سْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM (RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADIYLA)
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ
Zaman ve mekânlar bütün kıymet ve kutsiyetini, hakikatte Allah’ın dilemesinden alırlar. Bu ilâhî dileme ise varlıklar için bin bir maslahat ve hikmetler içerir. Ayrıca o zaman dilimlerinde gerçekleşen mühim olaylar, içinde bulundukları zaman ve mekâna değer katmışlardır.
Mübarek zaman dilimlerinin kutsiyeti de Allah Teâlâ’nın dilemesinden geldiği için, Müslümanlara büyük feyiz ve bereketin nüzulü için birer vesile olmaktadırlar. Mübarek ay, gün ve geceler, İslâm’ın şeairindendir; hususi kıymetleri ve kerametleri vardır. Kâinat, semavat, feza-yı âlem ve bütün varlıklar bu kutlu zaman dilimlerine hürmet etmektedir.
Allah Teâlâ, mekânlar içinde mukaddes mekânlar; zamanlar içinde de mukaddes zamanlar yaratmıştır. İşte o mukaddes zamanlardan biri de üç aylar diye bilinen receb, şaban ve ramazan aylarıdır. Dinimizce bu üç ayların önemini ve kıymeti pek büyüktür.
Üç aylar dediğimiz recep, şaban ve ramazan ayları, içerisinde dört mübarek geceyi misafir ederler; Regaib kandili, Berat kandili, Mirac kandili ve Kadir gecesi. Bu kutlu zamanları kendimizi denetleme, değerlendirme bakımından çok önemlidir. Kuraklıktan çatlamış topraklar için su ne ise amelsizlikten kurumuş kalpler için de kandil geceleri odur, der büyükler.
Nasıl ki yakılan kandil etrafını, camiyi, mescidi aydınlatıyorsa, insan da çektiği zikir, ibadet, dua ve istiğfarla kendi ruhunu aydınlatmalıdır. Kur’an-ı Kerim’deki benzetme ile Allah’ın nurunun bir kandil içinde yanması gibi kandil gecelerinde de ilâhî nurlar ve feyizler mescidlerin, ibadet yerlerinin kubbelerinden, pencerelerinden içeri yağar, içinde yanar; Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz’in ifadeleriyle cemaatin üzerine ilâhî bir sekinet iner. Allah’ın rahmeti onları kuşatır, melekler kanatlarını onların altına serer ve Allah katındakilere onlardan bahseder. O gece Allah’ı ihlâsla ananlar, zikir meclislerinden affolunmuş olarak kalkarlar.
Recep, şaban ve ramazan ayları, yüce Allah’ın bizlere ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir. Yapılan duaların, isteklerin dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller geçicidir. Kısaca üç aylar, günahlardan arınma, sevaplara bezenme mevsimidir.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Recep Allah’ın ayı, şaban benim ayım ve ramazan da ümmetimin ayıdır.”
Diğer bir hadis-i şerifte ise Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
”Recep ayının diğer aylara olan üstünlüğü, Kur’an-ı Kerim’in diğer kitaplara olan üstünlüğü gibidir. Şaban ayının diğer aylara üstünlüğü, benim diğer peygamberlere olan üstünlüğüm gibidir. Ramazan ayının diğer aylara olan üstünlüğü ise Allahü Teâlâ’nın insanlar üzerine olan üstünlüğü gibidir.”
Üç aylara çok sevaplı ibadet ayları diyen Bediüzzaman Said Nursi (r.ah) hazretleri şöyle buyurur:
”Her bir hasenenin (iyiliğin ve ibadetin) sevabına başka vakitte on ise, Receb-i şerifte yüzden başlar, Şaban-ı şerifte üç yüzden fazla ve Ramazan-ı şerifte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Kadir gecesinde otuz bine çıkar.”
Üç aylar, her daim Rahmân ve Rahim sıfatları ile tecelli eden Rabbimiz’in, manevi kirliliklerden arınmamız için bizlere sunduğu manevi ziyafet sofrasıdır. Sevgili Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) Recep ve şaban aylarını, ramazan ayının rahmet ve bereketinden azami istifadeyi sağlamak için ruhen, kalben, aklen, fikren ve bedenen bir hazırlık dönemi olarak değerlendirmiştir. Bu ayların müminler için değeri çok büyüktür. Bu değer hiç şüphesiz, Resulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz’in üç aylara verdiği önemden kaynaklanmaktadır.
Ebu Bekir el-Verrak’ın dediği gibi “Recep ayı ekini ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır.”
Salihlerden biri şöyle demiştir: ”Sene bir ağaçtır. Recep ayı onun yapraklanma, Şaban ayı meyve verme, Ramazan ayı ise meyvelerini toplama zamanıdır.”
