Kılavuz; yol gösteren kimse veya şey, bir yeri yada bir bölgeyi vb. iyi bilen ve bilmeyenlere yol gösteren kimse, rehber, delil, bir konuda gerekli bilgileri veren el kitabı, evlenme işlerinde aracılık eden kadın gibi anlamlara gelir. Ayrıca kılavuz; gemilere yol göstermek üzere belli bölgelerdeki seyir rotalarını, geçitleri, işâretleri, tehlikeleri iyice bilecek şekilde yetiştirilmiş kaptan manasına da gelir. İşte kılavuz kelimesi ile ilgili cümleler.
– İnsanlara hayatları boyunca kılavuzluk eder. (S. Ayverdi)
– Mum tutan kılavuzların arkasından içeri girdik. (F. R. Atay)
-Kılavuzum Kumdere köyünün en namlı nişancılarındandı. (Ö. Seyfeddin)
– Bu dağ bir kılavuz olmadan gezilmez.
– Kurt sürüsünde köpek kılavuzluk edemez. (F. N. Çamlıbel)
– Hacca vardım der isen / Kanda vardın hacca sen / Kılavuzsuz kuş uçmaz / Bunca dağ u dereden. (K. Abdal)
– Dürdâne ile hiçbir tanışıklığım yok ki bu kılavuzluğu ben üzerime alayım. (A. M. Efendi)
– Kılavuzumuz Atatürk’tür.
– Ürün kullanma kılavuzuna göre kullanılmalı.
– Cüce insanlara kılavuzluk ederek onlara korkunç gönül uçurumları, yüce gönül cennetleri seyrettirdi. (S. Erol)
– Kılavuzsuz yola çıkan yolunu şaşırır (Atasözü)
– Kılavuza göre bu çevredeki en iyi restoran burası.
– Onun Öz Türkçe Kılavuzu, kullanışlı bir elkitabıdır.
– Eğer dürüst bir kılavuz bulursak bu şehri tam anlamıyla gezebiliriz.
– Aman sus. İşte kılavuzum Zîbâ dudu geliyor. (Şinâsî)
– Dalıp çıktığı izbelerin dekorunu hiçbir varlığa değişmez (…) kesik ve üst üste öksürükler, içi boşaltılmış bir hindistan cevizi, kamıştan marpuçlu bu kabak onu hayal kâşânelerine kılavuzlayan âşinâlardı. (S. Ayverdi)
– Sen dahi oturma anı karşıla / Kılavuzla anı yolunu bula. (S. Fakih)