Japon devleti, yüzyılımızın başında doğdu. Japon ekonomisi ve uygarlığındaki büyük gelişme, vaktiyle kendisinden çok daha ileri bir ülke olan Çin’le ilişkilerinden doğmuştur.
Birinci binyılda Japonya, derebeylikle yönetiliyordu. Birbiri ardınca iktidara geçen büyük toprak sahibi aileler, Çin geleneklerini ve kültürünü benimsediler. VIII. yüzyılda başkent Naraydı; daha sonra Heyan’a (Kyoto’nun eski adı) taşındı ve XII. yüzyıla kadar orada kaldı. XVI. yüzyıla varmadan önce, büyük Japon aileleri, birbirleriyle savaşa tutuştular. Bunun sonunda Japonya, zaferi kazanan «şogun»lar, yani asker başbuğlar tarafından, tam bir diktatörlükle yönetildi. Edo şehri, onların iktidar döneminde kuruldu ve şogun İyeyaşu tarafından başkent yapıldı. 1868’den 1912’ye kadar süren Meyci devrindo (adını imparator Meyci Tenno’dan alan bu dönem, «Aydınlık Çağ» anlamına gelir), Japonya, Batı ülkelerinin gözünde, güçlü, sanayileşmiş ve teşkilâtlanmış bir devlet haline geldi. Edo, 1869’da Tokyo adını aldı. Japonya’da sanayi üretimi, devletin dünyadaki gücünü arttırmak amacıyla, modern bir orduya ve donanmaya sahip olmasını sağlamıştır. Buna karşılık diğer üretimler zanaat düzeyinde kalmıştır ve günlük ihtiyaç malları, atalardan kalma, geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır.
Japonya, birçok savaşa girdi. İkinci Dünya savaşı sırasında, 1945’te Hiroşima ve Nagasakiye atılan ilk atom bombaları, Japonya’yı teslim olmak zorunda bıraktı. Bugün Japonya, sanayi bakımından dünyanın en güçlü devletlerinden biridir.
Japonya
Japonya, Doğu Asya’da bir ada ülkesidir. Büyük Okyanus’ta bulunan Japonya Japon Denizi’nden Çin, Kuzey Kore, Güney Kore ve Rusya’nın doğusuna, kuzeyde Ohotsk Denizi’nden güneyde Doğu Çin Denizi’ne ve Tayvan’a kadar uzanır. Japonca adını oluşturan kanji karakterler “güneş” ve “köken” anlamına gelir. Japonya başkenti Tokyo, para birimi Japon Yeni, nüfusu 2018 yılına göre 126,5 milyon, yüzölçümü ise 377.915 km²’dir.