Seyyid Abdülkadir Geylani (k.s) ise üç aylar hakkında şöyle buyurmuştur: ”Recep nefsanî arzuları terk ayıdır. Şaban amel ve vefa ayıdır. Ramazan ise sadakat ve safa ayıdır. Recep tövbe, Şaban muhabbet, Ramazan Hakk’a yakınlık bulma ayıdır. Recep hürmet, Şaban hizmet, Ramazan nimet ayıdır. Recep ayında iyilikler kat kat artar. Şaban ayında kötülükler kalkar. Ramazan-ı şerifte en yüksek ikram ve ihsana ulaşılır.”
Öyleyse Receb’e gereken hürmeti gösterip, Şaban’da hizmeti unutmamak, Ramazan’daki nimetlere ulaşmaya birer vesiledir. Ramazan ayındaki bütün nimetlere ulaşabilmek için her zaman hazırlıklı olmak lazımdır. En azından haram aylarından olan ve Regaib ile Mirac gecelerini içerisinde bulunduran Recep ayını ganimet bilmek gerekir. Rasulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimizin şu duasını da dilimizden eksik etmemeye özen göstermeliyiz:
“Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize bereketli kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.”
Recep Ayının Fazileti
Arabî ayların yedincisi olan Recep, sözlükte; azametli, heybetli, tazim etmek gibi manalara gelir. Bu ay ayrıca “haram aylar” diye bilinen ve savaş yasağının bulunduğu dört aydan biridir ve İslâm dininde özel bir yeri vardır. İslâm dini gelmeden önce, bu ay girer girmez, kabileler arasında savaşmak yasaklanır, herkes kendisini bu ayda güven içinde hissederdi. İslâm geldikten sonra da bu aya olan hürmet devam ettirildi. İlk dönem tefsir bilginlerinden Katâde, şu sözleriyle bu ayın önemini anlatır.
“Haram aylarda amel-i salih işlemenin ecri, diğer aylarda işlenenlere göre daha büyüktür. Her ne kadar diğer zaman ve durumlarda da zulüm işlemek büyük bir günah ise de, bu aylarda yapılan zulmün günahı daha büyüktür.”
Receb’i “Allah’ın ayı” olarak nitelendiren Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e bunun hikmeti sorulduğunda buyurmuştur ki: “Çünkü bu ayda özellikle mağfiret boldur. Bu ayda halkın kan dökmesine mani vardır. Bu ayda Allah Teâlâ peygamberlerinin tövbelerini kabul buyurmuştur. Bu ayda peygamberlerini düşmanlarından korumuştur.”
Menkıbe
İmam Gazâlî (r.ah), Mükâşefetü’l-Kulûb adlı eserinde receb ayının faziletine değinirken şöyle bir kıssa nakletmiştir:
Beytülmakdis’te bir kadın receb ayında her gün 12.000 defa İhlâs sûresini okurdu. Ayrıca bu kadın yine receb ayın da kaba yünden dokunmuş elbise giyerdi. Kadın hastalandı. Oğluna, vefat ederse giyindiği yün elbise ile kendisini defnetmelerini vasiyet etti. Kadın vefat edince, oğlu kendisini daha değerli, yumuşak bir kumaş ile kefenleyip defnetti. Gece annesini rüyasında gördü. Annesi kendisine şöyle diyordu:
– Ben senden razı değilim; çünkü sen benim vasiyetimi yerine getirmedin!
Kadının oğlu korku içinde uykudan uyandı ve yün elbisesini aldı, onunla defnetmek için kabrini açtı. Fakat annesini kabir içinde bulamadı ve şaşırıp kaldı. Bu esnada şöyle bir ses işitti: ‘Receb ayında bize ibadet edeni, tek başına ve yalnız bırakmayacağımızı sen bilmiyor musun?’
Bu kadar özel bir ayın, bünyesinde iki rahmet kandilini barındırmakta olduğu da unutulmamalıdır. Bunlardan biri Regaib Kandili’dir. Regaib, hediye, atiye, çok rağbet olunan şeyler, bol ihsan demektir. Regaib Kandili’nin vakti, Recep ayının ilk Perşembesini Cumaya bağlayan gecedir.
Bu aydaki diğer mübarek gece de Miraç Kandili’dir. Sevgili Peygamberimiz s.a.v ., bu gecede Cenab -ı Hakk’ın huzuruna ruhen ve cismen yükselerek onunla vasıtasız bir şekilde tekellümde bulunmuş, ebedi hayatımızı çok yakından ilgilendiren hediyelerle dönmüştür. Miraç Kandili’nin vakti, Recep ayının yirmi altısını yirmi yedisine bağlayan gecedir.
Şaban Ayının Fazileti
Arabî ayların sekizincisi olan Şaban, Üç Ayların ikincisini teşkil eder.
Bu mübarek ayda gaflette olmayıp, bol bol ibadet ve taatle, dua ve niyazla, mümkün mertebe hayır ve hasenatla, kısaca Allah ve Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in razı olacağı şekilde amellerde bulunarak ramazan ayına hazırlık yapmamız gerekir.
Hadis kaynaklarında zikredilen rivayetlere göre Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) Ramazan ayı dışında en çok orucu bu ayda tutmuştur. Kendilerine bunun hikmeti sorulduğunda şöyle buyurmuştur:
“Şaban, Recep ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseldiği aydır. Ben de amelimin Allah Teâlâ’ya oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum.”
