Akkoyunlular, 1403-1508 yılları arasında Doğu Anadolu’ da yaşamış Türk boyu ve bu boyun kurduğu devlettir. Akkoyunlu Devleti, Oğuzların Bayındır boyu tarafından kurulmuştur. Akkoyunlular bu adı, bayraklarındaki koyun simgesiyle mezarlarındaki koyun heykellerinden alır. Bilinen ilk liderleri Tur Ali Bey’dir. Devletin kurucusu olarak Kara Yülük Osman kabul edilmektedir. Ankara Savaşı’ıdan sonra tam anlamıyla bağımsız olmuşlardır. Devletin ilk merkezi Diyarbakır’dır. Uzun Hasan (Küçük Türk) döneminde başkent Tebriz’e taşınmıştır.
14. yüzyıl başlarında Urfa-Mardin ile Bayburt arasında, Fırat ve Dicle boylarındaki kışlak ve yaylalarda göçebe yaşayan Akkoyunlular, komşu Türkmen oymaklarına akınlar yaparak ve egemenlik uğruna mücadelelere girişen Tavaif-i Mülük dönemi beylikleri (Celayiroğulları, Çobanoğulları) ile değişik ilişkiler sonunda, 15. yüzyıl başlarında güçlü bir toplum oldular ve Akkoyunlu Devleti’ni kurdular. Önce Mısır ve Diyarbakır yöresinde egemenlik kuran Sotay Hanedanı’nın hizmetine girdiler, sonra Mardin dolaylarına egemen olan Artukoğulları ile işbirliği yaptılar, Diyarbakır bölgesinde kentler ve kaleler ele geçirdiler.
Akkoyunlular Devleti’nin kurucusu Tur Ali Bey oğlu Karayülük Osman Bey (öl. 1435), Kadı Burhanettin’i yenerek (1398) Sivas ve Kayseri yöresinde topraklar aldı, Erzincan Emiri Mutahharten ile anlaşarak beyliğini kurdu, Mutahharten’in aracılığıyla Timur’un hizmetine girdi (1399) ve onun güvenini kazandı. Timur’un Anadolu’ya ilk yürüyüşünde (1400) öncülük görevini üstlenen Osman Bey, Sivas kuşatmasıyla Elbistan ve Malatya’nın alınmasında etkili olduğu için Timur, Malatya’yı Akkoyunlulara verdi. Suriye yürüyüşünden sonra Timur, Mardin kuşatmasını Karayülük Osman Bey’e bırakarak, Diyarbakır bölgesini de egemenliğine verdi. Timur’un ikinci Anadolu yürüyüşünde Yıldırım Bayezit komutasındaki Osmanlı Ordusu’nun Ankara Savaşı’nda (1402) yenilmesinde ve Bayezit’in Timur’a tutsak olmasında da Karayülük Osman Bey’in önemli etkisi oldu. Anadolu’yu yakıp yıktıktan ve yağmaladıktan sonra bırakıp giden Timur, Diyarbakır ve çevresini Osman Bey’e emaret (emirlik-beylik) olarak verdi. Karayülük Osman Bey, kardeşlerinin yönetimindeki katkısıyla devletin kuruluşunu tamamladı (1403). Bir yandan komşu beylikler ve Türkmen boylarıyla mücadelesini sürdürürken bir yandan da Osmanlı ve Mısır sultanlarıyla iyi geçinmeye çalıştı. Karayülük Osman Bey’in ölümünden (1435) sonra devlet bir süre sonra duraklama dönemine girdi. Akkoyunlularla, Karakoyunlular arasında yoğun savaşlar yapıldı. Bu çatışmalar sırasında Akkoyunlulardan Karakoyunlulara geçen Diyarbakır’ı bir baskınla ele geçiren Uzun Hasan, Akkoyunlu Devleti’nin başına geçti (1453), Karakoyunlu Cihanşah’ı yenerek barış yapmak zorunda bıraktı (1457).
