Bizans İmparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu olarak da bilinir. İS 330’da Roma İmparatoru Constantinus, İÖ 7. yüzyılda Yunanlılar’ca kurulmuş olan Byzantion (Bizans) kentine Konstantinopolis (Constantinus’un kenti”) adını vererek başkent ilan etti. Konstantinopolis (bugünkü İstanbul), Roma İmparatorluğu’nun batı kesiminin 476’da parçalanmasından sonra yaklaşık 1.000 yıl boyunca varlığını korumuş olan Bizans İmparatorluğu’nun yönetsel, kültürel ve ekonomik merkezi oldu. Avrupa ile Asya’yı ayıran bir boğazın kıyısındaki elverişli limanıyla, büyük bir imparatorluğun başkenti olmaya çok uygun bir kentti.
Roma’dan senatörler ve yüksek memurlar getirterek yeni bir hükümet kuran Constantinus kenti görkemli yapılarla donattı. Roma’ın putperest olmasına karşılık, Konstantinopolis bir Hıristiyan başkenti oldu. Constantinus Hıristiyanlık dininin varlığını sürdürmesine izin vermekle kalmadı, kendisi de bu dini benimsedi.
Bizans İmparatorluğu yöneticileri kendilerini Roma İmparatorluğu’nun gerçek mirasçıları kabul ediyorlardı. İS 337’de Constantinus’un ölümünden sonraki birkaç yüzyıl boyunca, Roma ile Konstantinopolis’in ilişkileri bozulmadı. Ama İS 4. ve 5. yüzyıllarda Roma İmparatorluğu’nun batı kesimi küçük devletlere ayrılıp parçalanırken, bütünlüğünü korumayı başaran Bizans İmparatorluğu, batıdan bağımsız olarak Doğu Akdeniz’deki egemenliğini korudu. Bizans İmparatorluğu Yunan ve Roma uygarlıklarının son merkezi oldu.
İmparatorluğun Kuruluşu (610’dan Öncesi)
Julianus (361-363) döneminde putperestliği yeniden canlandırma girişimleri sırasında, Hıristiyanlar’ın okullarda eğitim vermeleri yasaklandı ve putperestliği destekleyici yasalar çıkarıldı. Julianus’un ölümünden sonra Hıristiyanlık yeniden güçlenmeye ve yayılmaya başladı.
4. yüzyılın sonlarına doğru Vizigotlar, Roma’yı ve Konstantinopolis’i ele geçirmek istediler. I. Theodosius (379-395), istilacıları Balkanlar’da yendi ve onları Tuna Irmağı dolaylarında yerleşmeye zorladı. Hıristiyanlık’ı benimseyerek putperest dinleri yasaklayan Theodosius, Doğu ve Batı Roma imparatorluklarını birlikte yöneten son imparator oldu.
Theodosius’un ölümünden sonra Batı Roma İmparatorluğu’na saldıran Got kavimleri, 410’da Roma’yı ele geçirdiler. Öbür barbar kavimlerden Vandallar Kuzey Afrika’ya, İspanya’ya ve İtalya’ya girdiler. 5. yüzyıl sonlarında saldırıya geçen Germen kavimleri Batı Roma İmparatorluğuna son verdiler.
Bizans İmparatorluğu ise saldırganları püskürttü. Balkanlar’dan saldıran Slavlar’ı, doğudan gelen Sasaniler’i yenilgiye uğratarak gücünü korumayı başardı.
6. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun en güçlü yöneticisi 1. Jüstinyen (527-565), uzun savaşlar sonucu Kuzey Afrika, İtalya ve Doğu İspanya’yı yeniden ele geçirdi. Büyük bir haraç ödeyerek, İran kralı ile “Sonsuz Barış” anlaşmasını gerçekleştirdi. Jüstinyen döneminde, siyasal ve dinsel uyuşmazlıklar 532’de Nika Ayaklanması adıyla bilinen bir halk ayaklanmasına dönüştü. Komutan Belisarios ayaklanmacıları Hipodrom’da (bugünkü At Meydanı) kıstırarak 30 bin kişiyi öldürttü. Jüstinyen bundan sonra eskisine göre daha da güçlendi.
Jüstinyen’in en kalıcı reformlanndan biri, Roma hukukunu derleyip düzenlemesi oldu. Hukuk bilginlerinden kurulu bir komisyonun uzun çalışmalar sonunda oluşturduğu bu derleme Corpus Iuris Civilis (“Medeni Hukuk Yasaları”) olarak bilinir ve daha sonra Avrupa hukukunun gelişmesine temel olmuştur.
