Yüz; başın, üzerinde alın, kaş, göz, burun, yanaklar, ağız, ve çene bulunan ön kısmı, surat, çehre demektir. Ayrıca yüz; yüzey, satıh, cephe, ön taraf, bir yapı, yer veya şeyin dışarıya bakan taraflarından her biri, kumaşın dışa gelmek üzere dokunmuş düzgün ve gösterişli tarafı, yastık, yorgan, kanepe, koltuk vb. üzerine geçirilen kumaş veya örtülen örtü gibi anlamlara gelir. Yüz mecaz anlamı ise; yön, taraf, kişi, kimse demektir. İşte yüz kelimesi ile ilgili cümleler.
– Fakat politikada kabahatleri yüze vurmak yoktu. (N. Cumalı)
– Suçunu sakın yüzüne vurup da utandırma onu.
– Yumuşak yüzlü olduğum için mi tepeme çıkıyorsunuz?
– Hem hayatta yumuşak yüzlü olmanın, kalp kırmaktan çekinmenin hiç manası yok. (E. İ. Benice)
– Akça pakça bir hanım gördü mü biraz da yüz buldu mu hemen bohçacı madamlardan birini evine gönderir, pırlanta gerdanlık vadedermiş. (S. M. Alus)
– Bu kız da iyice şımardı,hep senden yüz buluyor.
– İyice yüz göz olduk, beni artık dinlemiyorlar.
– Baba oğul yüz göz olmuşlardı, o yüzden dükkânda iş yürümüyordu.
– Ailemizin o yüz karasını hiç kimse görmeye gitmeyecek, anladınız mı?
– Bizim gibi yüzyıllar boyunca egemen olmuş, imparatorluklar kurmuş, zaferler kazanmış bir ulus için ne yaman bir yüz karasıdır bu… (T. Halman)
– Çok şükür yüzüm ak, çıkar karşısına tüm bildiklerimi anlatacam.
– Kadın eli değince evin yüzü güldü.
– Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar.
– Babasından kendisine miras kaldığını duyunca yüzü güldü.
– Bu güne kadar ne istedimse verdi. Artık yüzüm kalmadı, git, isteyebileceksen sen iste.
– Komşudan tekrar şeker istemeye yüzüm kalmadı.
– Öğretmenden kalem almaya artık yüzüm kalmadı.
– Tatlıya yüzüm yoktur.
– Ondan yardım isteyecekti, ama yüzü yoktu.
– Baksana, yüzü sirke satıyor adamın.
– Sen bal satıyorsun ama suratın sirke satıyor!
– Aman ne yüzü soğuk adamdı o öyle!
– Ölümün yüzü soğuktur.
– Ben şu iki kolumun yüzü suyu hürmetine yaşıyorum, yaşıyorsam. (Z. Selimoğlu)
– Hz. Peygamber’in yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah, bizleri inşallah bağışlar.
– Babamdan para isteyeceğim ama bir türlü yüzüm tutmuyor.
– O böyle kimseyi kırmak istemedikçe, kimseye olmaz demeye yüzü tutmadıkça ne kadar istemese çevresi onu kıracak, üzecekti. (N. Cumalı)
– Eskiden bilinen birçok olağanüstü yiyecek de unutulmaya yüz tutmuştu.
– Hava kararmaya yüz tuttu.
– Biçare Yunus’un çoktur günahı / Hakk’ın dergâhına yüz tutmuşum ben. (Y. Emre)
– Duvarları sıvasız, kepenkleri boyanmadan bırakıldığı için çürümeye yüz tutmuş evde Hatice nine oturuyordu. (N. Cumalı)
– Hepimiz gölgelenmeye yüz tutan ateşe gözlerimizi dikmiştik. (S. F. Abasıyanık)
– İnsan çoluğunu çocuğunu yüzüstü bırakır mı?
– İşini yüzüstü bırakıp gezmek olur mu?
– İşleri yüz üstü bırakıp gitti.
– Adam yüzüstü bırakıp gidince böyle bir numara çevirip başına kalmayı deniyor anlaşılan. (E. Bener)
– Evdeki işimi gücümü yüzüstü bıraktım. (H. R. Gürpınar)
– Sonra geniş bir odada orta yaşlı bankacı kendisine yüz vermeyen yargıcın kızına saldırdı. (Y. Atılgan)
– Bursa, yeşiline en uygun maviyi kondururken yüksek mimarlarımız renge hiç yüz vermiyorlar.
– Adama o kadar yüz vermeseydin bu haltı yemezdi.
– Hakîkatle kendi arasına giren yüz kızartıcı bir hayat… (S. Ayverdi
– Birbirimize iyi davranalım, epey bir zaman burada yüz yüze bakacağız.
– Çocuklar; çeşitli psikolojik sorunlarla yüz yüze geliyorlar.
– Bu meseleyi yüz yüze geldiğiniz zaman konuşursunuz.
– Tırmanıp gedikten girer girmez toprak dolu çuvallarla burayı tıkamaya çalışan insanlarla yüz yüze geldi. (İ. O. Anar)
– Bir daha yüz yüze gelmemek için ayrılmışlardı. (Ö. Seyfettin)
– Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar.
