Münasip; uygun, uygun bulunan, yerinde, yaraşır, yakışır, hoşa giden, beğenilen gibi anlamlara gelir. İşte münasip kelimesi ile ilgili cümleler.
– Ailelerimiz bizi birbirimize münasip bulduğu için, evliliğimizde sorun çıkmadı.
– Öğretmen, senin başkanlık yapmanı münasip bulmuş.
– O şekilde yaşayacak olsam İstanbul daha münasiptir. (S. F. Abasıyanık)
– Münasip görmese, beni göndermezdi değil mi?
– Kendi çocukları hep kız olduğu için yeğeni Bilâl’i bu işe münasip gördü. (H. E. Adıvar)
– Hırsız kim ise ortaya çıkarılsın demiş. Paşa da bunu münâsip görmüştür. (A. M. Efendi)
– Ailem, seni bana münasip gördü, istemeye geleceğiz.
– Bizim bu dünyadaki hayatımız da bir çileden ibaret olduğu düşünülecek olursa en münasip çilenin de burada olması icap ediyordu. (A. H. Çelebi)
– Herkese münâsip hediyeler arar. (A. H. Tanpınar)
– Münasip görmediğim için, dışarı çıkmanıza izin vermedim.4
– Bâzı isim günleri için saçlarına çeki düzen vermeyi münâsip görürdü. (S. Fâik)
– Ruha münasip olan her özelliği, şüphe yok ki tam yerli yerinde, tam uygun olarak halk eden Allah’tır. (Hz Mevlana)
– Bu müsâdemâta “insan ve eşyâ avcılığı” tâbiri daha münâsip düşer. (C. Şahâbeddin)
– Münasip bir eş bulup evlenmelisin.
– Babam, zâten annemin münâsip gördüğü her şeyi kabul ederdi. (Kerîme Nâdir)
– Yaşta küçük amma boyda münasip / Sallanıyor bir fidanca dal gibi. (Dadaloğlu)
– Bu saatte sizin burada olmanız münasip düşmez.
– O halde münâsip olan budur ki biz de namazlarımızı edâ edelim. (Ö. Seyfeddin)
– Size münasip gelirse yarın sabahtan gelin.
– Karısını affederek onunla barışmayı daha münasip bulduğunu bildiriyordu. (H. Taner)
– Münasip gelirse kalkar ben de bir şeyler söylerim.
– Her halde onun terbiyesini dışarıda münâsip bir yerde vermelidir. (A. M. Efendi)
– O makama daha gayur bir zat münasip düşüyordu. (A. İlhan)
– Münasip düşerse, yarın maç yapalım.