Tesadüf; tasarlanmadığı halde karşılaşma, rastlama, rastlama sonucu olarak, rast gelme, kesin bir açıklaması olmayan yada ihtimallere bağlı olayların, kişilere göre değişen sebebi, yalnızca olasılıklara bağlı olduğu düşünülen olayların bağıl nedeni gibi anlamlara gelir. İşte tesadüf kelimesi ile ilgili cümleler.
– Okulu bitirdikten sonra, seninle tesadüfen bile karşılaşmadık.
– Bu korkunç tesâdüf beni bitirdi. (P. Safâ)
– Daha doğrusu tesâdüfler oldukça selâmlaşmak fırsatı kaybedilmedi. (A. M. Efendi)
– Hacı Bayram’ı Roma kartalının bu mermer yuvasında çilehânesini seçmeye götüren gizli tesâdüf nedir? (A. H. Tanpınar)
– Hatta tesâdüf, bu gece de Dürdâne’nin âşığı orada idi. (A. M. Efendi)
– Öyle bir tesadüf olsa ki bir saatçik şu doktorla oturup konuşabilse! (M. Ş. Esendal)
– Vak’ayı tesâdüfen seyreder. (R. N. Güntekin)
– Bir kere iki kere olsa neyse, ama seninle bu kadar karşılaşmam tesadüf olamaz.
– Çok şey bilirim denir; tesâdüf. (A. Hâmit)
– Sırsıklam olan üstünü başını kurutmak için güneşe karşı durur. Tesâdüfen, ıslanmış bir köpek de silkinerek gelip şâirin karşısına geçer. (F. Reşat)
– Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
– Adını tesâdüfün kurtardığı Oyvar kahramanı ile Oyvar şehnâmecisi yaşadıkları şehrin hâtırasında birleşmiş olurlar. (A. H. Tanpınar)
– Tesadüfen onu otobüste gördüm.
– Mektepten çıktıktan sonra seninle hiç tesâdüf etmedik (Ömer Seyfeddin)
– Bilmeden acı bir tesadüfün eliyle Hakan’a giden bir armağana taarruz etmiş ve büyük bir günah işlemişti. (N. Hikmet)
– Sanırım seninle iki defadır karşılaşmam sadece tesadüf.
– Hintli şâir Tagor’u, tesâdüfen millettaşları arasında vücut bulmuş esrârengiz bir mûcize telakkî etmek hatâdır. (A. Hâşim)
– Yani tesadüfen dün onu görmedin mi?
– Yâ Rab ne garib tesâdüf. (C. Şahâbeddin)
– Tesâdüf, ikimiz de aynı zamanda onu ziyârete gittik.
– Leyla ile tanışmam tamamen tesadüftü.