Uzun Hasan dönemi Akkoyunluların parlak yükseliş dönemi oldu. Uzun Hasan son Eyyübi devletini de ortadan kaldırdı (1457); Karamanlılara saldıran Dulkadiroğlu Arslan Bey’i geri çekilmek zorunda bıraktı (1458); Gürcistan üstüne yürüyerek altı önemli yer ve kaleyle Eğil beylerinin topraklarını ele geçirdi (1459); Karakoyunluların önceden de ele geçirdikleri Akkoyunlu topraklarıyla bağımsız Şebinkarahisar Beyliği’ni geri aldı (1460); Koyulhisarı da alarak (1461) Osmanlı topraklarına akınlara başladı. Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u alma girişimine karşı yardım olarak Trabzon împaratorluğu’na bir kuvvet gönderdiyse de bu kuvvet Osmanlı Ordusu’na yenildi, buna karşılık Gürcistan’da yeni başarılar kazanan Uzun Hasan, Gerger Kalesi’ni de aldı (1463). Uzun Hasan döneminde Akkoyunluların egemenliği Horasan ve Maveraünnehir bölgelerini içine alacak biçimde genişledi (1469-70), Hazar Denizi’nin güneyindeki bazı küçük devletlerle beylikler Akkoyunluların egemenliğine girdi. Karakoyunlu egemenliğine de son veren ve iyice güçlenen Uzun Hasan, Mısır ve Osmanlı topraklarına göz dikti. Gürcistan dönüşü (1472) giriştiği Suriye Seferi başarılı olmadı, Otlukbeli Savaşı‘nda da Fatih Sultan Mehmet‘e yenildi (1473).
Gürcistan’a düzenlediği dördüncü sefer (1476) sonrası Tebriz’de öldü (1478). Uzun Hasan döneminde Akkoyunlular Devleti bir imparatorluk durumuna geldi, başkent Diyarbakır’dan Tebriz’e taşındı. Uzun Hasan, devlet örgütünü Osmanlı örneğine göre yeniden düzenledi. Sanatçı, şair ve bilginleri sarayına topladı, eserler çevirtti. Bilim ve sanatın gelişmesi için özendirme önlemleri aldı. Göçebeleri yerleştirmek, ülkeyi bayındır kılmak için çalıştı. Uzun Hasan’ın ölümünden sonra yerine geçen (1478) oğlu Halil’i öldürerek Akkoyunlu tahtına geçen öteki oğlu Yakup, iç karışıklıkları bastırdı. Mısır Ordusu’ nu yendi (1480), kendisine karşı ayaklanan Bayındır Bey’i öldürdü (1481), Gürcistan üstüne yürüyerek Ahıska ile bazı kaleleri aldı (1483), Erdebil Şeyhi Haydar Safevi’yi yenerek öldürttü (1488). Kendisi de şair olan Sultan Yakup, bilim ve sanat alanında babasının yolunu izledi.
Sultan Yakup’un ölümünden (1490) sonra şehzadeler arasında taht kavgası ve ülkede karışıklıklar başladı. Bu kargaşayla Akkoyunlu Devleti zayıflarken İran’da Safevi Hanedanı’nı kuran Şah İsmail, Safevi müritleri ve çevresine topladığı Türkmen oymaklarıyla güçleniyordu. Sultan Yakup’un öldürttüğü Erdebil Şeyhi Haydar Safevî’nin oğlu olan Şah İsmail, Azerbaycan üstüne yürüyerek (1502) Uzun Hasan’ın oğlu Elvent Bey’i yenip Diyarbakır’a kaçmak zorunda bıraktı. Elvent Bey’in ölümünden (1504) sonra yerine geçen Zeynel Bey de ayaklanan öteki Akkoyunlu beylerine tutsak olduktan sonra Akkoyunlu Devleti dağıldı; Şah İsmail’in önünden kaçabilen Akkoyunlu Hanedanı’nın bireyleri Osmanlılara sığındı.