Bazı âlimler, Şaban ayında tutulan nafile orucun diğer aylarda tutulan nafile oruçlardan daha üstün ve faziletli oluşunun hikmetini şöyle açıklamışlardır:
Nafile oruçların üstünlük açısından en önemli olanları, ramazan ayına bitişik olanları yani ramazanın öncesinde ve sonrasında olanlarıdır. Bu aynen farz namazların öncesinde ve sonrasında kılınan sünnet namazların durumuna benzer. Nasıl ki bu sünnetler, bizim namazlarımızda meydana gelebilecek, noksanlıklar ve kusurlar için birer onarıcı iseler, ramazan ayının öncesinde ve sonrasında tutulan nafile oruçlar da öyledir. Ramazanın öncesinde tutulan nafileler, onun için bir hazırlık olurken, sonrasında tutulanlar ise eksiklikleri tamamlayıcıdırlar. Nasıl ki farz namazların öncesinde bulunan revâtib sünnetler, diğer nafilelerden fazilet bakımından üstün iseler, aynı şekilde zaman bakımından ramazana yakın olan nafile oruçlar da diğerlerine nazaran daha üstündür. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) şaban ayının orucuna ayrı bir önem vermiş ve ramazandan sonra altı gün şevval orucunun tutulmasını tavsiye etmiştir.
İnsanların şaban ayından gafil kalmalarının sebebi ise, üç aylara girilmesi ile birlikte receb ayına büyük bir önem vermeleri, şaban ayına geldiklerin de ise gevşemeleri ve ramazanda tekrar ibadet ve taate yönelmeleridir.
Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor: Resûlullah’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) sahabileri, şaban ayının hilâlini görünce, kendilerini Kur’an okumaya verirlerdi. Müminler bu ayda, mallarının zekâtını çıkarıp, ramazan-ı şerifte oruç tutacaklara yardım ve destek olması için, fakirlere verirlerdi. Hâkim ve valiler, zindan ve hapishanede olanları huzurlarına getirip cezalarını hafifletir veya serbest bırakırlardı. Tüccarlar, borçlarını öder, alacaklarını alırlardı. Ramazan ayını görünce de gusül edip, itikâfa çekilirlerdi.
Şaban ayının ortası, yani on dördünü on beşine bağlayan gece, Beraat Kandili’dir. Bu geceye ayrıca Leyle-i Mübareke, Leyle-i Sakk ve Leyle-i Rahmet gibi isimler de verilmiştir. Beraat gecesini bürüyen rahmetin enginliğini Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle bir misalle izah buyurmuştur:
“Allah Teâlâ bu gecede ümmetime Kelboğulları Kabilesi’nin koyunlarının kılları sayısınca rahmet eder.”
Şöyle denilmiştir: Yeryüzündeki Müslümanların iki bayram günü olduğu gibi, göklerdeki meleklerinde iki bayram gecesi vardır. Meleklerin iki bayram gecesinden biri, şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat gecesi, diğeri Kadir gecesidir. Müslümanların iki bayram günü ise, ramazan ve kurban bayramı günleridir.
İmam Sübkî (r.ah), Tefsirinde şöyle der: ‘Berat gecesi, yıl içinde işlenen günahlara kefaret; cuma gecesi, hafta içinde işlenen günahlara kefaret; Kadir gecesi ise ömür içinde işlenen günahlara kefarettir.’ Yani bu geceleri ibadetle ihya etmek belirtilen sürelerdeki günahlara kefarettir. Bu sebeple Berat gecesine ‘kefaret gecesi’ de denilir.
Said Nursi (k.s) hazretleri ise Berat gecesi hakkında şöyle demiştir: “Berat gecesi, bütün senede bir kutsî çekirdek hükmünde ve insanoğlunun gelecek hayatının takdiri programı olması cihetiyle Kadir gecesinin kutsiyeti gibidir. Her bir hasene Kadir gecesinde 30,000 olduğu gibi Beraat gecesinde de her bir salih amelin ve her bir Kur’an harfinin sevabı 20,000’e çıkar.”
Ramazan Ayının Fazileti
Son derece haklı olarak “On bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan, mahyaların bu aya özgü iltifatlarla donandığı, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan-ı Şerif, bütün ayların içinde en nadide olanıdır.
Bu ay Arabî ayların dokuzuncusudur ve kıymeti bakımından bütün zaman dilimlerinin en başında yer alır. Zira oruç nimeti bu aya has olarak farz kılınmıştır. Kur’an -ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Bin aydan daha hayırlı olduğu haber verilen Kadir Gecesi yine bu ayın içinde gizlidir. Ayrıca bu ayda ifa edilen bir farzın, diğer aylarda yerine getirilen yetmiş farza bedel olduğu bildirilir.
“Kim bu ayda hayırlı bir amel ile Rabb’ine yaklaşırsa, diğer aylarda bir farzı yapmış gibi sevap kazanır. Yine bu ayada bir farzı yerine getiren kimse, diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap kazanır.”
