Bağlamak; ip, bağ veya başka bir araçla bir şeyi bir yere, diğer bir şeye veyâhut birkaç şeyi birbirine tutturmak, birleştirmek, raptetmek, düğümlemek, sargı ile sarmak, bir şey veya kimseyi diğer bir şey veya kimsenin yönetimi altına vermek, aralarında idârî bir bağ kurmak, bir kimseyi bir yerden ayrılamayacak duruma getirmek, yormak, yüklemek, hamletmek, belli bir parayı belirli zamanlarda ödemek üzere tahsis ve tâyin etmek, uğruna vakfetmek, emrine vermek, hasretmek, faydalanmak üzere emrine vermek, tahsis etmek, karşılıklı olarak uyulması gereken hükümleri belirlemek ve ona göre hareket etmeyi karar altına almak, birine büyü yapmak, önüne engel koymak, kapatmak, sona erdirmek, netîcelendirmek, meydana getirmek, teşkil etmek, şartlarda anlaşarak kendisi için ayırmak, tekeli altına almak, kapatmak, meşgul etmek, başka bir şeyle uğraşamaz duruma getirmek gibi anlamlara gelir. Bağlamak mecaz anlamı ise; iki şey arasında alâka ve irtibat kurmak, bir şey veya bir kimse ile diğer bir şey veya kimseyi mânevî bir bağla birleştirmek, birbirine yaklaştırmak demektir. İşte bağlamak kelimesi ile ilgili cümleler.
– Nihayet işi tatlıya bağladık.
– Ben kahvemde çocukça siyasi iddialardan korkarken, bir de felsefe çıktı. Rica ederim bugün işi tatlıya bağlayalım. (Ö. Seyfettin)
– Ayakkabısının bağlarını dikkatle bağladı.
– Hayır kardeşim, istemez diye tatlıya bağladım. (O.V.Kanık)
– Sen halıları, yatakları, yorganları bağla, ben de arabacıya haber vereyim.
– Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra tevekkül et. (Hadis)
– Konuyu uzatma da, sözü bir yere bağla.
– Sözü bağlamasına az bir zaman kalmıştı ki bir gürültü koptu.
– Sözü şöyle mi bağlayacağız.
– Kıravatını güzel bağlamamışsın.
– İşini sağlama bağlayınca rahatladı.
– Lütfen artık karalar bağlamayı bırak, hayat devam ediyor unutma bunu.
– Böyle olduğu halde ona analık ettim. Ömrümü ona bağladım (R. N. Güntekin)
– Onun bu gidişinden sonra karalar bağladım.
– İnsanoğluna bel bağlanılmaz.
– Orhan’ın karısına olan sevgisi veya I. Murad’ın evlât muhabbeti, bu kadının adını Bursa’nın ve İznik’in târihine ayrılmaz bir şekilde bağlamıştır. (A. H. Tanpınar)
– Su kapmaması için parmağımı bağladım.
– Ne var ki böyle araçlara biz pek bel bağlayamayız.
– Daha lise yıllarında bağlanıp kalmış.
– Tılsımlı kuşaklarını bağladılar. (A. H. Tanpınar)
– Bu çocuk ders çalışmıyor mu? Hala bağladığım yerde otluyor.
– On senedir işinde bir gelişme yok, bağladığım yerde otlamaya devam ediyor.
– Bizim takım bağladığımız yerde otluyor, küme düşmezse iyidir.
– Varlığının en hayâtî köklerine işleyen bir tesirle beni kendilerine bağlıyor, çekiyor, sarıyordu. (P. Safâ)
– Fabrikada elektrikler kesilince, elimiz kolumuz bağlandı.
– Eğer arabayı daha büyük bir arabaya bağlarsak rahatça da çekebiliriz.
– Târihçinin vazîfesi hâdiseleri sebep ve netîcelerine bağlamak, belli bir târih çerçevesi içine yerleştirerek îzah etmektir. (Ü. Meriç)
– Makinesi bozulunca, terzinin eli kolu bağlandı.
– Beni sana bağlayan güzel ahlâkındır.
– İnsanlara yardım eder, onları aylığa bağlardı.
– Bu sene dersler beni o kadar bağladı ki hiç nefes alamadım.
– Temizlikçi kadını aylığa bağladık.
– Metinde mevcut her şeyi mânâlandırmak, müellifin şahsî davranış tarzına bağlamak, bütün ile arasındaki münâsebeti meydana çıkarmak icap eder. (M. Kaplan)
– Güzel kelimeler ile birlikte beni kendisine bağlamayı düşünüyordu.
– Edebiyat târihçilerinin zaafını iki sebebe bağlıyor yazar. (C. Meriç)
– İpleri birbirine bağlayınca daha uzun bir ip elde etmiş olduk.
– Ev işleri beni çok bağlıyor, hiçbir yere çıkamıyorum.
– Tedbirde kusur edip felâketi takdîre bağlamak hatâdır. (B. Felek)
– Torunuma bakarım deyip, ağrısız başına kaşbastı bağladı.
– Bütün gün kazma sallamaktan elleri nasır bağlamıştı.
– Aç gözlülüğünü yokluk içinde yetişmiş olmasına bağlıyorum.
– Rahmetli, çenesi bağlanmış şekilde, odanın ortasında yatıyordu.
– Fabrikanın bütün malını iki firma bağladı.
– Sözleri ile bu işi de bağlamayı başarmıştı.
– Şûbeyi genel müdürlüğe bağlamışlar.
– Bir araba alacağım da, ev taksitleri ayağımı bağlıyor.
– Zavallı kızı bağlamışlar.
– Hava çok soğudu, sular buz bağlamaya başlamış.
– Köylüyü toprağa bağlamak lâzım, toprağımız geniş ve bereketli. (C. Meriç)
– Bu iş bağlamak için çok fazla uğraştık.
– Bir fıkra ile yazımı bağlamak istiyorum. (B. Felek)
– Beni eve bağladı, kendisi her gece geziyor.
– Öğrencilerini derse bağlamak için elinden geleni yapardı.
– Sürekli masa başındayım, göbek bağlamaya başladım.
– Elimle gözlerini bağladım. (N. Kemal)
– Romatizmaları onu yatağa bağladı.
– Askerliği biten Ali’nin başını bağlamayı düşünen annesi kolları hemen sıvadı.
– Atımı bağladım nar ağacına / Perçemi dolandı darağacına. (Türkü)
– Ben sana gönül bağlamışım, adını yüreğime yazmışım.
– Her önüme gelene, gönül bağlayacak bir insan değilim.