Jüstinyen, imparatorluğu süresince putperestliği ortadan kaldırmaya ve Hıristiyanlık dünyasını aynı çatı altında toplamaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Öldüğünde imparatorluk savaşlardan yıpranmış, din ayrılıklarıyla bölünmüş ve barbar kavimlerin saldırısıyla yüz yüze kalmıştı.
Müslüman Akınları ve Dinsel Uyuşmazlıklar (610-867)
Bizans İmparatorluğu 7. yüzyılda ve 8. yüzyılın ilk yarısında doğuda, Müslüman devletler ile Pers ordularının saldırısına uğradı. Batıda Germenler ve öbür barbar kavimler Roma uygarlık merkezlerini ele geçirdiler. Balkanlar’da yerleşen Sırplar ve çeşitli Slav kavimleri ise Konstantinopolis’e sürekli baskıda bulunuyorlardı.
610’da, Mısır askeri valisinin oğlu Herakleios (Herakleius) Bizans tacına el koydu. Persler’i geri püskürttü; Konstantinopolis’in savunmasını güçlendirdi.
Herakleios, Tuna Irmağı ötesinden gelen saldırgan Avarlar’ı da yendi. Bulgarlar ve öbür Slav kavimlerin desteğiyle Avarlar, Balkanlar’da imparatorluk sınırlarını zorluyorlardı.
Araplar yeni yayılmaya başlayan İslam dininden aldıkları güçle Bizans’a saldırıya geçtiler; 632’de Suriye ve Filistin’in denetimini ele geçirdiler. İskenderiye teslim olduktan sonra, 642’de Mısır da Araplar’ın egemenliğine girdi.
674-678 yılları arasında Araplar birçok kez Konstantinopolis’i ele geçirmeye çalıştılarsa da kent direndi. 8. yüzyıl başlarında, Herakleios soyunun egemenliği son buldu. Bulgarlar ve Araplar, Bizans’a yeniden saldırdılar. 717’de İsauria (İsoriya) hanedanının ilk temsilcisi III. Leon (717-741) Arap ve Bulgar saldırılarını geri püskürttü. Daha sonra tahta çıkan V. Konstantinos Bulgarlar’a karşı düzenlediği seferler sonucu düşmanını zayıf düşürmeyi başardı.
Bu savaş yıllar boyunca, Bizans’a özgü bir kültür ve siyasal gelenek oluştu. Bizans İmparatorluğu’nda, Batı (Roma) kültürü ve Latince yerine, Yunan dili ve kültürü egemen oldu. Giderek artan din uyuşmazlıkları sonucunda, imparatorluğun batısı ile doğusu arasındaki kopuş iyice kesinlik kazandı.
İmparatorluk içerdeki din uyuşmazlıkları ve dışardan gelen saldırılar sonucu güçten düştü. Zayıf yöneticilerin başta bulunduğu dönemde Konstantinopolis’in güçlü surları olmasaydı, 811’de Bizans ordusunu bozguna uğratan Bulgar kavimlerinin kenti almasını önlemek mümkün olmayacaktı.
Bizans İmparatorluğu’nun Güçlenme Dönemi (867-1081)
Bizans İmparatorluğu yetenekli yöneticiler ve komutanlar yetiştiren Makedonya hanedanı döneminde, 867-1056 arasında altın çağını yaşadı. Ülke zengin bir uygarlık merkezi oldu.
Hanedanın kurucusu I. Basileios (I. Vasü; 867-886) Anadolu’daki toprakları geri almaya başladı. I. Basileios ve VI. Leon (886-912) yönetimleri sırasında, imparatorluk hukuku yeniden düzenlenerek, hukukçuların daha kolay uygulayabileceği bir duruma getirildi. II. Nikephoros Phokas (963-969), Girit ve Kıbrıs’ı yeniden ele geçirerek Doğu Akdeniz’ de Bizans’ın üstünlüğünü sağladı; Suriye ve Balkanlar’da önemli topraklar kazandı. Komutanı İoannes Tzimiskes (969-976) Balkanlarda yaptığı savaşlarda Ruslar’ı geri püskürttü.
Dönemin en büyük yöneticisi EL Basileios (II. Vasil; 976-1025), 1001’de Araplar’la bir anlaşma yaparak, Kuzey Suriye’nin denetimini ele geçirdi. 1018’de Bulgar ordusunu yenerek, Bulgar topraklarının Bizans yönetimine girmesini sağladı ve Anadolu’da eskiden yitirilmiş toprakları geri aldı. İtalya’da Napoli ve Venedik devletleri Bizans İmparatorluğu’nun gücünü tanımak zorunda kaldılar.
