Davet; çağrı, çağırma, gelmesini isteme, saygı ve sevgi gösterisi olarak verilen yemek, çay, ziyâfet, bunun için yapılan toplantı gibi anlamlara gelir. Davet dini terim olarak ise, Peygamberlerin insanları hak dine çağırması demektir. İşte davet kelimesi ile ilgili cümleler.
– Bizi ablasının düğününe davet ettiler.
– Yengemin dâveti üstüne Doktor Râgıp’la annesi de yemeğe misâfir gelmişlerdi. (P. Safâ)
– Seni ben dâvet etmedim. (A. M. Efendi)
– Sizi terbiyeli konuşmaya davet ediyorum.
– Sizi dâvet eden mi vardı? (N. Kemal)
– Dâvetler yapan şen şâtır, şakrak, çok konuşan, çok gülen bir kızdır. (B. Felek)
– Nevin’in her aklına estikçe yaptığı davetlerden biriydi. (P. Safa)
– Son davette çocuklar da çok eğlendiler.
– Bir İngiliz evine çaya dâvet edilmiştim. (S. Erol)
– Eve yerleşelim, bir gün hepinizi dâvet edeceğim.
– Fakat kâbus içinde bunalmış bir kimse gibi bir türlü bu davete icabet edemez. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Biraz evvel Allah’ın dâvetine icâbet etti. (R. H. Karay)
– Bu yol kazayı davet ediyor.
– Müslüman olan zenci arkadaşlarıyle beni lokantaya dâvet ettiler. (E. Göze)
– Yemeğe dâvetsiz gelmiş.
– Bir mûsikî ziyâfetine dâvet edilmiştim. (A. Hâşim)
– Bu yıl yapılan davette kurbanlar da kesildi.
– Hesnâ Hanım, Hesnâ Hanım, buraya gel” dâvetiyle kendine bir el sallandığını görür. (H. R. Gürpınar)
– Akşamki davete katıldın mı?
– Bir bakanmışım gibi beni kürsüye davet etti. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Zâten ordu, ihtiyâcı hâlinde bizi tekrar hizmete dâvet edebilir. (B. Felek)
– Köylüler bu davette herkesi çağırmayı tercih ettiler.
– Kimin kimi istifaya davet edeceğini pek yakında gösterecekti. (R. N. Güntekin)
– Hz Muhammed (sav)’de gerek kendi kavmini ve gerek sâir bütün insanları dîn-i hakka dâvete memur olmuş oldu. (Ö. N. Bilmen)
– Onlar bizi konferanslarına davet ediyor.
– Davet günü bir de baktım seninki elini kolunu sallaya sallaya yapayalnız teşrif buyurdular. (N. Hikmet)
– Bir mükellef dâvete gider gibi giyinmişti. (R. N. Güntekin)
– Davete icabet etmezsek ayıp olur.