Osmanlıların İran seferine katılan Akkoyunlu ailesinin Doğu Anadolu’da Safevi egemenleğinin kırılmasında ve birliğin sağlanmasında yararları oldu. İran sınırındaki Osmanlı vilayetlerinde sipahi ve beyzadelik görevlerinde bulundular. Bununla birlikte eski Akkoyunluluk dürtüsüyle zaman zaman kargaşa da çıkardılar, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleriyle sonraki ayaklanmalarda (celali) etkin oldular.
Akkoyunlularda da toprak hanedanın malıydı. Devlet başkanına uluğbey ya da han denirdi, resmi olarak da melik ve sultan unvanları kullanılırdı. Şehzadeler valiliklere atanırdı. Tahta, genellikle sultanın veliaht atadığı şehzade geçerdi. Öteki şehzadeler bunu kabul etmeyince de taht kavgaları eksik olmazdı. Uzun Hasan döneminde yönetim örgütü ve ordu Osmanlılar örnek alınarak güçlendirildi, yerleşmeleri sağlanan göçebe oymaklar tımarlı sipahi durumuna getirildi. Hanedandan olanlar divan üyesiydiler.
Akkoyunlular Dönemi Sanat ve Mimarisi
Akkoyunlu Devleti, Anadolu’da belli bir dönemin siyasal politik yaşamında olduğu kadar, Anadolu Türk kültür ve sanatı içinde de önemli bir yere sahiptir. Bu önemli yer, çeşitli araştırıcıların son yıllarda yaptığı ayrıntıya inen çalışmalarla iyice belirginleşmiştir. Anadolu’da oldukça hareketli geçen bir yaşamın ardından tümüyle bugünkü İran topraklan üzerinde bir Türk devleti olarak varlığını sürdürmek zorunda kalan Akkoyunlu Devleti’nin sanatından, mimarlık eserleri dışında, günümüze fazla bir şey gelmemiştir.
Ancak resim alanında Akkoyunluların önemli çalışmalar yaptıkları, minyatür sanatına belli bir kimliği ve üslubu olan eserler kattıkları bilinmektedir. Adı, Uzun Haşan döneminde ünlenen minyatür sanatçısı Nişaburlu Abdülhoy’un günümüze ulaşmış eseri yoktur. Fakat Karakoyunlu hükümdarı Pir Budak tarafından ısmarlanıp yarım kalan ve ancak 1476’da Akkoyunlu Sultan Halil tarafından tamamlattırılan bir Nizami Hamsesi, bugün İstanbul’daki Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmaktadır. Akkoyunluların minyatür sanatı açısından günümüze gelmiş en başarılı ürünü olarak nitelenen bir diğer Nizami Hamsesi de Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Sultan Halil’in ısmarladığı ve Sultan Yakup’un tamamlattırdığı 1481 tarihli, 19 minyatürden oluşan bu eser, Abdürrahim el-Yakubî, Derviş Mehmet ile Şeyhî adlı sanatçılarca resimlenmiştir.
GünümUze gelebilen eserler dikkate alındığında, Akkoyunlu sanatını en belirgin özellikleriyle mimarlık ürünleri temsil eder. Osmanlı mimarlığı ile sıkı ilişki içinde bulunan ve karşılıklı etkilerin varlığı gözlenen Akkoyunlu mimarlığının önemli örnekleri, bir süre başkent olan Diyarbakır ve Mardin’de toplanmıştır. Aynı yoğunlukta olmamakla birlikte Hasankeyf, Ahlat, Urfa, Erzincan, Erzurum, Harput, Çemişgezek, Gümüşhane ve Bayburt çevresinde de çeşitli eserler bulunmaktadır.