II. Basileios’tan sonra İtalya’da ve Balkanlar’da ayaklanmalar baş gösterdi. 1055’te İran’ı ele geçiren Selçuklular, Anadolu’ya doğru ilerlemeye başladılar. 1071’de Malazgirt’te İmparator Romen Diyojen; Selçuklu Sultanı Alp Arslan’a yenilerek tutsak düştü. Selçuklular bundan sonraki 10 yıl boyunca Anadolu’ya akınlarını sürdürerek, Konstantinopolis’i tehdit ettiler.
Güçsüz yöneticiler döneminde, Konstantinopolis’in güçlü patriki ile papa arasındaki görüş ayrılıkları sert tartışmalara yol açtı. Bunun sonucu olarak 1054’te Roma Katolik Kilisesi ile Yunan Ortodoks Kilisesi birbirinden bağımsızlaştı.
Haçlı Seferleri (1081-1204)
1081’de İznik sınırına dayanan Selçuklular Bizans için önemli bir tehlike oluşturmaya başladılar. Batıdaki yeni tehlike ise Güney İtalya’ya egemen olan Normanlar’dı. Komnenos hanedanından İmparator I. Aleksios (1. Aleksi; 1081-1118) Konstantinopolis’i ele geçirmek isteyen Normanlar’a karşı Venedikliler’den yardım sağladı. 1085’te Normanlar’ın önderi Robert Guiscard’ın, bir sonraki yıl da Selçuklu sultanının ölmesi bu tehlikeli durumu bir süre için geciktirdi.
1096’da Avrupa’dan ilk Haçlı ordusu gelince, I. Aleksios Haçlılar’la, Selçuklular’dan alacakları toprakları Bizans’a geri vermeleri konusunda anlaştı. Ama Haçlılar Bizans İmparatorluğu’nu desteklemekten çok, Kutsal Topraklar’ı (Kudüs) ele geçirmek istiyorlardı.
Kudüs’e doğru ilerlerken aldıkları yerlerde kendi krallıklarını kurmak isteyen Haçlı şövalyeleri, Bizans İmparatorluğu’na yardım edecek yerde, yeni sorunlar yarattılar.
Venedikliler’in Mısır’ı ele geçirmek üzere başlattığı IV. Haçlı Seferi, amacından saptırılarak Bizans’ın işgaliyle sonuçlandı. Saldırılar sırasında Konstantinopolis’ten sürülen III. Aleksios’un yerine Latin düşmanı V. Aleksios tahta çıktı. Konstantinopolis’in 13 Nisan 1204’te düşmesinden sonra kenti acımasız bir biçimde talan eden Haçlılar hâzineyi de yağmaladılar. Ortaçağın bu en büyük kenti neredeyse yoksullaştı.
Latin Egemenliği (1204-1261)
Bizans İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Konstantinopolis’te, Flandre Kontu Baudouin’in yönetiminde bir Latin imparatorluğu kuruldu. Roma’ya sadık bir patrik başa getirildi. Bizans İmparatorluğu’nun öbür kesimleri Haçlı önderlerince yönetilen Latin devletleri oldular. Venedik, Akdeniz’i denetleyebilmek için önemli ada ve limanlara sahip çıktı. Haçlılar’ın el koymadığı Bizans topraklarında bağımsız Bizans devletçikleri kuruldu. Bu devletlerin en güçlüsü Anadolu’da Nikaia’daydı (İznik). Son Bizans hanedanından I. Theodoros Laskaris 1208’de, kendi atadığı bir Rum Ortodoks patriğinin elinden taç giyerek, “Roma imparatoru” ilan edildi. Ondan sonra gelenler Nikaia egemenliğini Avrupa’ya kadar genişleterek Konstantinopolis’i çevreleyen toprakları ele geçirdiler. Bizans devletçikleri içinde Bizans’ı devam ettiren Nikaia İmparatorluğu oldu.
Nikaia imparatorlanndan IV. İoannes’i tahttan indiren general Mikhael (Mihail) Palaiologos, VIII. Mikhael adıyla taç giydikten sonra, 1261’de Konstantinopolis’e girerek Latin egemenliğine son verdi. Böylece Bizans’ta Palaiologoslar (Paleologlar) dönemi başladı.
