Şanlıurfa, Güneydoğu Anadolu bölgesinin Orta Fırat bölümünde yer alan Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık dokuzuncu şehridir. Şanlıurfa; doğudan Mardin, kuzeydoğudan Diyarbakır, kuzeyden Adıyaman, doğudan Gaziantep illeri, güneyden ise Suriye sınırıyla çevrilidir. Şanlıurfa yüzölçümü 18.584 km², alan kodu 0414’tür. Şanlıurfa nüfusu 2020 yılına göre 2.115.256’dir. Denizden yükseliği 518 metredir. Dağlar Urfa`nın %22 sini, Ovalar %16,3,Platolar %61,7 oluşturur. Peygamberler şehri, Peygamberler diyârı olarak tanınan ve ilk çağların kültür merkezi olan Urfa, târihî bir şehirdir. Şanlıurfa İlçeleri; Merkez, Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç ve Viranşehir’dir.
Şanlıurfa ilinde Güneydoğu Anadolu bölgesinin kara iklimi egemendir. Kışlar olduça soğuk ve sürekli, yazlar çok sıcak ve kurak geçer. Fazla olmayan yağışlar Karakaya Baraj gölü, Atatürk Baraj gölü sayesinde artmaya başlamıştır. Şanlıurfa ilinde yağışların azlığı, yazların çok uzun ve kurak geçmesi toprak yapısının su tutmaya elverişli olmaması, doğal bitki örtüsünün çok cılız kalmasına neden olmuştur. Yer yer çalı kümelerine, su boylarında da seyrek kavaklara rastlanılmakdadır. Kış aylarında yeşillenen düzlükler yaz sıcaklarının başlamasıyla hemen bozkıra döner,otsu bitkiler kurur. Urfa ili Türkiye`nin orman bakımından en yoksul ilidir. İl sınırları içinde belli başlı orman yoktur.
Şanlıurfa Tarihi
Peygamberler şehri diye anılan Urfa’nın 8000 yıl öncesine kadar uzanan zengin bir târihi vardır. Hatta hazret-i Âdem ile Havva’nın bir müddet Urfa’da kaldığı rivâyet edilir. Arap târihçilerine göre ‘Tufan’dan sonra hazret-i Nûh tarafından kurulan 18 şehirden biri de Urfa’dır. Böylece Urfa ilk yerleşim merkezlerinden biridir. Kuruluşundan bu yana Urfa, yüzlerce efsâne ve hikâyeye konu olmuştur.
Urfa bağrında kurulan dünyânın ilk üniversitesi olarak bilinen Harran Üniversitesi ile ilk çağların kültür merkezi olmuştur. Urfa her köşesinde ve her taşın altında (târihi eser) efsâne yatan Efsâneler şehridir. Urfa Sümerler ve eski Babillilerin nüfûzu altında kalmıştır. Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran Hitit İmparatorluğu bu bölgeyi sınırları içine almıştır. Hititlerden sonra Âsurlular, onlardan sonra da Babilliler tekrar Urfa bölgesini ele geçirdiler. Medler Babilleri yenice bu bölge ve Bâbil topraklarını Medler ele geçirdiler. Medlerin yerine geçen Persler bu bölgedeki hâkimiyetlerini devam ettirdiler. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, İran Pers Devletini yenerek ortadan kaldırınca bu bölgeyi Makedonya İmparatorluğu topraklarına katmıştır. Makedonya Kralı İskender ölünce, imparatorluk komutanları arasında paylaşıldı. Bölge, Asya İmparatorluğu Salevkosların payına düştü.
Hurrilerin yaşadıkları Murri-Mitanni Devleti bu bölgede kuruldu. Krallığın başşehri ‘Vaşşugar’ bugün Suriye sınırı üzerinde Habur Nehri doğusunda Resûleyn kasabasıdır. M.S. 1. asırda Romalılar bölgeye erişmişlerse de Urfa şehri Roma ile Patlar ve bunların yerine geçen Sasaniler arasında mücâdele konusu oldu. Pat ve Sasaniler bölgeyi daha çok ellerinde tuttular. M.S. 395’te Roma İmparatorluğu bölününce, Fırat ve Torosların ötesi olan Doğu Anadolu bölümü bütün Anadolu gibi Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü ve bu bölge Bizans ile İran arasında jeopolitik mücâdele konusu oldu. Bizans devrinde Urfa’ya Edessa dendi ve bu şehirde Arâmi kültürü ve Sâmiler hâkim oldu. Arâmi kralları Bizans ve İran’a harac vermek sûretiyle varlığını devam ettirdiler.