Diyarbakır’ın yüzyıllar içindeki gelişmesinde Akkoyunlu yapılarının önemli bir yeri vardır. Bu yapıların başlıcaları 1489 tarihli Hoca Ahmet Ayni Minare Camisi, 1500 tarihli Sultan Kasım’ın yaptırdığı Şeyh Matar Camisi, 15. yüzyıldan kalma Nebi Peygamber Camisi, 15. yüzyıldan kalma Şeyh Saf alİparlı Camisi, yine 15. yüzyıldan kalma Lala Bey Camisi, Sultan Kasım’ın yeğeni İbrahim Bey Mesciti, Tacettin Mesciti, Hacı Büzürk Mesciti’dir. Ayrıca Hamza Bey Mesciti, Balıklı Mesciti, İzzettin Mesciti, Samanoğlu Mesciti, Kaşık Budak Mesciti gibi yapılar da günümüze ulaşamamışlardır. Bunların yanı sıra surlarda ve öteki yapılardaki Akkoyunlulara ait yazıtlar, Diyarbakır’daki Akkoyunlular dönemi çalışmalarını gösteren ilginç belgelerdir.
Herbiri başlıbaşına yeni bir gelişmenin basamakları olan bu yapılar içinde Hoca Ahmet/Ayni Minare Camisi, erken Osmanlı cami tipleri arasında önemli bir yeri olan “Tabhaneli Camiler’le yakın ilişkiler gösterir. Şeyh Matar Camisi ise siyah beyaz taşlarla yapılmış tek kubbeli ana mekânı yanında, dört sütun üzerindeki kare gövdeli minaresiyle Anadolu Türk mimarlığında tek örnek olarak kalmaktadır. Nebi/Peygamber Camisi adıyla tanınan yapı, ortada bir ana kubbe, iki yanda ikişer tonozla yana açılan iç mekânıyla Osmanlı merkezi yapı tipiyle ilişkiler kurar. Şeyh Safalİparla Camisi de sekiz ayaklı bir düzenleme olarak Mimar Sinan’ın Osmanlı cami mimarlığında geliştirdiği plan tipine bir öncü sayılır. Ayrıca bu yapının içinde bulunan çiniler, Diyarbakır’da bir çini atölyesinin varlığını gösterir.
Akkoyunlu dönemi mimarlık eserleri Diyarbakır’dan sonra en yoğun olarak Mardin’de görülür. Bu yapıların önemli olanları 1487-1502 arasında Akkoyunlu Cihangir’in oğlu Kasım’ın yaptırdığı Sultan Kasım Medresesi, 1435-1444 tarihli Sultan Hamza Türbesi ve 15. yüzyılın ikinci yarısından kalan Cihangir Türbesi’dir. Sultan Kasım Medresesi, aynı plan üzerinde cami, medrese ve türbeyi biraraya getiren kendi içine kapalı ilginç bir yapı grubu oluşturmanın yanı sıra, zengin taş işçiliğiyle de dikkatleri çeker. Mardin’de ayrıca Akkoyunlular dönemine ait bir yıkıntı halindeki Kale Camisi ile Hızır / Akkoyunlu Camisi, Cihangir döneminde onarılan Ulu Cami, 15. yüzyıla ait Şeyh Çabuk Camisi, Hamit / Şeyh Zebun Camisi, Şeyh Mahmut Türkî/Şeyh Ali Camisi, Reyhaniye Camisi, İbrahim Bey Camisi, Şeyh Kasım Halveti Mesciti anılması gereken yapılardır. Kesin yapım tarihleri belli olmayan aynı kentteki Şah Sultan Hatun Medresesi, bugün ortadan kalkan Baba Mahmut/Baba Abdurrahman Zaviyesi, Cihangir İmareti, Sultan Kasım’ın evkafından olan Kayseriyye / Bezestan, İbrahim Bey vakfı olduğu öne sürülen İbrahim Bey Kervansarayı Akkoyunlu mimarlığıyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilişki içindedir.
Mardin yakınındaki Hasankeyfte de birçok Akkoyunlu eseri vardır. En önemlisi kentin biraz dışında, tuğlu işçiliği, kubbe formu, zengin çini bezemeleri ve oranlarıyla Anadolu’daki türbe yapıları içinde özel bir yeri olan Zeynel Bey Türbesi’dir. 15. yüzyılın üçüncü çeyreği içinde mimar Abdurrahman oğlu Pir Hasan tarafından yapılmıştır. Zeynel Bey Türbesi’nin yakınlarında bulunan ve Uzun Hasan’ın oğlunun 1478’de onarttırdığı anlaşılan İmam Abdullah Türbesi de bu döneme girer.
