Getto, eskiden Yahudiler’in oturmak zorunda bırakıldıkları mahalleye verilen isimdir. Diğer bir ifade ile Getto, bir kentin herhangi bir azınlıkça yerleşilen bölümüne genel olarak verilen isimdir.
İlk kez 1179 yılında Hristiyan dünyasının temsilcileri bir araya gelerek Roma’da Hıristiyanlar’ın, Hıristiyan olmayanlarla ve Yahudiler’le görüşmelerini ve aynı semtte oturmalarını yasakladılar. 1280 yılında Fas’ta yaşayan Müslümanlar da Yahudiler’i millah adı verilen belirli bir bölgede oturmaya zorladılar.
14. ve 15. yüzyıllarda Avrupa’da Yahudiler ve Hıristiyanlar ayrı mahallelerde yaşamaya başladılar. Ama asıl 16. yüzyılda Yahudiler’i zorla belli mahallelere kapatma uygulamasına geçildi. Getto sözcüğü de ilk kez 1516 yılında Venedik’te, ayrı bir yerde oturmak zorunda bırakılan Yahudiler’in kurduğu mahalleler için kullanıldı. Daha sonra İtalyan kentlerinin birçoğunda böyle gettolar kuruldu. Almanya ve Polonya’daki gettolardan başka birçok Avrupa kentinde gettolar yaygınlaştı. Bu mahallelerin çevresine duvar örülür, demir kapıları her gece kilitlenirdi. Hıristiyanların kutsal günlerinde ise Yahudiler’in gettolarından çıkmasına izin verilmez, kapılara nöbetçiler dikilirdi. Yahudi mahallelerinin yayılmasına izin verilmediği için evler yüksek olurdu. Sıkış sıkış olan bu mahallelerde, bulaşıcı hastalık ve yangın tehlikesi hiç eksik olmazdı. Gettoların içinde gelenek ve göreneklerine göre yaşayan Yahudiler, getto dışında Yahudi olduklarını belirten bir rozet takmak zorundaydılar.
Getto sistemi 19. yüzyıla kadar sürdü. Son getto, 1870 yılında Roma’nın Fransızlar’ca işgalinden sonra ortadan kalktı. II. Dünya Savaşı sırasında, Almanya’da Naziler, Yahudiler’i yok etmek üzere toplama kamplarına göndermeden önce, gettolarda yaşamaya zorladılar. Varşova gettosu bunların en bilinen örneğidir.
Günümüzde getto sözcüğü genellikle kentlerde yoksul insanların ya da azınlıkların yaşadıkları bölgeleri tanımlamak için kullanılır. Bu bölgelerin duvarları yoktur ama, sosyal hizmetlerin ulaşmadığı, işsizliğin ve eğitimsizliğin yaygın olduğu bu yoksul semtlerde yaşayanlar, toplumun öteki kesimlerince suç işlemeye aday olarak görülür. Bu yüzden de üzerlerindeki toplumsal baskılar çok ağırdır. ABD’de Siyahlar’ın ve Porto Rikolular’ın yaşadıkları mahallelerde, Batı Avrupa’ da göçmen işçilerin oturduğu semtlerde bu gibi baskılara ve ayrımcı uygulamalara sıkça rastlanmaktadır.