Asr-ı Saadette, Hz Ömer’in halifeliği zamânında Urfa, Müslümanlar tarafından fethedilerek İslâm devletine katıldı. Abbâsîler devrindeyse Urfa ve Harran, iki mühim yerleşim ve kültür merkeziydi.
1086 yılında Selçuklu Türkleri bölgeyi Emir Bozan Bey emrindeki Türk ordusuyla Bizans’tan alarak fethetti. Birinci Haçlı Seferinde Urfa, Lâtinlerin eline geçti. Burada bir Haçlı Devleti kuruldu. 1098-1146 yılları arasında 48 sene içinde Fransız asıllı 4 kont, Haçlı Devletini idâre etti. Zengilerin başkumandanlığındaki Türk orduları bu kontları yenerek esir aldılar ve nihâyet Nûreddîn Zengi Urfa’yı geri alarak kontluğa (Haçlı Devletine) son verdi. Urfa topraklarında Beyteginler isimli bir Türk hanedanı 1144’ten 1233 yılına kadar 89 yıl beylik kurdu ve bu devlet Zengilere, Artukoğullarına, Eyyûbilere ve Anadolu Selçuklu Devletine tâbi olarak varlığını devam ettirdi.
On üçüncü asır ikinci çeyreğinden sonra İlhanlılar, Türkleşmiş İran Moğolları ve Mısır-Suriye Türk Memlûk İmparatorluğu bölgeye hâkim oldular. Akkoyunlular ve Karakoyunlular Mısır-Suriye Türk Memlûk Devletine tâbi olarak bu bölgeyi ele geçirdiler.
Yavuz Sultan Selim Han 1516 yılında Urfa ve civârını Osmanlı Devleti sınırları içine kattı. Urfa, Osmanlı Devrinde 8 sancaklı ‘Rakka’ beylerbeyliğinin (eyâletinin) çok defâ merkezi oldu. Osmanlı Devrinde ‘Ruhâ’ veya ‘Urfa’ ismiyle anıldı. Kânûnî Sultan Süleymân Han Irakeyn Seferine giderken iki gün Urfa’da kaldı. Osmanlılar zamânında Urfa önemli bir şehir olmak sıfatını muhâfaza etti ve mühim şahsiyetler yetiştirdi. Urfalı meşhurların sonuna Ruhâvî, Rehâvî veya Urfalı lakabı eklenmiştir. Şâir Nâbi Urfalıdır.
Tanzimattan sonra Urfa, Halep vilâyetinin (eyâletinin) 5 sancağından (vilâyetinden) birine merkez oldu. Sancağın 5 kazâsı bulunuyordu. Bilâhare Halep’ten ayrılarak müstakil sancak oldu.
Birinci Dünyâ Harbinden sonra 7 Mart 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi ve 1 Kasım 1919’da Urfa’yı Fransız işgal kuvvetlerine devrettiler. Fransızlar Urfa’da bulunan Ermeni azınlığını silahlandırarak, Ermenilere aşırı imtiyazlar tanıdılar. Türklere âit malları Ermenilere devretmeye başladılar. Urfalılar Fransız askerleriyle kahramanca savaşarak Urfayı düşman istilâsından kurtardılar. 11 Nisan 1920 günü duâ, tekbir, gözyaşlarıyla Urfa Kalesine Türk Bayrağı kıyâmete kadar burada kalsın duâlarıyla çekildi. Cumhûriyet Devrinde bütün sancaklar gibi Urfa da kendi ismini taşıyan ilin merkezi oldu. 12.6.1984 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bir kânunla Urfa ismi Şanlı Urfa olarak değiştirilmiştir.
Şanlıurfa Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Peygamberler diyarı olarak adlandırılan Şanlıurfa târih hazinesiyle dolu bir ilimizdir. Târihî eserler bakımından zengin olan Şanlıurfa’da hazret-i İbrâhim, hazret-i Eyyûb ve hazret-i Şuayb’a (aleyhimüsselâm) âit izler vardır. Hazret-i Âdem ile hazret-i Havva’nın bir müddet bu şehirde yaşadığı rivâyet edilir.
