Çatal, İlkçağın başından beri bilindiğine göre, çok eski bir alet olmakla birlikte yemek yemekte kullanılmıyordu. Çatalın zengin sofralarda görünmesi ve besinleritutmakta sol elin yerini alması için xvı. yüzyılı beklemek gerekti.
XI. yüzyılda, müreffeh ve muhteşem Venedik şehri, büyük bir olayla sarsıldı. Duka, Bizans’tan geleh bir Yunan prensesiyle evlenmişti. Dogaressa, doğu göreneklerine göre yemekleri ağzına, altından yapılma, iki çatallı küçük âletlerle götürüyordu. Elin beş parmağını kullanmadan bu şekilde yemek yemek, Venedik’te eşi görülmemiş bir skandala yol açtı. Dogaressa, kilise adamları tarafından sert bir şekilde eleştirildi ve hattâ Tanrının gazabıyla tehdit edildi.
Uzun yıllar boyunca Venedik çatalı, ancak etleri pişirme sırasında çevirmek için kullanıldı. Bu iki dişli çatal, aynı zamanda bizim bugün mangalda, kömür ateşinde yaptığımız gibi ızgara yapmaya da yarıyordu.
Fransa kralı Henri lll, Venedik’te kaldığı sırada çatal kullanmanın sağladığı kolaylığını gördü. Böylece çatal, Fransa sarayına ve kibarlar âlemine girdi. Ancak, birtakım soylular ve burjuvalar yine de kıyameti kopardılar.
Lüks bir mücevher sayılan, gümüşten ya da hattâ altın veya kristalden yapılma masa çatalı, kaşık ve bıçakla birlikte bir takım oluşturuyor ve ziyaretçi bunu bir mahfazanın içinde, yanında taşıyordu. Genellikle çatal katlanabilir, bıçak ise sapının içine sokulabilirdi. Yavaş yavaş önce iki, sonra üç ve nihayet dört dişli çatalın kullanılması, Batı Avrupa’da yaygınlaştı.
Çatal, yemek yerken kullanılan, ekseni uzun, dört dişli olan genellikle madenî alettir. Çatal ilk kez olarak 11. yüzyılda, İtalya’da meyve yemek için kullanıldı. 1450’li yıllardan itibaren de, et yemeklerinde kullanılmaya başlandı. Avrupa’da çatalın kullanılıp yaygınlaşması 16. yüzyıldan sonra olmuştur.
Çatal ile ilgili deyimler ve atasözleri
Bıçak kemiğe dayanmak ile ilgili cümleler
Makasın tarihçesi hakkında bilgi