Eski adı Yesrip olan Medine Arabistan Yarımadası’nın Hicaz bölgesinde yer almaktadır. Kuzeyinde Uhud Dağı, Kuzey doğusunda Hayber bulunmaktadır. Mekke’ye göre daha iyi bir iklimi vardır. Bu sebeple hurma ağaçlarıyla çevrilmiştir. Toprağı tarıma elverişli değildir.
Medine, İlk İslâm devletinin kurulduğu ve içinde yeryüzünde ibadet kasdıyla yolculuk yapılabilecek üç mescidden biri olan Mescid-i Nebî’nin bulunduğu Arabistan’ın Hicaz bölgesinde yer alan kutsal şehir.
Medine’nin ne zaman kurulduğu, oraya ilk yerleşenlerin kimler olduğu belli değildir. Şehir asıl tarihi özelliğine Peygamber Efendimiz Hz Muhammed’in (sav) 622 yılında Mekke’den buraya hicret etmesiyle kavuşmuştur.
Peygamberimizin (sav) hicreti sırasında Medine’de bir takım Yahudiler ve Araplar bulunuyordu. Resulullah salallahu aleyhi ve sellem Medine’ye gelince hemen yakınındaki Kuba Mevkii’nde bir mescid inşa ettirmiş, sonra Medine’de devesinin çöktüğü yere de Mescid-i Nebevi‘yi yaptırmıştır.
Bundan sonra şehrin asıl adı unutulmuş ve buraya Peygamber şehri manasına gelen Medinetü’n-Nebî denilmiştir. Aydınlanmış, nurlanmış şehir anlamına gelen “Medine-i Münevver de denilmektedir.
Medine, İslam tarihinin en önemli iki şehrinden biridir. Civarındaki Uhud Dağı’nda meşhur Uhud Savaşı yapılmıştır. Peygamberimizin (sav) ve pek çok sahabesinin mübarek mezarları buradadır.
Resulullah’ın (sav) kabri, Ravza-ı Mutahhara ismi verilen yeşil bir kubbenin altında olup, burası Kâbe dahil yeryüzünün en önemli noktası, hatta göklerden ve arştan daha üstün ve şerefli sayılmaktadır.
Medine, Mekke’den yaklaşık olarak dörtyüz km. kuzeyde, Kızıldenizden de yaklaşık iki yüz km. içerdedir. Deniz seviyesinden yüksekliği altıyüz otuz dokuz metredir. Dünya üzerindeki yeri, 39° 44′ enlem ve 24° 33′ boylamlarıdır.
Medine İle İlgili ayetler
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler. (Tevbe Suresi, 101)
Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah”ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, ‘dayanılmaz bir açlık’ (çekmeleri), kafirleri ‘kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. (Tevbe Suresi, 120)
Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: “Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.” Onlardan bir topluluk da: “Gerçekten evlerimiz açıktır” diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı. (Ahzab Suresi, 13)
Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler. (Ahzab Suresi, 60)
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Derler ki, “Andolsun, Medine’ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır.” Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü”nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (Münafikun Suresi, 8)