Ramazan ayı çok özel manevi ikramlarla bezenerek seçilmiş bir ay. Öncesindeki iki ay, recep ve şabanda adeta ramazana hazırlık için seçilmiş. Bu seçimi yapan her şeyin sahibi yüce Mevlâ, ramazan için,
”Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun…” buyurmuştur. Bu mübarek ay; teravih namazlarıyla, sahurdaki güzellikleriyle, mukabelelerde okunan Kur’an-ı Kerîm tilavetleriyle, hatimleriyle, sahurdan evvel kalkıp kılınan teheccüd namazlarıyla, iftar anının heyecanıyla, Kadir gecesindeki manevi coşkusuyla, hayır ve hasenatıyla, fitre ve zekâtıyla, bayram sabahı neşesiyle yaşadığımız bir ömrün hasat vaktidir.
Yüce Allah, ”Biz onu (Kur’an’ı) mübarek gecede indirdik” buyurmakta; bu mübarek gecenin hangi gece olduğunu da, ”Biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik” buyurarak açıklamaktadır.
Kim o geceyi iman, ihtisab ve ibadet ile geçirir ise geçmiş günahları mağfiret olunacağı gibi gelecek günahlarının affına da işaret buyrulmuştur. Ayrıca ayet-i kerimede ‘kadir gecesi bin aydan hayırlıdır’ buyrulmuştur. Bir ömür boyu demektir. Herkes bu kadar yaşayamaz. Bu büyük devleti gaflet edip kaçıran ve ramazan-ı şerifte orucunu yiyen bedbaht kişi sonra aklı başına gelip de bütün ömrü boyunca oruç tutsa özürsüz ve hasta olmadan yediği bu bir orucun ödenmesi mümkün değildir. Hâlbuki oruç tutup da güneş batmadan oruçlarını bozanların azapları da çok şiddetli olacağı bildirilmiştir. Bununla beraber herhangi bir kişi ramazan-ı şerifte, gerek misafir ve gerekse hasta olsun orucunu alenen yemesine katiyen cevaz yoktur. Bir vakitler hıristiyanlar bile Müslümanların oruç ayları gelince kendileri de sokakta ve Müslümanların yanlarında bir şey yemezler, sigaralarını dahi içmezler ve çocuklarına da sıkı sıkıya tenbih ederlermiş ki: ”Sakın Müslümanlar oruçlu olduğu zaman terbiyesizlik yapıp da onların yanlarında bir şey yemeyiniz.”
Menkıbe
Bir gün bir hıristiyan çocuğu nasılsa ramazanda Müslümanların bulunduğu bir mahalde bir şeyler yemiş.
Bunu gören babası çocuğunu terbiye için dövmüş ve bir hafta sonra da zavallı adam ölmüş.
Bir cemaat görmüşler ki adam cennette. Demişler ki:
Nasıl oldu da cennete girdin? Cevaben demiş ki:
”Oğlumu ramazanda Müslümanların yanında bir şey yerken görmüştüm de kendini ikaz için dövmüştüm. Bunun üzerine Allah bana iman nasib etti ve şimdi de cennete koydu.”
Resûl-i Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem), ramazan ayındaki fazileti şöyle müjdelemiştir: ”Kullar ramazan ayında ne kadar fazilet ve hayırların olduğunu bilselerdi, senenin tamamının ramazan olmasını temenni ederlerdi.”
Nitekim İmam Zührî ve İbrahim en-Nehâî hazretlerinden nakledilen bir haberde de şöyle zikredilmiştir: “Ramazan ayındaki bir tesbih, diğer aylardaki bin tesbihten, bir oruç da diğer aylardaki bin oruçtan daha üstündür.”
Bütün Sadat-ı Kiram Ramazan-ı Şerifte ibadet ve taate çok önem vermişlerdir. Mesela,
”Seyyid Muhammed Raşid ks. Hazretleri camiye çok bağlıydı. Hasta olduğu zamanlarda bile camide cemaat ile birlikte namazını kılardı. Farz ve vacip ibadetlerinin dışında nafile ibadetlere, bilhassa geceleyin yapılan amellere çok önem verirdi. Gece namazına kalkmayı ısrarla tavsiye ederdi. Vitir namazını geceleyin teheccüd ile birlikte kılardı. Kuşluk namazını normalde dört, ramazan ayında sekiz rekât kılardı. Gecenin çok az kısmını uyku ile diğer zamanını güneş doğuncaya kadar ibadetle ihya ederdi. Ramazan ayında amelini arttırır, gece ve gündüz olmak üzere günde iki defa tesbih namazı kılardı. Ramazanın ilk on beş günü teheccüd namazını aile fertleriyle, son on beş günü de camide cemaatle birlikte kılardı. Ramazanın son on gününde geceleri neredeyse uyumazdı. Kadir gecesine vasıl olmaya çalışırdı. Diğer zamanlar günde bir cüz Kur’an’ı Kerim okurken Ramazan ayında iki günde bir hatim indirirdi. Ramazan ayı dışında şevval ayı orucunu, arefe günü orucunu ve muharrem orucunu hiç terk etmezdi.”