Akkoyunlu anıtlarını toplandığı başka bir merkez Van Gölü kıyısındaki Ahlat’tır. Eski bir yerleşme bölgesi olan Ahlat’ta Akkoyunlu yapılarının en çok tanınanı Emir Bayındır Camisi ve Emir Bayındır Kümbeti’dir. 1477 tarihli camiyi mimar Baba Can Bey yapmıştır. Yanındaki, ön kısmı kısa sütunlarla dışarı açılan konik çatılı ve Türk mimarlığında yepyeni bir deneme olarak gözüken Emir Bayındır Kümbeti 1492 tarihlidir. Ahlat’ta başka kümbetlerin de Akkoyunlular döneminden kalmış olması olanaklıdır. Ancak çoğunun yazıtları bulunmadığı için tarihlendirmek güç olmaktadır. Ahlat’ta Akkoyunlulara ait olduğu kesin bilinen üç yapı Emir Bayındır Köşkü, Emir Bayındır Zaviyesi ve Emir Bayındır Köprüsüdür. Bunlardan ancak sonuncusu günümüze gelebilmiştir. Büyük bir alanı kaplayan ve yalnız Türk sanatı içinde değil tüm İslam dünyasındaki mezarlıkların en önemlisi olduğu anlaşılan Ahlat mezartaşlan içinde çok sayıda Ak-koyunlu dönemi mezartaşı da bulunmaktadır.
Bayburt İli’nin Demirözü Bucağı’na bağlı Gökçedere (Pulur) ve Çayıryolu (Sinür) köyleri ile Çatalçeşme (Yukarı Hınzeverek) Köyü’nde Akkoyunlu hanedanından gelen kişilerin eserlerine rastlanmakta, bu yörede Osmanlı döneminin uzun yönetimi sırasında bile Akkoyunlu soyundan gelenlerin durumlarını korudukları anlaşılmaktadır. Gökçedere (Pulur)’de 1517 tarihli Ferahşat Bey Camisi, Ferahşat Bay Medresesi, Ferahşat Bey Hamamı ve Ferahşat Bey İmareti olarak tanınan yapılardan imaret günümüze ulaşmamıştır. Cami ise genel çizgileriyle Osmanlı tek kubbeli yapılarını anımsatmakta ve son cemaat yeri ile minaresi bazı ayrılıklar gösterir. Çayıryolu (Sinür) Köyü’nde ise Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu Tur Ali Bey’in oğlu Fahrettin Kutluk’un kaptırdığı Kutluk Bey Camisi, Kutluk Bey Türbesi ve Kutluk Bey Zaviyesi’nden sonuncusu ortadan kalkmıştır. Bir yazıttan Şah Tahmasb’ın tahrip ettirdiği ve 155O’de onarıldıktan anlaşılmaktadır.
Bu önemli merkezlerin dışında Doğu Anadolu’nun birçok yerinde Akkoyunlulara ait yapılara ya da başka dönemlere ait yapılarda gerçekleştirilmiş onarım yazıtlarına rastlanmak tadır. Bu yapılar özellikle Erzincan, Muş, Bitlis, Bingöl, Urfa, Harput ve Erzurum çevresinde toplanmıştır.
Akkoyunlu dönemi mimarlık eserleri bulundukları bölgenin iklim koşullarına, malzeme olanaklarına ve yöresel geleneklere bağlı olmakla birlikte, kendi içinde belli bir gelişmeye de yönelmiştir. Bu durum yapıların plan özellikleri kadar bezemelerinde de açıkça izlenebilmektedir. Gerçekte Osmanlı mimarlığının geliştirdiği bazı şemalar daha önce Akkoyunlular tarafından denenmiş, böylece ikisi arasında Anadolu Türk mimarlığınca katkıda bulunma yolunda bir koşutluk kurulmuştur.