime kabul ettirebilmek ve bu cisimleri, atomlarındaki elektron sayısına göre sınıflayan bir listeyi düzenlemek için beklemek gerekti. Fizikçiler, kimyacıların İmdadına yetiştiler. Bu amaçla, Rus bilgini Mendeleyey, 1869 yılından başlayarak, bilinen cisimlerin tam bir listesini yayımladı. Bu listede, henüz bilinmeyen, ama mantığa göre var olması gereken cisimlerin hanelerini boş bıraktı. Galyum, germanyum (transistorlar), skandiyum, küriyum, fermiyum ve nobelyum gibi elementler daha sonra keşfedilip incelendi. Tek tek ya da diğerleriyle birleşerek evreni oluşturan 102 basit cismin araştırılması aralıksız sürüyor.
Vücudumuzun karbon, oksijen, hidrojen, azot, sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor ve hattâ demir, kükürt… ve altından meydâna geldiğini iyice biliyoruz!