Boğazlar Sorunu denince, dünyada birçok boğaz olmasına karşılık akla hemen Çanakkale ve İstanbul boğazları gelir. Karadeniz ile Ege Denizi’ni ve Akdeniz’i birbirine bağlayan; ticaret ve askerlik yönünden önem taşıyan bu boğazları ele geçirme ya da denetim altında tutma isteği tarih boyunca çeşitli devletler arasında savaş nedeni olmuştur. Asya’dan Avrupa’ya geçişin en kolay yollarından biri olması ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin öbür denizlere ancak bu yolla açılabilmesi Boğazlar’ın uluslararası önemini günümüze kadar yitirmeden korumasına yol açmıştır. Tekrar belirtmek gerekirse Boğazlar Sorunu, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının stratejik askeri önemi nedeniyle hem Osmanlı Devleti’ni hedef alan, hem de Avrupa ülkelerinin kendi aralarında çekişmelere yol açan sorundur.
Osmanlılar Döneminde Boğazlar
Osmanlılar 1356 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek ayak bastıkları Avrupa kıtasında, kısa sürede Trakya’yı ve ardından İstanbul’u ele geçirerek her iki boğaza da egemen oldular. 15. yüzyılın sonlarında kıyılarını ele geçirdikleri Karadeniz’i bir içdeniz durumuna getirdiler; gerektiğinde Boğazlar’ı kapatarak, bu denize gemilerin giriş çıkışını denetim altında tutmaya başladılar.
Osmanlılar 16. yüzyılda Fransa, İngiltere, Venedik ve Hollanda’ya tanıdıkları bazı haklarla (kapitülasyonlar) bu devletlerin gemilerine serbestçe geçiş ayrıcalığı verdi. Ama tanınan bu haklar Boğazlardaki Osmanlı egemenliğini hiçbir biçimde sınırlamıyordu. Bu durum 18. yüzyılda Karadeniz’in kuzey kıyılarını ele geçiren Rusya ile 1774 yılında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşmasına kadar sürdü. Bu antlaşma ile Rus ticaret gemilerine Boğazlar’dan serbestçe geçiş hakkı tanınınca, yabancı gemilerin Boğazlar’dan geçişi uluslararası bir sorun durumuna geldi. Çarlık Rusya’sının Karadeniz’den Akdeniz’e hiçbir sınırlamaya uğramadan geçme isteği giderek öteki büyük Avrupa ülkelerinin de işe karışmalarına yol açtı. Böylece İstanbul ve Çanakkale boğazlarından yabancı gemilerin geçişi konusu 19. yüzyıl içinde Avrupa devletleri arasında birçok kez siyasal anlaşmazlıklar çıkmasına neden oldu.
Napolyon’un Mısır’a saldırısı üzerine Fransa’ya karşı 1798 yılında Rusya ile imzalanan işbirliği antlaşması uyarınca bu ülkenin gemilerine Boğazlar’dan geçiş hakkı tanındı. 1805 yılında yenilenen bu antlaşmaya eklenen bir gizli madde ile Osmanlılar yabancı ülkelerin savaş gemilerine Karadeniz’e çıkış izni vermemeyi kabul etti. 1807 yılında çıkan Osmanlı-Rus Savaşı’yla bu antlaşma yürürlükten kalktı. Ardından da 1809 yılında İngiltere ile imzalanan yeni bir antlaşma uyarınca Boğazlar tüm yabancı savaş gemilerine kapatıldı. Rusya ancak Akkerman Antlaşması ile 1826 yılında Boğazlar’dan ticaret gemilerini geçirme hakkını yeniden elde edebildi. 1829 yılında imzalanan Edirne Antlaşmasıyla bu hak geçerliliğini korurken, Boğazlar Osmanlılar’ın barış içinde bulunduğu tüm ülkelerin savaş gemilerine açıldı. Böylece Osmanlılar daha önce ikili antlaşmalarla verdikleri Boğazlar’dan geçiş hakkını tüm devletlere tanıyordu.
1833 yılındaki Mısır sorununda Rusya’nın Osmanlılar’a yardımcı olmasına karşılık olarak Boğazlar’dan Rusya dışında hiçbir yabancı ülke savaş gemisinin geçirilmemesi kararlaştırıldı. Bu durum öbür Avrupa devletlerini fazlasıyla tedirgin etmişti. 1841 yılında İngiltere, Avusturya, Prusya, Rusya, Fransa ve Osmanlılar arasında imzalanan Londra Antlaşması ile barış döneminde Boğazlar’ın tüm yabancı devletlerin savaş gemilerine kapalı tutulması karara bağlandı. Bu tarihe kadar tek yanlı sözleşmelerle yürütülen Boğazlar’a ilişkin düzenlemeler artık uluslararası toplantılarla karara bağlanmaya başlanıyordu. Bu antlaşma, 1871 yılındaki Londra Konferansı’nda Osmanlılar’ın dost ülkelerin savaş gemilerine barış zamanında Boğazlar’ı açabileceği konusunda bir madde eklenmesiyle I. Dünya Savaşı sonuna kadar geçerliliğini korudu.
Cumhuriyet Döneminde Boğazlar
I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlılar’ın 1920 yılında imzaladıkları Sevr (Sèvres) Antlaşması Boğazlar’ın yönetimini uluslararası bir komisyona bırakıyordu. Bu durum 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşmasına kadar sürdü. Lozan Barış Antlaşmasıyla Boğazlar Türkler’e geri verildi. Geçiş serbest olacak; ilgili işlemleri Milletler Cemiyeti’ne bağlı ve başkanı Türk olan bir komisyon yürütecekti. Ayrıca Boğazlar’ın iki yakası da askerden arındırılacaktı.
Lozan’la doğan yeni durum Sevr’e göre daha olumluydu, ama Türkiye’nin gene de Boğazlar’dan geçiş üzerinde denetim hakkı yoktu. Türk hükümeti Lozan Barış Antlaşmasında yer alan Boğazlar sözleşmesinin Türkiye’nin egemenlik haklarını sınırladığını öne sürerek değişiklik önerisinde bulundu. 1936 yılında Montrö’de (Montreux) toplanan uluslararası konferansta Uluslararası Boğazlar Komisyon’u kaldırılarak yetkileri Türk hükümetine verildi. Yabancı ticaret gemilerinin boğazlardan geçişi serbest olacaktı. Savaş gemilerinin geçişine ise sınırlamalar getirildi. Lozan Barış Antlaşması ile askerden arındırılmış olan Boğazlar, bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki herhangi bir bölge gibi askeri bakımdan Türk ordusunun görev ve sorumluluk alanı içine girdi.
Boğazlar Sorunu bundan sonra ve özellikle II. Dünya Savaşı’nı izleyen günlerde uluslararası düzeyde zaman zaman gündeme geldiyse de Türkiye’yi etkileyecek bir gelişme olmadı.