Ziyafet; misâfir davet edip özenli biçimde ağırlama, yedirip içirme, şölen, toy bir kimseye gözüne ve gönlüne hoş gelecek şeyler sunma gibi anlamlara gelir. Diğer bir ifade ile ziyafet, eğlenmek veya bir olayı kutlamak amacıyla birçok kimsenin bir araya gelerek yedikleri yemek demektir. Ziyafet mecaz anlamı ise, bir kimseye hoşlanacağı şeyleri ikram etmek demektir. İşte ziyafet kelimesi ile ilgili cümleler.
– Muhtar bu akşam ziyafet verecekmiş, bizi de çağırdı.
– Ziyâfet isteriz artık diyor. (Y. Z. Ortaç)
– Kuskusçunun pilâvıyle ve soğuk şerbetlerle kendimize bir güzel ziyâfet çektik. (R. N. Güntekin)
– Senin de ne kadar ziyafet düşkünü biri olduğunu biliyorum.
– Şu işi bitirelim, söz sana bir ziyafet vereceğim.
– Neş’eyle süslüyor verilen her ziyâfeti / Geçmiş devirlerin nice şîrin kıyâfeti. (Y. Kemal)
– Ziyafet herkes için verilir adam kayırmak olmaz.
– Resmî ziyafetlerin ve büyük düğünlerin yemeklerini hep ona ısmarlamak âdet olmuştur. (R. N. Güntekin)
– Sen benim gözlerim için bir ziyafetsin.
– Oralarda kendime ne ziyâfetler çektim Zehrâ. (S. Fâik)
– Çocuklarımı evlendirdiğimde ziyafet vermeyi düşünüyorum.
– Türlü türlü eşyâ ile gözlere ve gönüllere bir doyulmaz ziyâfet çekerdi. (S. Ayverdi)
– Bu gece ziyafette takmak için bir kolye ödünç aldım.
– Padişahın bu ziyafetlere bazen cesim saltanat kayıkları ile de geldiği olurdu. (A. H. Çelebi)
– İnsanları mutlu etmenin bir başka yolu da ziyafet vermektir.
– O gece telgrafçı, gümrükçü, liman çavuşu, müdür beye bir ziyafet vermek istemişlerdi. (M. Ş. Esendal)
– Ziyafet sofrasında oturmak bana göre değil.
– Bir mûsikî ziyâfetine dâvet edilmiştim. (A. Hâşim)
– Çok yakın bir zaman da büyük bir ziyafet vereceğiz.
– Eskiden (…) devlet erkânı, vilâyet erkânı birbirlerine iftar ziyâfetleri çekerlerdi. (B. Felek)
– Orkestra tam bir müzik ziyafeti çekti.
– Bana akşam gideceğimiz ziyafet için giyebileceğim bir şey göster.
– Bu sandıktan her sene bahar mevsiminde esnaf için bir ziyâfet-i umûmiyye tertip eylerdi. (M. Nâci)
– Düğünümde bir ziyafet bile veremedim.