Kervansaray Farsça bir isimdir. Yol güzergahlarına, gelip geçen yolcuların kendileri ve hayvanlarının dinlenmesi, istirahat etmesi için yapılan büyük ve teşkilatlı binalara kervansaray denilir. Diğer bir ifade ile Kervansaray, ticâret yolları üzerinde kervanların konakladığı ve her türlü ihtiyâçlarının ücretsiz karşılandığı, devlet veya hayırsever kişiler tarafından yapılmış muhkem binalardır.
Emniyeti sağlamak, tehlike anında sığınabilmek ve çeşitli ihtiyaçların temin edilmesi için kurulan bu binalar genellikle taştan yapılır, içlerinde hayvanlar için ahırlar, dükkanlar, mescitler ve hatta hamamlar bulunurdu. Buralarda konaklayanlar ihtiyaçlarını ücretsiz olarak karşılayabilirlerdi.
Anadolu’da bilhassa Selçuklular zamanında çok sayıda kervansaray yaptırılmış, bunlar vasıtasıyla yol emniyeti sağlanmak istenmiştir.
Sultan Hanı, Karatay Hanı, Taşhan, Aksaray Sultan Hanı, Kızılören Hanı, Kadın Hanı ve benzeri yüzlerce han Türk ve İslâm medeniyetinin XI. yüzyılda bile ne kadar geliştiğini göstermesi bakımından önem taşırlar.
Kervansaraylar birer vakıf müesseseleri olarak kurulmuşlardır, yapılışlarındaki tek gaye yolculara hizmet götürmek, onların can ve mal güvenliğini korumaktır. Uzun yıllar büyük faydaları görülen bu muhteşem eserlerin çoğu şimdi yol güzergahlarının değişmesi ve motorlu taşıtların icadıyle önemlerini yitirmişlerdir.
On beşinci asrın ilk yarısında Osmanlı topraklarına gelen Fransız elçisi Bertranden de la Brocgulere, kervansaray sistemi karşısında şaşırmış ve hayranlık duymuştur. Kim olursa olsun bedava misafir eden, kendisini ve hayvanlarını üç gün müddetle yedirip-içiren, yatıran, bütün ticâret mallarını emniyet ve devlet himâyesi altına alan kervansaray sistemi, Fransız elçisini hayretler içinde bırakmıştı. Fakirlerin nasıl iyi muamele ile kabûl edildiği, daha fazla ikrâm olunamadığı için özür dilendiği, yollar üzerine serpiştirilmiş bu müesseseler, onun görmediği yepyeni bir şeydi. Zira Avrupa’da asiller, fakirleri aşağı görür ve kötü muamele ederlerdi. Osmanlı Devleti’nde devlet otoritesinin güçlü olması sebebiyle hiç kimsenin kervansaraya tecâvüzü mümkün değildi.
Yine bir Fransız sefiri olan Ricaut da, on yedinci asırdaki Türk han ve kervansarayları hakkında; “Osmanlı Türkleri bu çeşit yapılarda fevkalâde ihtişam göstermişler, devletlerin eyâletlerini böyle hanlarla doldurmuşlardır” demektedir.
Kervansaraylara büyük ehemmiyet veren Osmanlı sultanları, bunların düzenli işletilmesi için, hüküm ve yasaknâmeler ihtiva eden Kervansaray kanunnâmeleri yayınlamışlardır.
Mimar Sinân’ın bizzat yaptığı kervansaraylar şunlardır: 1- Kânûnî’nin Süleymâniye tabhânesinin arkasındaki kervansarayı, 2- Rüstem Paşa’nın Kapalıçarşı’daki Cebeciler Kervansarayı, 3- Rüstem Paşa’nın Galata’daki şimdi Kurşunlu adıyla anılan kervansarayı, 4- Ali Paşa’nın Bitpazarı’ndaki kervansarayı, 5- Vefâ’da Pertevpaşa Kervansarayı.
On yedinci asırda İstanbul’da 12, Üsküdar’da 11 kervansaray olduğunu Evliyâ Çelebi kaydetmektedir.
İzmit-Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Kervansarayı, Afyon-Sincanlı’da Sinân Paşa Kervansarayı, Eskişehir Kurşunlu Kervansarayı, Bilecik-Bozüyük’te Kâsım Paşa Kervansarayı, Diyarbakır Hüsrev Paşa Kervansarayı (Deliller hanı), İzmir-Çeşme’de Kervansaray, İstanbul-Silivri’de Pîrî Mehmed Paşa Kervansarayı, Edirne-İpsala’da Hüsrev Paşa Kervansarayı, Antakya-Belen’de Kânûnî Sultan Süleymân Kervansarayı, Konya-Ereğli’de Rüstem Paşa Kervansarayı, Tekirdağ (Rodoscuk) Rüstem Paşa Kervansarayı, Edirne Rüstem Paşa Kervansarayı, Erzurum Rüstem Paşa Kervansarayı, Edirne-Babaeski’de Ali Paşa Kervansarayı, Büyükçekmece’de Kânûnî Sultan Süleymân Kervansarayı, Edirne Ali Paşa Kervansarayı, Bursa Ali Paşa Kervansarayı, Kırklareli-Lüleburgaz’da Sokullu Mehmed Paşa Kervansarayı, Konya-Karapınar’da sultan İkinci Selîm Han Kervansarayı, Edirne-Havsa’da Kasımpaşa Kervansarayı, Bitlis el-Aman Kervansarayı, Antakya-Payas’ta sultan İkinci Selîm Kervansarayı, Diyarbakır Hasan Paşa Kervansarayı, İzmit Pertev Paşa Kervansarayı, Konya-Ilgın’da Lala Mustafa Paşa Kervansarayı, Üsküdar Atîk Vâlide Kervansarayı ve Manisa Kurşunlu Kervansarayı meşhur Osmanlı kervansaraylarından bâzılarıdır.
Kânûnî, vakfiyesinde kendi kervansarayları için; “Ve Ziyâfethâne-i bîadîl ve ceygâh-ı misâfirîn ve İbn-is-sebîl” (benzeri olmayan ziyafetleri ile müsâfir ve yolcuların barınağı denmektedir.
İslâm dîninin misafirperverliğe ve hayırseverliğe verdiği ehemmiyet sonucu ortaya çıkan kervansarayların, bir benzeri ortaçağ Avrupasında olmadığı gibi akla bile gelmemişti. İslâm târihinin önceki devirlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da bu güzel ve fâideli eserler, uzun bir zaman halkın hizmetinde kullanıldılar.