Son Dönem: Osmanlılar’ın Konstantinopolis’i Fethi (1261-1453)
Palaiologos hanedanı yönetimi ele aldığında imparatorluk toprakları Konstantinopolis, Trakya, Selanik, Makedonya’nın bir bölümü, Ege Denizi’nde birkaç ada ve Nikaia Prensliği’nden oluşuyordu. VIII. Mikhael, imparatorluğun eski gücünü kazanması ve ticaretin yeniden canlanması için önlemler almaya başladı. Yunanistan’ın büyük bir bölümü ve adaların çoğunda Latin egemenliği sürüyordu. Cenevizliler uzun süredir Venedikliler’in tekelinde bulunan ticareti ele geçirerek Galata’da kendi ticaret ağlarını kurdular. Balkanlar’da Bulgarlar ve Sırplar Bizans için tehlike yaratıyordu.
Konstantinopolis’i ele geçirmek isteyen batılı devletler yeni bir Haçlı Seferi düzenlediler. 1281’de Fransa Kralı IX. Louis’nin kardeşi Anjou Dükü Charles’m başlattığı saldırı Arnavutluk’ta yenilgiyle sonuçlandı. VIII. Mikhael askeri gücünü batı sınırlarında toplayınca, doğu sının zayıfladı. Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya doğru ilerleyen Türkmen boyları küçük beylikler kurmaya başlamışlardı. Mikhael’in oğlu II. Andronikos (1282-1328) ve onun torunu III. Andronikos dönemlerinde Bizans, Balkanlar’da Sırplar’la, Anadolu’da da Osmanlılar’la uğraşmak zorunda kaldı. 1299’da bir beylik kuran Osman Bey, topraklarını büyük bir hızla genişletmeye başladı. Sırasıyla Nikaia (İznik) ve Nikomedeia (İzmit) Osmanlılar’ın eline geçti. Prusa’ya (Bursa) giren Osmanlılar, bu kenti Osmanlı Devleti’nin başkenti yaptılar.
Bizans’taki taht kavgalarından yararlanan Sırp Kralı Stefan Dusan, Sırp ve Bizans kralı olarak taç giydi. Bundan sonraki yıllar da büyük çalkantılarla geçti. İç savaş tüm şiddetiyle sürerken baş gösteren veba salgını çok sayıda insanın ölümüne yol açtı. Bizans’ta İoannes Kantakuzenos, Osmanlılar’ın da desteğiyle VI. İoannes adıyla tahta geçti. Osmanlı Padişahı I. Murad, 1362’de Konstantinopolis’in kuzeybatısındaki Adrianopolis’i (Edirne) ele geçirdi ve kent Osmanlı Devleti’nin yeni başkenti oldu. Böylece Bizans İmparatorluğu, Yunanistan’ın güneyindeki topraklar dışında, dört yanından Osmanlı topraklarıyla sarılmış oldu.
Konstantinopolis ilk kez II. Manuel’in yönetimi sırasında, 1391’de I. Bayezid’in ordularınca kuşatıldı. Yedi ay süren kuşatmadan sonra Bizans, Osmanlılar’a eskisinden daha çok vergi ödemeyi ve Konstantinopolis’te bir Türk mahallesi kurulmasını kabul etti. II. Manuel Macar kralından yardım istedi. Bunun üzerine saldırıya geçen Haçlı ordusu, Nikopolis’te (Niğbolu) Osmanlı ordusunca bozguna uğratıldı. Yardım istemek üzere yeniden İtalya, Fransa ve İngiltere’ye giden II. Manuel somut bir yardım sağlayamadı. 1402’de Osmanlılar Ankyra (Ankara) yakınlarında Timur’un ordusu karşısında bozguna uğrayınca, Bayezid’in oğulları Osmanlı tahtı için birbirleriyle savaşmaya giriştiler. Bu sarsıntı döneminde Konstantinopolis’in çevresindeki kuşatma kaldırıldı; Mora yeniden Bizans egemenliğine girdi ve Osmanlılar’a ödenen haraç kesildi. 1421’de Osmanlı tahtına çıkan II. Murad, babası I. Mehmed’in Bizanslılar’a tanıdığı ayrıcalıkların tümünü kaldırarak, 1422’de Konstantinopolis’i ve Thessalonike’yi (Selanik) yeniden kuşattı.
1444’te düzenlenen yeni bir Haçlı Seferi, Osmanlılar’ca Varna’da bozguna uğratıldı.
