Nasip; Allah’ın bir kimseye tâyin ve kısmet ettiği şey, kısmet, tâlih, baht, günlük kazanç, bir kimsenin önceden alnına yazılmış olduğuna inanılan pay, payına düşen şey, hisse, bir kimsenin elde edebildiği yada sâhip olabildiği şey, behre gibi anlamlara gelir. İşte nasip kelimesi ile ilgili cümleler.
– Açılışta pasta dağıtıldı, bize de nasibimizi az da olsa aldık.
– Gel sen de huysuzlanma, nasîbine katlan. (S. Erol)
– Oradan geçerken hiçbir zaman trenden onu görmek nasip olmadı. (H. E. Adıvar)
– Ah anne Anadolu! Ne kanlı ve ne büyük nasîbin varmış. (Y. Kemal)
– Kimse nasîbinden fazlasını alamaz.
– İstanbul ağacı, dallarına budaklarına taşlar atıp sopalar vuran küstahları bile nasipsiz bırakmamıştır. (S. Ayverdi)
– Bayezid, Osmanlı saltanatının kendisine nasip olmasının bir şükranı olmak üzere Amasya İkinci Beyazıt Külliyesini inşa ettirmiştir.
– Seni ve senden evvelkileri geçmek nasip olmadı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Ben de onu tanımak, arkadaş olmak ve nasipse onunla evlenmek istiyorum.
– Bu insanların oraya en fazla muhtaç oldukları şeyden, hayal ve hârikulâdeden nasiplerini almak için geldikleri görülüyordu. (A. H. Tanpınar)
– Tembellerin nasibi aç kalmaktır.
– Câhillerden işittiğine bakıp da ilimlerden herhangi birini hor görmemelidir; bilâkis hepsinden nasip almalı ve kendisine onu almak husûsunda idrak verene şükretmelidir. (K. Çelebi)
– Biz ki şu nankör asrın nasipsiz çocukları. (O. S. Orhon)
– Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin.
– Verdiği nasîbe şükür demeli. (P. S. Abdal)
– Türk’e ve Türk vatanına bir kurtuluş nasip ise onu gene Mehmetçiklerden beklemeliyiz. (A. Gündüz)
– Allah, seni benim elime düşürmeden bana ölmeyi nasip etmesin.
– İnşâallah, selâmetle şu muhârebeden dönmek nasip olsun. (N. Kemal)
– Her fânî güneşten, çimenden ve denizden nasîbini alıyor. (Y. Z. Ortaç)
– Tâ nasîb ola sana Hak rahmeti. (S. Çelebi)
– Acaba İstanbul’u bir daha görmek nasip olacak mı?
– Yok nasîbin bu temiz benlikten. (O. S. Orhon)
– Nasîbinde ne varsa kaşığına o çıkar.