Vazife; bir kimsenin yapmak zorunda bulunduğu iş, resmi iş, görev, öğretmenin öğrencisine yapmak veya hazırlamak üzere verdiği çalışma, ödev, bir kimse veya şeyin yaptığı iş gibi anlamlara gelir. Diğer bir ifade ile vazife; bir kimsenin yapmakla yükümlü olduğu iş, ödev, ahlâk veya iş icabı yapılması gereken fiil, görev, yapılması bir kimseye ısmarlanan iş, memuriyet, bir kimsenin gördüğü hizmet, dinî yükümlülük, günlük yiyecek ve iş ücreti gibi mânalara gelir. İşte vazife kelimesi ile ilgili cümleler.
– Bahçeyi temizlemek de onun vazifesinden olduğu için söyledim.
– Üzerine vazife olmayan işlere karışmazsan iyi edersin.
– İşte bu kitâbın meydana gelmesi de o vazîfe hissinin bir netîce ve zarûretinden ibârettir. (S. Ayverdi)
– Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk (ibâdet) etsinler, (vazifelerini yerine getirsinler diye yarattım. (ez-Zariyât, 51/56).
– O bütün Orta Anadolu’ya bir iç kale vazîfesini görmüş. (A. H. Tanpınar)
– inâsi Efendi, Eflak’taki vazîfeye tâyin edildiği zaman on bin kuruş harcırah almış. (K. Bilgegil)
– Vazîfelilerden kimse işin başında yoktu.
– Bir Türk milliyetçisi her şeyden önce (…) Türk vatanının bütününü korumayı vazîfe bilir. (E. Göze)
– Ondaki vazîfe aşkını kelimelerle anlatamam.
– Bizim askerlerimizce harp bir vazîfedir, işte o kadar! (C. Şahâbeddin)
– Ben sizi istasyondan almakla vazîfeliyim.
– Onun için hükûmetler bu spor işine yardım etmeyi vazîfe bildiler. (B. Felek)
– Verilen ödevleri zamanında yapmayı bir vazife görürüm.
– Eski devirlerde mahallî ve askerî idâreye de iştirak eden, kale dizdarlığı, muhâfızlık gibi vazîfeler alan bu beyler (…) tam bir toprak aristokrasisi kurmuşlardı. (A. H. Tanpınar)
– Biz burada beklemişiz, onun vazifesi mi?
– O, yüzyılın başında şaşırmış, ürkmüş ve çâresiz kalarak batı değerlerine teslim olmaktan başka bir yol bulamamış insanı ele almak ile vazîfelendirilmişti. (S. Ökten)
– Vazifenizin hakkını vermeye çalışın yoksa sonuçları kötü olur.
– Nedim bugün vazifesine geç geldi. (A. Gündüz)
– Hocalar onun bin türlü nazını, kahrını çekmeyi vazîfe biliyorlar. (R. N. Güntekin)
– Beni kurtarmayı vazîfe edinmeyecek bile… (A. M. Efendi)
– Vazifemiz size karşı en iyi hizmeti gerçekleştirmektir.
– Hikmet Bey çantasından esmer, etsiz parmaklarının sinirli araştırmalarıyle vazîfemi çıkarır. (Y. Z. Ortaç)
– Kalbin vazîfesi vücûda kan pompalamaktır.
– Sana karşı olan vazifelerimde kusur mu ediyorum? (A. M. Dranas)
– Vazîfe başında bir memur… (R. N. Güntekin)
– Vazifemiz çok tehlikeli bir hale gelmektedir.
– Hâlet Hanım, efendi nezdinde âdeta bir emniyet supabı vazîfesi görürdü. (S. Ayverdi)
– Sen kendi işine bak, senin üstüne vazife değil.
– Nöbetçi öğrenci sınıfı havalandırmayı kendine vazife edinsin.