Halilürrahman Câmii: (Mevlid-i Halil): Selahaddîn Eyyûbî’nin yeğeni, Melik Eşref tarafından 1211’de yaptırılmıştır. Câminin yanında medrese odaları, hazire ve türbeler vardır. Bu câmi, Şanlıurfa ve Güneydoğunun en büyük câmisidir. 500 m2 üzerinde 2 minâreli, bir büyük ve 35 küçük kubbe üzerine kurulmuştur. Selçuklu mîmârî tarzında yapılmıştır. Câminin yanında 17. asırda yapılmış bir havuz vardır. Bu havuz bir kanalla Ayn-i Zelihâ (Zelihâ Kaynağı) adı verilen 1500 m2 lik göle bağlanır. Nemrut isimli zâlim bir kral, İbrâhim aleyhisselâmı bir tepe üzerinde kurdurduğu mancınıkla muazzam bir odun yığını hazırlatıp ateşe attırır. Fakat Allahü teâlâ bu ateşi ânında berrak bir göl hâline getirir. Hazret-i İbrâhim ateşe atıldığı ve ateşin onu yakmadığı Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerle sâbittir. Bu göl ve havuzda bulunan balıklar kutsal sayılır ve halk tarafından yenmez.
Ulu Câmi: Câmii Kebir Mahallesindedir. Yapım târihi kesin belli değildir. Urfa’nın en eski câmisidir. Sekiz köşeli mîmârisi ayrı bir özellik taşır. Avludaki kuyunun suyuna Îsâ aleyhisselâmın mendili batırılarak hastalara su getirildiği rivâyet edilir. Eski aslî ismi ?Kızıl Kilise? olan bu yerde daha önceleri ay ve güneş tapınakları vardı. Nemrut Sarayı diye eskiden anılırdı. Taşları kızıl renktedir. Câmi avlusunun doğu köşesinde Selâhaddîn Medresesi yer alır. Câmi avlusunun batısındaki mezarlıkta Haçlılara karşı şehit düşen yedi kumandanın kabirleriyle Mevlânâ Halîd-iBağdâdî hazretlerinin mübârek oğullarına âit tek kubbeli türbe bulunmaktadır. Minârenin genişliğiyle uzunluğu eşittir. Hâlen saat kulesidir. Câminin içinde, 48, dışında 15 sütun vardır.
Rizvâniye Câmii: Balıklı Gölün yanındadır. Rakka Vâlisi, Hamârizâde Ahmed Rizvare Paşa 1736’da yaptırmıştır. 30 hücreli ve 2 dershâneli medresesi vardır. Bağdat’tan kütüphânesine iki katır yükü yazma kitap getirilmiş olduğu söylenir.
Hasan Paşa Câmii (Tokdemir Câmii): Gölbaşı MahallesiyleAharbaşı Çarşısı arasındadır. Tek kubleli kısmını Tokdemir adlı bir Türk beyi, yanındaki ana kısmı ise 1499’da Uzun Hasan adına Şeyh Yâkup yaptırmıştır. Bu câmiye sonradan üç kubbeli Hasan Paşa Câmii eklenmiştir. Dikdörtgen avlunun doğusunda bulunduğu tahmin edilen medrese günümüze ulaşmamıştır. Yavuz Sultan Selim Han devrinde tâmir ettirilmiştir. Daha sonraki tâmirlerle de orijinalliğini kaybetmiştir.
Ak Câmi (Nîmetullah Câmii): Nîmetullah Mahallesinde olup, yapım târihi kesin olarak belli değildir. Plânı Edirne’de bulunan üç şerefeli câmiye benzemektedir. Minâresi Urfa’daki minârelerin en uzunudur. Avluda mesire odaları ve türbeler vardır.
Hazret-i Eyyûb Mağarası: Eyyûb aleyhisselâmın çile çektiği mağaradır. İl merkezinin 2 km güneyinde yer alır. Dar ve karanlık bir mağara olup, 4 basamakla inilir.
Dergah (Nakşın) Mağarası: Urfa Kalesinin eteklerindedir. İbrâhim aleyhisselâmın doğduğu mağara olarak bilinir. En çok ziyâret edilen yerlerdendir. Mağaranın yanındaki kuyudan çıkan suya zemzem denilir. Suyun tadı zemzeme benzemektedir. Bu bölgede yedi mağara vardır. Bir mağarada da İbrâhim aleyhisselâmın annesinin yattığı söylenir.
Hazret-i Şuayb Mağarası: Târihî Şuayb şehrindedir. Bu şehir kalıntısı Şanlıurfa’ya 120 km uzaklıktadır. Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesinde ‘Devr-i Mesih’ denilen yere (kiliseye) seyâhatı esnâsında hazret-i Îsâ’nın geldiğini ifâde eder. Havariler burada İncil’i hazin sesle okudukları için buraya ?ruhâvî? denir.
