Keder; gönül üzüntüsü, iç darlığı, gam, tasa, acı, ızdırap, tasa, sıkıntı, dert gibi anlamlara gelir. İşte keder kelimesi ile ilgili cümleler.
– Sevgilisinden ayrıldığı günden beri keder çekiyor.
– Kazaya sebebiyet verdiği için, hala keder çekmekteydi.
– Ne vakit karanlık kaplarsa yeri / Başlar çocukların büyük kederi. (N. F. Kısakürek)
– Fakat her birini yıktıkça daha büyüğünün önüme çıktığını görmek beni hem sevindiriyor hem kederlendiriyordu. (P. Safâ)
– Böyle bir günde kederli olmak bize yakışmaz.
– O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
– Fakat ben bu yırtılan perdenin arkasında çok kederli, gizli bir hakîkatin varlığını duyuyordum. (K. Nâdir)
– Geçmişteki bir ömrün rengine ve tadına eremediğimize ne kadar keder etsek hakkımızdır. (R. H. Karay)
– Kederli olmayı biz başkalarından öğrenecek değiliz.
– Beni bastıran keder anneme de geçti. (P. Safâ)
– Hiçbir kederim yoktu ki onun bir tatlı kelamıyla bertaraf olmasın. (A. H. Müftüoğlu)
– Artık kederli hisleri bir bir içinden at. (Y. Kemal)
– İkram edemediğime kederleniyorum. (R. H. Karay)
– Sen keder nedir bilir misin?
– Düşünürüm: Bu kadın kim? / Kederli mi bahtiyar mı? (O. S. Orhon)
– Ya hasta yahut bir kederi var. (H. E. Adıvar)
– Çocuklarında hastalık çıkması aileye keder veriyordu.
– Derin derin, kederli kederli düşünmeye koyulmuştu. (R. H. Karay)
– Yolcu keder çekme ki bu diyâra düşenin / Yolunda otlar biter, mezârında çiçekler. (F. N. Çamlıbel)
– Ben bu gece çok kederli olduğum için bana yaklaşmayın.
– Kadıncağız bu gece hem kederli hem mahzun. (H. Sîret)
– Keder dolu yılların ardından bizi mutlu günler bekliyor.
– Mahcûbiyet, nedâmet beyan ederken kederinden hep gözleri yaşarıyor. (H. R. Gürpınar)
– Kendilerine açılan dava, aileye keder vermeye başladı.