Menkıbe
Seyyid Muhammed Raşid hazretlerinin (k.s.) doktoru anlatıyor:
Seyyid Muhammed Raşid hazretleri (k.s.) Ankara’da ikamet ederken sağlık yönünden takip ediyordum.
Bazen haftada iki kez şeker kontrolü yapıyorduk. 1985 yılının Ramazan ayında bir ara şekeri biraz yükselmişti, muhterem evlatlarıyla istişare ettik.
Bana, “Şekeri niye yükseldi?” diye sordular.
Ben de, “Stresten şekeri yükselebilir, bir sıkıntısı var mı?” diye sorunca,
“Yok, ama Kur’ân-ı Kerîm’i hatim için bedenlerine aşırı yükleniyorlar.” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine şerefli huzurlarına çıkarak, “Efendim, hatim için aşırı gayret sarf ediyorsunuz, uykusuz kalıyorsunuz, vücut da bundan etkileniyor ve şekeriniz yükseliyor.” deyince,
“Peki, öyleyse, ben bu ana kadar iki günde bir hatim yapıyordum, bundan sonra üç günde bir hatim yaparım.” diye cevap verdiler.
Abdurrahman Tâhî (k.s) hazretleri k.s. bir dostuna yazdığı mektupta şöyle demiştir:
“Bu ayı bir ganimet bilmelisin. Bu mübarek ayın her gecesinde binlerce insan cehennemden azat edilir. Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapatılır. Azgın şeytanlar dizginlenir. Özellikle bu iki vakitte Allah’a olan âcizliğimizi ortaya koymalıyız. Böyle yapana çok sevap verilir. Teravih namazlarını kılmak, Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmek Peygamberimiz’in (sallallâhü aleyhi ve sellem) hiç terk etmediği müekked sünnetlerdendir. Dedikodu (gıybet) yapmaktan, boş sözler söylemekten, yalan konuşmaktan sakınmalısın. Mürşidinden uzakta ramazan ayını geçirdiğin için mahzun kalpli olmalısın. Virdlere ve özellikle bu ayda öğle namazından hemen sonra rabıtaya sımsıkı yapışmalısın.”
Üç Aylarda Oruç Tutmanın Fazileti
Oruç tutan kimselerin asıl sevinci, ahrette yüce Rabb’i ile karşılaşınca olur. O gün dünyada Allah için tuttukları oruçların sevabını kat kat alırlar. Ayrıca yüce Allah’tan özel iltifat görürler. Oruç bir sabır işidir; bu sabrın sonu sevinçtir.
Oruçlu bir kimse ibadete ve oruç tutmaya karşı daha güçlü olmak niyetiyle yer ve içerse ayrıca sevap kazanır. Aynı şekilde kişi daha iyi ibadet etme niyetiyle uyursa, uyuduğu müddetçe nafile ibadet yapıyormuş gibi sevap kazanır. Oruçlu kimse, gecesinde ve gündüzünde ibadet içindedir. Oruçlu iken ve iftar anında yaptığı dualar makbuldür. Oruçlu, gündüzleri oruç tutarak sabreden, akşamları da yiyip içip şükredenlerden olmaktadır.
Şunu da hatırlatalım ki iftarın bir sevinç olması için, yemeğin helal lokma olması şarttır. Eğer haram kazançla iftar ediliyorsa, o kişilerin duaları makbul olmaz.
Menkıbe
Seleften biri anlatıyor: Bize ulaşan bir rivayet şöyledir:
İnsanlar hesap verirken, oruçlular için bir sofra kurulur; onlar, o sofradan yerler. İnsanlar,
”Ey Rabbimiz! Biz hesap veriyoruz, onlar ise yemek yiyorlar” derler. Onlara şöyle seslenilir:
”Onlar oruçlu iken siz yiyordunuz. Onlar ayakta ibadet ederken siz uyuyordunuz.”
Recep ayının tamamını oruçlu geçirmekle ilgili bir emir ve tavsiye yoktur. Ancak nafile olarak tutulacak orucun sevabı büyüktür. Bu konuda Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
”Cennette recep isimli bir nehir vardır. Sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Kim recep ayında bir gün oruç tutarsa, Allahü Teâlâ o kimseye bu nehirden su içirir.”
Ebû Kılâbe (r.ah)) şöyle demiştir: “Cennette bir saray vardır ki, bu saray receb ayında oruç tutanlar içindir.”