– Ekmek ve süt! Eee, belediyemizin 40 bine varan personeli arasında bu işi yüzünün akıyle kontrol edecek 100 kişi yok mudur? (B. Felek)
– Hayatında bu kadar parayı yüzü görmemişti tabi ki sevinir.
– Yüz akıyle sona erdirilmiş bir meslek hayâtı. (R. N. Güntekin)
– Çocuklar günlerdir et yüzü görmediler.
– Gelin yüz aklığını hâsıl eylen / Bu bühtân-ı azîmi zâil eylen. (Y. Bey)
– Yüzü yerde olanı allah yükselttikçe yükseltir.
– Bekledim bir tanıdık yüz boşuna. (O. S. Orhon)
– Babamın yüzünden düşen bin parça, ne oldu yine?
– Ama iktisadi bunalım ayyuka çıktı maşallah, yurttaşın yüzünden düşen bin parça olacak. (H. Taner)
– Çocukların yüzünden düşen bin parça, sınavdan yine düşük puan mı aldılar?
– An’ane, Hacı Bayram’la İstanbul fethinin mânevî ve nûrânî yüzü olan Ak Şemseddin’i bu ovada karşılaştırır. (A. H. Tanpınar)
– Onun ne mal olduğu yüzünden anlaşılıyor.
– Yaz sonunda büyük zelzelede onun en korkunç yüzü ile içimde canlandığını gördüm. (A. H. Tanpınar)
– Oğlunun geleceğini duyunca hasta yatağında yüzüne kan geldi.
– Menfaatine dokununca hakîkî yüzü ortaya çıktı.
– İki şişe serum verdiler, sonunda yüzüne kan geldi.
– Galata’dan geçerken birtakım geniş meyhâneler görürsünüz ki yüzü 15 – 20, derinliği 30 – 40 metreyi bulur. (A. M. Efendi)
– Çocuk, başarısıyla babasının yüzünü ağartmak istiyordu.
– Evlerinin yüzü aşı boyası. (O. V. Kanık).
– Uluslararası maratonda birinci gelerek milletin yüzünü ağarttı bu çocuk.
– Bu zaferle Mustafa Kemal, ordumuzun yüzünü ağartmış, milletimizin yüzünü güldürmüştür. (E. C. Güney)
– Ağır işler görüp de güler yüzünü ekşitmemeyi ve kimseyi incitmeden yaşamayı analar bu adamlara öğretmeli idiler.
– Kendilerinin ezmine-i kadîmede Cânus nâmında zü’l-vecheyn bir mâbûdu vardı ki bir yüzü güneşin doğduğu tarafa, diğeri güneşin battığı tarafa nâzırdı. (C. Şahâbeddin)
– Haydi kalk, yüzünü ekşitme öyle, çok kalmayacağız onlarda.
– Elimi çok dallı bir ağaç gibi / Tutarım gölün yüzüne. (O. V. Kanık)
– Dayı yüzünü gören cennetlik bunca zaman nerelerdeydin?
– Dünya yüzünde bir sefer olsun tanışmadan / Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an. (Y. Kemal)
– Sakın onu gönderme, yüzünü kara çıkarır yoksa, pişman olursun!
– Biz buraya geldi isek her hâlde yüzümüzün akı ile çıkacağımızdan şüphe etmeyesin!? (E. E. Talu)
– O her işten yüzünün akıyla çıkmıştır.
– Biz buraya geldi isek her hâlde yüzümüzün akı ile çıkacağımızdan şüphe etmeyesin! (E. E. Talu)
– O her işten yüzünün akıyla çıkmıştır.
– Bugün hava çok sıcak, başka bir zamana bıraksak olmaz mı?
– Olur ya, neden olmasın deyip köyün arka tarafından ters yüz geri döndük. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Abi Ahmet gelmiş? Şeytan görsün yüzünü, kovun gitsin.
– Er meydanının kanlı yüzüne gece siyah saçlarını dağıtırken münâdînin, “Gāziler, hisara!” sadâsı duyuldu. (Ö. Seyfeddin)
– Biraz sıcak yüz gösterseydin günaha mı girerdin?
– Yarı aralık gözlerle bana bakan sapsarı yüzünü görür gibi oldum. (Y. Z. Ortaç)
– Bu işin asıl sebepleri su yüzüne çıkacak, sen de gününü göreceksin.
– Tiyatroda sorunlar su yüzüne çıkmış, bunların neler olduğu anlaşılmıştır. (M. And)
– Şu yaşıma geldim, hiç rahat yüzü görmedim desem yeridir.
– Yüzünde memnun bir gülümseme vardı. (R. N. Güntekin)
– Garibim rahat yüzü görmeden göçtü gitti bu dünyadan.
– Derler ki bugünden itibaren Zeliha”nın kalbi rahat yüzü görmedi. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Babamın dırdırından annem hiç rahat yüzü görmedi.
– Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu.
– Yüzü güzel, huyu çirkin bir gence rast gelmiş olan Calinos, “Altından bir zarf ki içi sirke dolu” demiş. (F. Reşat)
– İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma.
– Onun ekşi yüz göstermeye hakkı yoktu.
– İnsanların eşiğine yüz sürülmemesi gerekir.