Bizans tahtına 1448’de XI. Konstantinos çıktı. Konstantinopolis’i ele geçirmek üzere hazırlıklarını tamamlayan Osmanlı Padişahı II. Mehmed, Nisan 1453’te kenti kuşattı. Bizanslılar’ın Haliç’e gerdiği zincirlerle girişi engellenen Osmanlı gemileri II. Mehmed’in buyruğuyla, Kasımpaşa sırtlarında karadan yürütülerek Haliç’e indirildi. Kent surlarını aralıksız top atışına tutan Osmanlı ordusu, Mayıs 1453’te Konstantinopolis’e girdi. İmparator Konstantinos çarpışma sırasında öldü. Bizans İmparatorluğu, Konstantinopolis’in (İstanbul) Osmanlılar’ca alınmasıyla son buldu. Böylece, II. Mehmed, Fatih Sultan Mehmed olarak tarihe geçti. 1453’ü izleyen 10 yıl içinde de Atina, Mora ve Latin istilasından sonra Karadeniz’in doğusunda kurulmuş olan Bizans kökenli Pontos Devleti’nin başkenti Trabzon Osmanlılar’ın eline geçti.
Bizans İmparatorluğunda Devlet Yönetimi
Bizans İmparatorluğu’nda devletin başında çok geniş yetkileri olan bir imparator bulunur, imparatorluk babadan oğula geçerdi. Ne var ki, kimi zaman ordu komutanları zor kullanarak tahtı ele geçirir ve yeni bir hanedanın yönetime gelmesini sağlardı. Bizans’ı zaman zaman da imparatoriçeler yönetti. İmparator aynı zamanda en yüksek rütbeli ordu kumandanı, en yüksek yargıç ve tek yasa koyucuydu. Ama imparator, mutlak gücü simgelemesine karşın, kilisenin ve Ortodoks dininin yalnızca koruyuçuşuydu. Kilisenin başkanı Konstantinopolis patriğiydi ve imparatorca doğrudan atanırdı. Din işlerinde en büyük yetkiye din adamlarından oluşan Ruhani Meclis sahipti.
İmparatora yönetim işlerinde danışmanlık yapan bir de senato vardı. Bu senato Roma Senatosu örnek alınarak oluşturulmuştu. Bazı yasalar yürürlüğe girmeden önce senatoda okunurdu; buna karşılık senatonun da yasa tasarıları hazırlayarak imparatora sunma hakkı vardı.
İmparator, zaman zaman halkın sorunlarını dinlemek Ve kendi isteklerini iletmek üzere halkla ya da halkın seçtiği temsilcilerle genel toplantılar yapardı.
Ayrıca, yaptığı iş bugünkü içişleri ve dışişleri bakanlarının görevlerine benzeyen bir baş görevli vardı. Devlet daireleri, saray görevlileri, saray muhafız kıtaları, güvenlik, posta örgütleri ve yabancı elçilerle ilişkiler başgörevlinin sorumluluk ve yetkileri arasındaydı. Maliye, devlet topraklarının yönetimi ve sivil yönetim görevlerini yerine getiren başka görevliler de vardı.
İmparatorluk 7. yüzyılda, thema adı verilen yerel yönetim birimlerine ayrılmıştı. Bu yönetim sistemini ilk kez uygulayan İmparator Herakleios kendisine bağlı, strategos denen komutanlara, ele geçirdikleri topraklarda yerel yönetim birimi kurma hakkı vererek, onları hem sivil, hem de olağanüstü askeri yetkilerle donattı. Bu yönetim birimleri, özellikle, Anadolu’daki Arap saldırılarına karşı etkili oldu.
Bizans Sanatı
Bizans İmparatorluğu 1.000 yılı aşkın tarihi boyunca, yayıldığı bölgelerdeki çeşitli kültürlerle beslendi. Kökeni Eski Yunan ve Roma sanatına dayanan Bizans sanatı Mısır, İran ve Suriye kültürlerinden de etkilenerek, doğu ve batı uygarlıklarının bir bireşimi olarak gelişti.
Ortaçağda dünyanın en büyük kenti olan İstanbul gösterişli sarayları, kiliseleri, hipodromu, zafer takları, dikilitaşları ve kent surlarıyla aynı zamanda zengin bir kültür ve sanat merkeziydi. En çarpıcı örneklerini mimarlık alanında veren Bizans sanatı, duvar resimleri, mozaik, minyatür ve fildişi işçiliği gibi süsleme sanatlarında da yetkin bir düzeye ulaşmıştı.
Sanat tarihçileri Bizans sanatını üç döneme ayırırlar: Erken Bizans (330-726), Orta Bizans (867- 1204) ve Son ya da Geç Bizans dönemi (1261-1453).