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
‘Bir kimsenin receb ayında bir gün oruç tutması, bir senelik oruç tutması gibidir (o denli sevabı vardır). Yedi gün oruç tuttuğunda ise kendisine cehennemin yedi kapısı kapanır. Sekiz gün oruç tuttuğunda da cennetin sekiz kapısı ona açılır. On beş gün oruç tuttuğunda, semadan ona bir münadi, ‘Geçmişte yaptığın bütün günahların bağışlandı. Kötülüklerin iyiliğe çevrildi. Haydi, yeni ameller işlemeye koyul’ der. Kim bu ayda iyilik ve ihsanı artırırsa Allah da ona karşı ihsan ve nimetini artırır. Nuh’un gemisi receb ayında yüzmeye başladı. Nuh (a.s) bu ayda oruç tuttu ve beraberindekilerin de tutmasını emretti. Nuh’un gemisi muharremin onuna kadar tam altı ay bu halde seyretmeye devam etti.”
Üç ayların tamamını oruçlu geçirmek tavsiye edilmemiştir. Ancak, ramazan orucuna zarar vermeyecek şekilde, recep ve şaban aylarının tamamının da oruç tutulması yasak değildir. Önceki Salihlerden bazıları üç ayların tamamını oruçlu geçirmişlerdir. Fakat Allah Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem) ramazan ayı hariç hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Bunu ramazan ayının özelliğini göstermek için yapmıştır. Bir de kendisi recep ve şabanda sürekli oruç tuttuğunda, ümmeti bütün bu oruçların farz olduğunu zanneder, diye böyle yapmıştır.
Üç ayların içersinde ramazandan sonra tutulacak en faziletli oruç şaban ayında tutulan oruçtur. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) şaban ayında oruç tuttuğu kadar hiçbir ayda tutmazdı. Hz. Âişe (r.anha) şöyle söylemiştir:
”Ben Hz. Peygamber’in (sallallâhü aleyhi ve sellem) ramazan ayı dışında hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirdiğini görmedim. Ramazan dışında hiçbir ayda, şaban ayından daha fazla oruç tuttuğunu da görmedim.”
Şaban ayı girdiğinde, kişilerin nafile olsun, farz olsun kazâ oruçlarını bu ay içinde tamamlaması müstehaptır. Şaban ayında oruç tutmak, ramazan orucuna hazırlıkta bulunmaktır. Şaban orucu, kişinin kendisini oruca alıştırarak, ramazan orucunda zorlanmaması, ramazan orucunun tadını alması ve kuvvetli bir şekilde ramazan ayına girmesi içindir.
Şaban ayı ramazan ayına bir hazırlıktır. Bu yüzden oruç tutmak, çokça Kur’an okumak gibi güzel olan şeyleri şaban ayında yapmak da güzeldir. Bu manaya işaret olarak, Selim b. Kuheyl, Habib b. Ebû Sâbit, “Şaban ayı, çokça Kur’an okuyanların ayıdır” derlerdi
Ziyâd el-Mâzinî’nin, Hz. Hüseyin’den (r.a). rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: “Receb ve şaban ayında oruç tutmak, Allah Teâlâ’ya bir yöneliş ve yapılan tövbelerin kabul oluşuna bir vesiledir.”
Enes b. Mâlik r.a. anlatıyor: Resûlullah’a (sallallâhü aleyhi ve sellem)
– Yâ Resûlullah! Hangi oruç daha faziletlidir, diye soruldu. O da,
– Ramazana hürmetle şaban ayında tutulan oruç, diye cevap verdi.
– Hangi sadaka daha faziletlidir, diye soruldu.
– Ramazanda verilen sadaka, diye cevap verdi. –
Menkıbe
Adamın biri kendisine ve ailesine yardımcı olsun diye yeni bir câriye (hizmetçi kadın) satın almıştı.
Ramazan ayı yaklaştığında cariye, adamın evinde bir hazırlık gördü. Onlara ne yaptıklarını sordu.
Onlarda ramazan ayına hazırlık yaptıklarını söylediler; bunun üzerine cariye,
”Siz sadece ramazan ayında mı oruç tutuyorsunuz? Ben öyle insanların yanından geldim ki onların her ayı ramazan gibi ibadet ve oruçla geçiyordu. Lütfen beni onlara geri verin” diye rica etti.
Regâib Kandili
Üç ayların ilki olan Receb’in ilk cuma gecesi Regâib gecesidir. Yüce Allah’ın ilâhî ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi, samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilmelerinin çokça ümit edilmesi ve müminlerin samimiyet ve iştiyakla yüce Allah’a yönelmeleri sebebiyle bu geceye ‘Regâib’ denilmiştir.
Regaib, Arapça bir kelimedir ve ‘re-ga-be’ kökünden gelmektedir. ‘Re-ga-be’, köken olarak, ‘herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek’ demektir. ‘Regîb’ kelimesi ise, ‘regabe’den türemiş olan bir isimdir ve ‘çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey’ anlamlarına gelir.
Bu gecenin mukaddes olmasının en önemli sebepleri arasında, Resûlullah Efendimiz’in (sallallâhü aleyhi ve sellem) o günü dua, namaz, oruç gibi ibadetlerle geçirenler hakkında verdiği müjdeli haberlerdir. Ayrıca rivayetler arasında, bu günün Regaib gecesi olarak kutlanmasının nedenlerinden biri olarak, Peygamber Efendimiz’in (sallallâhü aleyhi ve sellem) baba sulbünden ana rahmine bu gece düştüğü belirtilmektedir.