Hayat bin Kays Harrâni Türbesi: Harran ilçesindedir. Büyük veli, âlim Hayat bin Kays el-Harrânî hazretleri medfundur. Ziyâret mahallidir.
Urfa Kalesi: Şehir yakınında Dambak Tepesindedir. M.Ö. 2000 yılında yapıltığı tahmin edilmektedir. Haçlı Seferleri sırasında önemli rol oynamıştır. Osmanlılar zamânında tâmir ettirilen kale, iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Dış kale dört kapılıdır. İç kale 25 burçlu ve tek kapılıdır. Kale üstünde bulunan iki taş sütunun İbrâhim aleyhisselâmın ateşe atılmasında Mancınık olarak kullanıldığı söylenir. Kalenin arkasındaki mahalleye Kırk Mağara ismi verilir. Her evin bir mağarası vardır. Şehrin etrâfını çevreleyen surların Harran Kapısı, Bey Kapısına âit Mahmudoğlu Kulesiyle bâzı duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir.
Birecik Kalesi: Birecik ilçesindedir. Kale 1900’de Haçlı ordusu tarafından işgal edildiyse de, şehir merkezi Türklerin elinde kaldı. Kale 56 m yüksekliğindedir.
Harran Şehir Harâbeleri: Şanlıurfa’nın 44 km güneyindedir. Mezopotamya’daki çeşitli medeniyetlerin izlerini taşır. Hitit, Roma ve Türk devirlerine âit çok değerli târihi eserler ve belgeler bulunmaktadır. Dünyânın ilk üniversitesi kabul edilen Harran İslâm Üniversitesinin kalıntıları buradadır. 75 m yükseklikte olduğu sanılan ?Rasat Kulesi?nin hâlâ ayakta kalan 40 m’lik bölümü ilgi çekmektedir. Harran İslâm Üniversitesi Urfa ile Akçakale arasındadır. Harran Ovası milletlerarası ölçülere göre dünyânın üçüncü ve Türkiye’nin birinci ve en verimli arâzisidir. Güney Anadolu Projesiyle bu ova sulu tarıma geçerek Türkiye’de tarım üretiminde büyük bir patlama olacaktır.
Târihçi Batlemyus’a göre, Harran’ı Sümerler M.Ö. 6000 senesinde kurmuşlardır. Harran yol mânâsına gelir. 1185’te Endülüslü Muhammed el Cübeyr Harran’ı gezdiğinde 2 üniversite, 2 hastâne, düzgün, geniş caddeler, güzel evlerden bahseder. Sâbit bin Kurra ile El Battânî Harran Üniversitesinden yetişmiştir. M.Ö. 3000 senesinden M.S. 1260’ta Moğolların şehri yıkmasına kadar medeniyetlerin beşiği olan Harran’ın sırları hâlâ çözülememiştir. İncelemeler devam etmektedir.
Târihte ilk astronomi çalışmalarının başladığı yer olduğu sanılan Harran’da, kazı çalışmalarını 1952’de İngiliz Arkeolog S.Rice başlatmıştır. Bu kazılarda Bâbil Kralı Nabonid’in mezartaşı bulunmuş olup, Şanlıurfa Müzesindedir. Külâh (arı kovanı) biçimli kerpiç yapı dünyâda sâdece bu bölgede bulunmaktadır. Harran elips biçiminde 5 m yükseklikte ve 4 km uzunluğunda bir duvarla çevrilidir. Kale duvarlarının Anadolu, Aslanlı, Bağdat, Musul, Rakka ve Halep kapıları vardır.
Selçukluların kurduğu, Moğolların yıktığı üniversiteyi Yavuz Sultan Selim Han yeniden inşâ ettirmiştir.
Sumatar: Şuayip şehrine giden yol üzerinde bulunan bu eski şehir harâbeleri Asurlulardan kalmadır. Hazret-i Şuayb’in mağarası da buradadır. Fırfırlı Kilisesi; çok eski bir kilisedir. Simetrik bir yapıdır.
Nemrud Tahtı: Urfa’nın güneybatısındaki dağ silsilesi içinde sarp ve yüksek bir tepenin zirvesindeki düz kayalığa bu ad verilmiştir. Düzlüğün gerisinde kayalara oyulmuş odunluklar bulunur.
Mesire Yerleri: Urfa’da tabiî bitki örtüsü zayıf olduğundan fazla mesire yeri yoktur. Başlıca mesire yerleri şunlardır:
Aynızeliha Gölü: İl merkezinde olup, gölün etrafı kavak, söğüt, dut, nar ve incir ağaçlarıyla kaplıdır. Gölde yaşayan balıklar kutsal sayıldığından yenmez. Burası Urfa’nın önemli mesire yerlerindendir.
