Ahiret (Ahret), dinsel inançlara göre, insanların öldükten sonra sonsuza kadar kalacakları yer, öte dünya demektir. Ahret kavramı, tarihin ilk çağlarından başlayarak, kişiyi ve toplumları çok yakından ilgilendirdi. Bu nedenle kavram, bütün din ve inançlarda geniş ölçüde işlendi. Günümüzde de, ölümden sonra gidilecek yer ve buradaki yaşamla ilgili sayısız söylence, dünya toplumlarında varlığını sürdürmektedir. Tarih boyunca, çeşitli dinlerde ahret kavramı şöyle yer aldı;
Eski Anadolu: Doğanın ölmesi, öldükten sonra “bir yerde” yaşamını sürdürmesi ve yeniden dirilmesi konuları sık sık işlenir.
Eski Mısır: “Ölüler Kitabı”nda, ölümden sonraki yaşamın nasıl olduğu, uzun uzun anlatılır.
Mezopotamya: Ölümden sonra yaşam sürer. İnsanların ancak bir kesimi, ölüler ülkesinin korkunç ve karanlık sonundan kurtulabilir.
Eski Yunan: “Görünmez” anlamına gelen “hades”, yer altındaki ölüler ülkesinin adı olduğu gibi, ölüler ülkesinin tanrısı anlamına da kullanılır.
Şamanizm: Şaman, ata ya da akrabalarının ruhlarından aldığı güç ve esinle kötü ruhların yapacaklarını önlemeye; iyi ruhların yardımını sağlamaya çalışır.
Hinduizm: Ruh, dinsel ve töresel niteliklerine göre, “tenasüh” yoluyla bir kalıptan başkasına geçer. Ölüler ülkesine giden ruh, böylece yeniden dünyaya dönmüş olur.
Konfiçyüs: Atalara tapınma, dinin ana ilkesidir. Bu nedenle, bu din de ahret yaşamını tanır.
Taoculuk: İnsanlara, yaşamlarındaki iyilik ve sevaplarının karşılığı olarak sonsuzluğu, ölümden sonra da yaşamayı vaat eder.
Buda: Cennet ve cehennem kavramlarına, bu yolla “ahret”e geniş yer verir. Zerdüşt: Bu inanç, yaşamın ölümden sonra süreceğini kabul ettiği gibi ahrette hesap verileceğini de kabul eder.
Musevilik: Hem ahrete hem de kıyamet gününe inanılır.
Hıristiyanlık: Musevilerle aynı inancı paylaşır.
Müslümanlık: Kuran-ı Kerim’de, birçok sure (Vakıa Suresi, Necm Suresi, Bakara Suresi, Kıyamet Suresi vb) ve ayetlerde “ahret” kavramı yer alır. İslam’da ahret ve kıyamet gününe inanmak şarttır. İslam’a göre. Tanrı dünyayı ve üzerindeki bütün canlıları geçici olarak yarattı. Bir gün, dünya ve üzerindeki canlılar, cansızlar kıyamet denilen olayla yok olacak, sonsuz bir dünya, ahret dünyası ve ahret yaşamı başlayacaktır. İsrafil’in “sûr”a ikinci kez üflemesiyle (Nefha-i Saniye), bütün ölülerin “Berzah ale-mi”nde bekleyen ruhları, yeniden yaratılan cesetleriyle buluşup dirilecek; yattıkları ya da bulundukları yerlerden kalkarak “Mahşer” yerinde toplanacaklardır. Bu, Ba’s-ü bade’l- mevt (ölümünden sonra dirilme), Neş’e-i uhrâ (ikinci yaratılış), Haşr-i Ecsâd (cesetler karmaşası) dır. Bundan sonra, insanların yaşamlarındaki sevap ve günahları ölçülerek (mizan), cennete ya da cehenneme gidecek olanlar ayrılır.
İslam’da sevap ve günahların mizan terazisinde ölçüleceğine; sevabı ağır gelen inananların cennet’e; günahı ağır gellenlerince cehennem’e hak kazanacaklarına; cennetliklerin üzerinden geçip cennete ulaşacakları, cehennemliklerin cehennem’e düşecekleri sırat köprüsünden herkesin mutlaka geçeceğine; bundan sonra sonsuz bir ödüllendirme ve Tanrı’nın yüzünü görme yeri olan cennet yaşamıyla ceza ve acılarla dolu cehennem yaşamının başlayacağına ve bunların her ikisinin sonsuza kadar süreceğine; günahı olup da cezasını çekmiş olan inanmışların cennete gireceklerine, kesinkes inanmak; ahrete inanmaktır ve iman ilkelerinin temelidir.