Bizans mimarlık sanatının en belirgin özelliği dev boyutlu kubbeler kullanılmasıdır. Erken Bizans döneminde başlıca iki tür yapıya rastlanır: Uzunlamasına eksenli bazilika biçimi ve kubbeyle örtülü merkezi planlı yapı biçimi. Aynı dönemde Yunan ya da Latin haçı planlı bazilika örneklerine de rastlanır. İstanbul’daki İoannes Studios Kilisesi (İmrahör Camisi), Efes’teki Azize Meryem Kilisesi, Selanik’teki Ayios Dimitrios Kilisesi ve Ayasofya’dan sonra İstanbul’un ikinci büyük kilisesi olan Aya İrini uzunlamasına eksenli bazilika türünün bilinen örnekleridir. Kubbeyle örtülü merkezi planlı yapıların en çarpıcı örneği, 532-537 yılları arasında İmparator Jüstinyen tarafından yaptırılan Ayasofya (Hagia Sophia) Kilisesi’dir (Ayasofya Camisi). Bu yapı dünya mimarlık tarihinin başyapıtlarından biri sayılmaktadır.
Kubbeli bazilika türünün öteki örnekleri İstanbul’daki Ermiş Sergios ve Ermiş Bakkhos Kilisesi (Küçük Ayasofya Camisi) ile Khora Kilisesi’dir (Kariye Camisi),
Bizans imparatorluk sarayı olan Tekfur Sarayı, Orta Bizans döneminin bir ürünüdür. Bugün İstanbul’un Eğrikapı semtindeki kalıntılardan anlaşıldığına göre üç katlı olarak yapılan sarayın duvarları tuğla ve kesme taşla bezenmiştir.
İstanbul kuruluşundan beri üç kez surlarla çevrilmiştir. Bu surlardan bugünkü Cerrahpaşa semtinde bulunan Ese (İsa) Kapısı’ndan başka, I.TheodosiUs’un yaptırdığı sonuncu surların Marmara kıyısından başlayarak Haliç kıyısında sona eren bölümü günümüze ulaşan tek kalıntıdır. 5 km uzunluğunda olan sur 110 kule ile güçlendirilmiştir.
İstanbul’un su gereksinimini karşılamak eskiçağlardan beri sorun olmuştur. Kentin ilk kurulduğu dönemde su gereksinimi kaynaklardan ve küçük sarnıçlarla karşılanırken, zamanla kent nüfusu artmış ve su sorununa köklü çözümler getirmek zorunluluğu doğmuştur. Binbirdirek Sarnıcı ve Yerebatan Sarayı, Bizans mimarlığının bu alandaki en ünlü iki örneğidir. İmparator Constantinus’un yaptırdığı sarayın sarnıcı olan Binbirdirek 224 mermer sütun üzerine; İmparator Jüstinyen tarafından yaptırılan Yerebatan Sarayı ise 336 sütun üzerine oturtulmuştur.
Mozaik resim sanatı ve duvar bezemeciliğinde yetkin bir düzeye ulaşan Bizans sanatının en güzel örnekleri Ayasofya, Kariye Camisi, Tekfur Sarayı ve Ravenna’daki San Vitale Kilisesi’ndedir. Erken Bizans döneminin özelliklerini yansıtan bu yapıtlardaki hayvan figürleri ve mitolojik sahneler İran-Sasani geleneğinin etkilerini yansıtır. Erken Bizans dönemi sanatındaki gelişme, kilise denetiminin güçlendiği, ikonaların yok edildiği dönemde (717-867) durmuştur. Bu dönemde yüzeysel ve simgesel bir anlatımı benimseyen mozaik resim sanatı, haç ya da benzeri simgelere ağırlık vermiştir.
Geç Bizans döneminde yaşanan ekonomik güçlükler, yeni yapılar yerine, var olan yapıların onanmı ya da ek yapılarla yetinilmesini zorunlu kılmıştır. Dönemin başlıca yapılan Konstantin Lips Manastır Kilisesi güney yapısı (Fenari İsa Camisi), Hagios Andreas Kilisesi (Koca Mustafa Paşa Camisi) ve Khora Kilisesidir. Geç Bizans döneminde kilisenin katı öğretilerinden ve denetiminden kurtulan resim sanatı, yeniden Helenistik ve Roma sanatına dönerek, doğalcı ve gerçekçi bir üslubu benimsemiştir. (Kaynak: Britannica Ansiklopedisi)