Mecusi; ateşe tapan, Zerdüşt dinini benimseyen anlamına gelmektedir. Yani Ateşe tapan kimseye Mecusi denilir. Bunlar yaşayıp yaşamadığı kesinlikle belli olmayan Zerdüşt isimli bir kimsenin ortaya koyduğu inanca bağlıdırlar. Mecusi, Mecus dinine mensup olan; Mecusilik ise Mecus dinine ait inanç ve akidelere dayalı tutum ve davranışların bütünü; temel akideleri Ateş (ışık)’e tapmak olan Zerdüştîlik, Mithraîlik, Zurvaîlik, Manilik ve Mazdekîlik gibi çeşitli fırka ve mezheplerin ortak adıdır. Mecusîler, Ateş’e tapan, nur ile zülmeti iki hayır ve şer kaynağı olarak kabul eden müşrik bir topluluktur.
Mecusilik’in kökü İslam’dan öncesine dayanan bu inanca göre İyilik ve Kötülük Tanrısı olmak üzere iki ilah vardır. İyilik Tanrısına Hürmüz, Kötülük Tanrısı’na da Ehriman denilir. Daimi bir kavga halinde olan İyilik ve Kötülük Tanrısı’na iman Mecusiliğin esasıdır. Bu dinde ateş kutsal sayılmıştır. Ateşgedelerde asırlarca söndürülmeyen ateşler yakılmış ve insanlar bu ateş önünde secde etmişlerdir. Tevhit inancına asla uymayan bu batıl din bugün de bir takım kimseler tarafından kabul edilmektedir.
Mecusîlik dinine ait bilgiler, bu dinin kutsal kitabı olan Avesta‘da bulunmaktadır. Avesta, Zerdüşt’ün ilâhileri olan Gatha’lar bölümü hariç, II. Şahpur zamanında tedvin edilmiştir. Daha sonra İslâm’ın üçüncü yüzyılında yeniden kaleme alınmıştır. Avesta, zamanla değişik yorumlara tabi tutularak karmaşık ve anlaşılmaz formlarda ortaya çıktığı için, kimlerin Mecusî olduğu tarihçilerin dahi çözemediği bir muamma durumunu almıştır (A. Bausani, İslâm Düşünce Tarihi, İstanbul 1990, I, 77).
Mecusîlik, İran’a sonradan gelen arya(soylu)lara telkin edildiği için bir soylular dini olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Mecusîlik (Zertüştîlik), aryaların kurduğu Hindnizm, Jainizm ve Sikh(sih) dini ile beraber arî(aryaî).. dinler kolunun bir üyesidir.
Mecusi kelimesi ile ilgili örnek cümleler
Bütün çocuklar müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları sonra anaları, babaları, hıristiyan, yahûdî ve mecûsî yapar. (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u ulûmiddîn)
♦ ♦ ♦
Mecûsîler, Kisrâ denilen Acem şahlarından Küştüseb zamânında yaşayıp yaşamadığı tam bilinmeyen Zerdüşt adlı birinin uydurduğu bâtıl bir dîne bağlıdırlar. Mecûsîler ölülerini gömmezler. Kulelerde saklarlar ve akbabalara yedirirler. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
♦ ♦ ♦
Seyf bin Zî Yezen; “− Bu zaman, O’nun doğacağı zamandır. Hattâ, belki de doğmuştur. Onun ismi Muhammed’dir. Babası ve annesi ölmüş olacak. Kendisinin bakımını, dedesi ve amcası üzerlerine alacak. Allâh O’nu apaçık teblîğatta bulunan bir peygamber olarak gönderecek. Bizden bir kısım insanları O’na Ensâr (yardımcılar) yapacak.
Onlarla, dostlarını azîz, düşmanlarını da zelil kılacak. O, yeryüzünün en kıymetli bölgelerini fethedecek. O’nun doğumu ile, mecûsîlerin taptıkları ateş sönecek. Bir olan Rahmân’a ibâdet edilecek. Küfür ve taşkınlıklar yasaklanacak, putlar kırılacak, şeytan taşlanacak. O’nun sözü hak ile bâtılın arasını ayıracak, hükmü adâletten ibâret olacak. O, dâimâ iyiliği emredip tatbîk edecek, kötülükten de nehyedecek ve onu ortadan kaldıracak.” dedi.
♦ ♦ ♦
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî;
“Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel!
Kâfir, mecûsî veyâ putperest olsan da, gel!
Bizim dergâhımız (olan İslâm), ümitsizlik dergâhı değildir.
Yüz kere tevbeni bozsan, yine de gel!..”
♦ ♦ ♦
Hristiyan olan Rumlar ile mecûsî olan İranlılar arasında bir harp vukû bulmuş ve mecûsîler gâlip gelmişti. Bundan istifade etmek isteyen müşrikler, müslümanlara:
“–İlâhî kitap sâyesinde üstün geleceğinizi sanıyordunuz. İşte mecûsîler, Kitap ehli olan Rumları yendiler.” diyerek onların îman ve azimlerini kırmaya çalıştılar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, müşriklere hüzün, mü’minlere sürur verecek olan şu âyet-i kerîmeleri inzâl buyurdu:
“Elif. Lâm. Mîm. Rumlar yenildi; en yakın yerde. Onlar bu yenilgilerinden sonra gâlip geleceklerdir, birkaç yıl içinde (3 ile 9 yıl arasında). İşler önceden de sonradan da Allâh’a âittir. O gün mü’minler Allâh’ın yardımıyla sevinirler. O mutlak gâliptir, merhamet ve ihsan sahibidir.” (er-Rûm, 1-5)
O sırada Rumlar öyle zayıf düşmüşlerdi ki, hiç kimse, bellerini kıran bu mağlûbiyetin ardından tekrar gâlip gelebileceklerine ihtimâl vermiyordu. Ancak Kur’ân-ı Kerîm, kuvvetli bir te’kidle şöyle buyuruyordu:
“Bu, Allâh’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.” (er-Rûm, 6)
♦ ♦ ♦
Târihe baktığımızda, İslâm medeniyeti, hiçbir zaman diğer medeniyetleri yok etmeye çalışmamıştır. Aksine onlardaki, kendi değerlerine uyan unsurları alıp geliştirmiştir. İdaresi altında iseler onları himâye etmiştir. Peygamber Efendimiz’in tesis ettiği Medîne şehir devletinde, Dört Halife devrinde, Emevî, Abbâsî, Endülüs, Hindistan ve Osmanlı devletlerinde Yahudî, Hristiyan, Budist, Hindu ve Mecûsî kültürleri muhafaza edilmiştir. Eğer İslâm, sadece kendi mensuplarının selâmeti için çalışsaydı, bugün sözkonusu medeniyetlerin en azından bir kısmı tarih sahnesinden silinmiş olurdu.
Mecusi İle İlgili ayetler
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Gerçekten iman edenler, Yahudiler, yıldıza tapanlar (Sabii) Hıristiyanlar, ateşe tapanlar (Mecusi) ve şirk koşanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü aralarını ayıracaktır. Doğrusu Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır. (Hac Suresi, 17)