Zamanın her anı değerlidir ve boşa harcanan zamanın telafisi mümkün değildir. Ancak bazı zamanlar vardır ki onların kıymeti diğer zamanlardan daha fazladır. İşte bu zamanlardan biri de receb ayının ilk cuma gecesine rastlayan Regaib gecesidir. Bu gece ister recebin birinci gecesine isterse diğer gecelerine rastlasın aynı hükümdedir.
Her cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allah Teâlâ bu gecede müminlere ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur; namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere sayısız sevaplar verilir.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
‘Beş gece vardır ki onlarda yapılan dua kabul edilir: Cuma gecesi, kurban ve ramazan bayramı geceleri (arefe gününü bayrama bağlayan geceler), recebin ilk (cuma) gecesi (Regaib kandili), şabanın ortasında bulunan gece (Berat kandili). ‘
Mümin kullar ahirette yapmadığı birçok amel sevabı ile karşılaşacaktır. Bunlar neyin karşılığı diye sorduğunda da kendisine, ‘Dünyada iken çok istediğiniz halde karşılığı ahirete bırakılan dualarınızdır’ denilecektir. O halde mümin kul, bu geceleri fırsat bilerek çokça dua etmeli ve böylelikle ahireti için sermaye kazanmış olmalıdır.
Regaib gecesini ibadetle geçirmeli; kazası olan, hiç değilse bir kaç günlük kaza namazı kılmalıdır. Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur’ân-ı Kerîm okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder.
Üç Ayları Nasıl Değerlendirmeliyiz?
Bu aylar ve bu aylarda yer alan bu mübarek geceler, duaların Allah’a arz edilmesi, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların silinmesi, yapılan ibadetlere verilen sevabın katlanması bakımından birer büyük fırsattır.
Peki, bizler bu zaman dilimini nasıl değerlendirmeliyiz?
1. Öncelikle böyle zamanlarda kulluğumuzu gözden geçirerek, eksik ve hatalarımızı ele almalı ve bunları düzeltebilmenin yollarını aramalıyız. Yani hesaba çekilmeden önce burada kendimizi hesaba çekmeliyiz, her gece ve dünyalık işlerin muhasebesini yaptığımız gibi bugünlerde de manevi kazanç ve kayıplarımızın muhasebesini yapmalıyız ki ahiretteki hesabımız kolay olsun.
Gavs-ı Bilvânisî Abdülhakim el-Hüseynî (k.s) bir sohbetlerinde demiştir ki:
‘Dünya ticaretiyle uğraşan kimse nasıl her akşam işinin muhasebesini yapar, o gününü nasıl değerlendirdiğini düşünür, bilançosunu çıkarır, karlı ve bol kazançlı bir gün geçirmişse sevinir, neşelenir; ticareti kesat gidip de o gün iyi kazanç temin edememişse üzülür, kederlenir ve belki de bu yüzden sabaha kadar uyuyamazsa, ahiret yolcusunun da aynen böyle olması icap etmez mi? Onlar da aynı yolu takip etmeli, akşam yatmadan önce mutlaka o günün muhasebesini yapmalı, bilançosunu çıkarmalıdır. Eğer gününü kârlı bir şekilde kapatmışsa, Allah’a hamdü sena ederek, ‘Elhamdülillah, bugün Allah rızasını tahsil için iyi bir gün geçirdim’ demelidir. Şayet o günü amel yönünden kazançlı geçmemişse, zarardaysa mahzun olmalı, gam çekmeli durumunun düzelmesi için Allah Teâlâ’ya yalvarıp yakarmalıdır. Zira insanın gerçek malı mülkü, ahiretine faydası olanlardır. Dünya malının ahirete pek faydası yoktur. Çünkü dünya için çalışıp çırpınan, dünya malını yığıp zengin olmaya çalışan kimsenin topladığı mal, zenginlik Allah yolunda sarf edilmemişse, dünyada kalıcıdır. Ahiret için faydası yoktur.’
2. Üç ayları günahlarımızın affı için bir fırsat bilmeli ve bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Özellikle müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları düşünerek dua edip Allah’a yalvarmalıyız.
3. Eğer kaza namazlarımız varsa bunları kılma yoluna gitmeli, kaza namazımız yoksa bile, çokça nafile namaz kılmaya çalışmalı ve bu geceleri iyi değerlendirmeliyiz. Teheccüt namazına kalkmayanlar veyahut ta kalkamayanlar gece sahura kalktığı zaman teheccüt vaktidir. Güzelce bir abdest alıp en azından iki rekât teheccüt namazı kılabiliriz. Beş vakit namazı cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz. Ukbe b. Abdulgafur şöyle derdi: ”Yatsı namazını cemaatle kılmak, hac yapmak; sabah namazını cemaatle kılmak, umre yapmak gibidir.”