Halilürrahman Gölü: İl merkezinde olup, gölün etrafı söğüt ve çınar ağaçlarıyla kaplıdır. Göldeki balıklar kutsal sayıldığından yenmez. Turizm açısından önemli olduğundan çevresinde çeşitli tesisler yapılmıştır.
Karaköprü: İl merkezine 5 km mesâfede, Karaköprü Köyünün yamaçlarında güzel bir mesire yeridir. Çevresi söğüt, kavak, nar ve dut ağaçlarıyla kaplıdır. Çok güzel soğuk su kaynağı da vardır.
Direkli: İl merkezinin kuzeybatısındaki Direkli Deresi çevresi ağaçlarla kaplı bir dinlenme yeridir. Bu bölgede ayrıca büyük bir yeraltı suyu vardır. Su çok tatlı olup, şifâlı olduğu söylenir.
Şanlıurfa Yüzey Şekilleri
Fazla çeşitlilik göstermeyen yeryüzü şekillerine, genelde yaylalar (% 61.7) egemendir; geri kalan bölümün % 16.3’ünü ovalar % 22’sini dağlar kaplar. İli kuzeyden çevreleyen Güneydoğu Toroslar’ın orta bölümündeki yükseltiler üzerinde uzanan yaylaların, güneyi geniş ovalara açılır. Dağlar, il topraklarını kuzeyden çevreler. Yükseltisi fazla olmayan bu dağlar, Güneydoğu Toroslar’ın orta bölümünde yer alan yükseltilerin güney etekleridir. Yükselti güneye doğru azalır. Tektek Dağlan, Susuz Dağları, Takırtukur Dağları, Germuş Dağları, Nemrut, Şebeke ve Arat Dağları, kuzeydoğuda Karacadağ’ın uzantısı Mandal Tepesi (1.895 m, aynı zamanda ilin en yüksek noktası), başlıca yükseltilerdir. Harran Ovası ile Viranşehir arasında yükselen Tektek Dağları, kuzey-güney doğrultusunda dalgalı düzlükler görünümünde, alçalarak Suriye sınırına kadar sokulur. Yükseltileri 800 m dolayında olan Sifır, Kırık, Hellohello, Hacco, Toklu Tepe, Cinas, başlıca tepelerdir. En yüksek noktası 817 m olan Susuz Dağlan, Tektek Dağları’nın kuzeybatısına bir yay çizerek uzanır. Takurtukur Dağları (1.222 m), Karacadağ’ın batısında; Germuş Dağlan (800 m), Merkez İlçe kuzeyinde yükselir, Merkez ilçe güneyinde Nemrut (Tilki) Dağları’nda 800 m’yi aşmaz, Şebeke Dağlan 5750 m) Suruç İlçesi’ndedir. İl topraklarında geniş düzlükler kaplayan Urfa Yaylası, Fırat Irmağı ve Güneydoğu Toroslar arasında kalır. İlin ve ülkemizin en geniş (2.750 km2) ve verimli ovalarında birisi Hanan Ovası’ dır. Ortalama yükseltisi 375 m olan ova, Suriye düzlüklerine doğru alçalır. 700 km2 genişliğindeki Suruç Ovası, Harran Ovası’nın batısında (dalgalı, engebeli bir yapıdadır), Viranşehir Ovası (1.200 km2) doğusundadır. Kuzeyde daha küçük çaplı Hilvan, Bozova ve Siverek ovalan, tepeler arasında düzlükler biçiminde yayılır. Şanlıurfa, su kaynaklan açısından zengin sayılmaz. En önemli ırmak Fırat’ tır. Irmak, Siverek İlçesi’ne Diyarbakır il sınırından Güney-güneybatı doğrultusunda akar. Adıyaman-Şanlıurfa sınırını çizer, batıdan Göksu’yu alır, güneyde Birecik İlçesi batısında Suriye’ye geçer. Fırat’ın il topraklan içindeki uzunluğu 270 km’dir. Cülap, Cavsak, Belik, Habur sularıyla Zengeçur Çayı, öteki sulardır. Kutsal sayılan Halulünahman Gölü (150×30 m) il merkezinde olup çevresi mesire yeridir. Aymzeliha Gölü’de küçük (50×30 m) ve kutsal bir göldür. Her iki gölde yaşayan balıklar, kutsal sayıldığından avlanmaz. Büyükgöl ve Küçükgöl adlanın taşıyan iki göl daha vardır.