4. İmkânımız nispetinde çokça Kur’an okumalıyız. Eğer bir günlük gazeteye göz atmak için ayırdığımız zaman kadar Yüce Kur’an’ı okumaya ve televizyondaki bir eğlence programı kadar Allah’ın kelamını dinlemeye vakit ayıramıyorsak, kalbimizde ciddi bir manevi hastalığın var olduğunu kabul edelim. Buna gaflet ve kalp katılığı denir ki, ilacını bulmaktan çok, içmesi zordur. Arifler, gece gündüz Kur’an’la amel ediyorlar. Bunun yanında Allah’ın kelamına hiç bakmadan geçen günü günden saymıyorlar. Bir hastalık veya yolculuk hariç, günde en az bir cüz Kur’an okuyorlar. Buna ömürleri boyu devam ediyorlar. Onların talebelerine düşen, mürşidlerinin bu halinden ibret almaktır.
5. Akrabalarla, komşularla ve dostlarımızla olan yakınlığımızı bir kat daha artırmalı ve yapacağımız ziyaretlerle onların gönlünü almalıyız. Onları sohbet meclislerine davet, hayır hasenata teşvik ederek onlarında bu feyizli, bereketli zamanlardan istifade etmelerinin sağlamalıyız.
6. Etrafımızdaki fakir fukaraya yardım etmeli, imkânımız ölçüsünde sadaka vermeli, fakir öğrencilerin okuması için onların elinden tutmalıyız. Çünkü bu zaman dilimlerinde vereceğimiz sadakalar veya zekâtlar bize kat kat sevap getirecektir. İftar yemeklerine katılmalı, gücümüz nispetinde iftar vermeli veya bir yudum su dahi olsa iftar yemeklerinde katkıda bulunabiliriz.
7. İmkânı olanlar için, Receb ayında umre yapmanın müstehab olduğunu bilmeliyiz. Hz. Ömer (r.a) ve başkaları recep ayında umre yapmayı müstehap görmüşlerdir. İbn Ömer (r.a) Hz. Âişe (r.anha) selef-i sâlihin de bu ayda umre yaparlardı.
Ayrıca büyüklerin gönülleri alınmalı, eş ve dostlarımızın hatırları sorulmalı, garipler aranıp sofralarımıza davet edilmeli, yetimler gözetilmeli, yardıma muhtaç kimselere yardım etmelidir. Aramızdaki kırgınlıklar, dargınlıkları, şahsî hesapları bir tarafa bırakmalı, hoşgörü, kardeşlik ve birlik içerisinde olunmalıdır. Bunların yanında, her günü ve geceyi süsleyen ve sevabı çok olan nâfile namazlar kılmalı, bunları hayatımızın bir parçası haline getirmelidir.
Sâdâtlar da böylesi geceleri fırsat bilmişler ve amel ederek değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmişler ve amel ederek değerlendirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Ve en güzel şekliyle insanlara örnek olmuşlardır.
İmam-ı Rabbani (k.s) hazretleri buyurdu ki:
”Ey Hak Talibi! Mübarek üç aylarda, Receb ve Şaban’dan sonra Ramazan-ı Şerif’i idrak edip, Kadir Gecesi’ni ihya eden bir Hak talibi, hangi mertebede olursa olsun meleklerin ufkuna yükselir. Hayatını israf edip elması kömürle değiştiren, şu âlemdeki geçici zevkleri Cennet ve Cemalullah’a tercih edenler ise, ebediyyen hüsran içinde kalırlar. Bir de böylesine nuranî iklimleri manevi miraçlarına vasıta yapanlar var ki, onlar Cennete dahi razı olmayıp, Cemâlullah’a göz dikmişlerdir. Rabbim, onların dualarının bereketiyle bizleri gaflet ve dalaletten muhafaza eyleye…”
Özetle bu hususlara dikkat ettiğimiz takdirde, Recep ayı ile başlayan ve Ramazan ayı ile zirveye ulaşan manevi iklimden doya doya faydalanırız inşallah.
Şu gerçekte göz ardı edilmemeli Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Allah’ın en çok sevdiği (nafile) ibadet, az da olsa devamlı olanıdır.” Buyurarak müminleri bu hususlarda daha dikkatli olmaya ve titiz davranmaya davet etmektedir. Kandil gecelerinde güzelce ibadet edip, ondan sonra bırakmak, çok fazla ibadet edip de sonra yorulup dermansız düşüp, ibadetten soğuyup kenara çekilmek doğru değildir. Nebi (sallallâhü aleyhi ve sellem) “İşlerin en hayırlısı orta yollu (mutedil) olanıdır” hadisiyle bizlere ifrat ve tefritten sakınmamızı tavsiye etmektedir.
Allahü Teâlâ sadatların himmet ve bereketiyle bu kutlu zaman dilimlerini en güzel şekliyle ihya etmeyi ve bu vesileler zincirleriyle ihya olmayı, ömrümüzün her anını mübarek günler edasıyla geçirmeyi nasip etsin inşallah. Âmin.
(kalpehli)