Akım; sanatta, politikada, düşünce yaşamında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket demektir.
Toplumsal düzenin ve değişiminin bir gereği olarak, dünya görüşü ve sanat anlayışı bakımından birleşen kişilerin eserleriyle ortaya koyarak sürdürdükleri ilkelerin toplamından doğan tutarlılığa bir edebiyat akımı denir. Bu çığırları, toplumun ve çağın felsefesinin edebiyata etkisi kabul etmek doğru olduğu için, edebi okul (école littéraire), edebi meslek (sülûk’dan yol, giriş) yerine edebiyatta akım demeyi doğru saymak gerekir.
Fransız edebiyat tarihçilerinden Emile Faguet (1847-1916), “Bildiğim tek edebiyat tarihi yasası, belirli bir görüşten bir süre sonra bıkıp (yorulup) onun karşıtı olan anlayışı istememizdir’diyor. Bu açıklama, sanat akımlarını yalnızca beğeni değişikliği ve moda gereksinmesiyle değerlendiren bireyci bir ölçüye dayanıyor.
Pierre Gaxotte’un (1895) nitelemesi şöyle: “Her kuşak, kendinden hemen önce gelene bağlı kalır. Onun düşünceleriyle, duygularıyla yaşar, tutkularıyla heyecanlanır. Böyleyken her kuşağın rolü, sunulan şeyler arasında bir seçme yapmak; gereksinmelerine, sorunlarına karşılık veren şeyleri bulmak; seçtiğini geliştirmek, seçtiğinden yeni karşılıklar çıkarmaktır. Hiçbir şey bütün bütün yeni değildir.
Özgünlük bir etkiden doğar…” Görüldüğü gibi burada da kuşaklar arası ilişkiler öne çıkarılmakta, zamanla değişen beğeni ve anlayışların az çok birbiriyle ilintili olduğu açıklanmaktadır. Yaşamın sürekli değişimi ve gelişimi, ilkçağ Yunan filozoflarından Herakleitos’un diliyle şöyle anlatılmıştı: “Aynı ırmağa iki kez giremeyiz; bu geçen, başka bir sudur.” Bu bakımdan edebiyattaki beğeni ve ölçü değişikliklerinin, bir yere kadar yaşamın sürekli değişimine koşut olarak insanda ve toplumdaki gelişime yanıt verdiği doğru olmalıdır. Ama asıl sorun, belli bir edebiyat akımının hangi etkilerle, nerelerde, niçin doğduğu, kimilerinin bu çığıra nasıl katıldığı, bu anlayışın bir süre sonra neden değer yitirdiğidir. Bunları yalnızca moda salgınlarıyla, bıkkınlık sonucu yenilik geresinmesiyle kuşaklar arası alışverişin hep değişikliğe dönük amacıyla açıklayamayız. Daha derine, asıl köklere inmek gerekir. Niçin, örneğin bir akım yüzyıllarca geçerli olduğu halde (Klasisizm) onun ardından gelen çok kısa süreli olmuş (Romantizm), bazıları büyük yankılarla doğdukları halde (Adaizm, Fütürizm. Kübizm…) pek az yaşamış, bazıları ardından gelen akımlarla hep desteklenmiş (Realizm) ve bütün bu akımlar çağlarının bilimsel buluşları, toplum yapıları ve felsefe sistemlerine bağlı olmuştur. Bu somlara yanıt verirken edebiyatın bir toplum ürünü, edebiyatçının bir toplum bireyi, edebiyat akımlarının da toplumlardaki maddi-manevi gelişmelerinin sanat alanına yansıyan etkileri olduğu ilkesini gözden uzak tutmamak gerekir. Aynntılı ve tarihsel bilgi için, adı geçen edebiyat akımlarına bakmalıdır.
EDEBİ AKIMLAR
Bilinen bir çağda, ortak anlayışlar çerçevesinde eser veren sanatçıların meydana getirdiği “sanat anlayışına” akım ya da ekol denir. Bu akımların meydana gelmesinde devrin şartları etkili olur. Özellikle sosyal ve siyasal gelişmeler, devrin sanatçılarını, düşünce ve sanat anlayışları bakımından yönlendirir. İşte bu yeni yorumlamalar edebi eserlerde ifadesini bulur.
Edebiyat akımlarının tarihi sırası ve etkilediği türlerde şu şekilde sıralanır.
1. Klasisizm (Şiir ve resir)
2. Romantizm (Şiir ve nesir)
3. Realizm (Daha çok nesirde)
4. Parnasizm (Şiir)
5. Naturalizm (Daha çok nesirde)
6. Sembolizm (Şiirde)
7. Empresyonizm (Şiirde)
8. Neoklasisizm (Şiirde)
1. KLASİSİZM
Avrupa’da Rönesans hareketiyle Hümanizm düşüncesi ortaya çıkar. Hümanizm eski Yunan ve Latin kaynaklarına yönelir. Böylece kendisinden sonra gelecek sanat görüşlerine ya da klasisizme zemin hazırlamış olur.
16. yüzyılın başlarında Fransa’da gelişen klasisizm sanatta şu ilkelere dayanır.
1. Akla ve sağduyuya dayanmayan eserlerin kalıcı değerleri yoktur.
2. Sanat, insan tabiatına önem vermeli, insandaki manevi varlığa sevgi ve saygı göstermelidir.
3. Sanat eseri ahlaki kurallara uygun olmalıdır.
4. Konudan çok konuyu işleme önemlidir.
5. Sanatçı kişiliğini gizlemeli, eserine duygularını katmamalıdır.
6. Edebiyat, öğretici, eğitici ve devleti yücelten bir sanat anlayışı olmalıdır.
7. Seçkin çevrelerin konuşma dili esas alınmalıdır.
8. Anlatımı süsten uzak yalın olmalıdır.
9. Tiyatroda üçbirlik kuralı (Olay – Zaman -Mekan) uygulanmalıdır.
Önemli Temsilcileri:
La Fontaine (1621-1695)
N.Bouileau (1636-1711)
P.Corneille (1606 -1684)
Moliere (1625 -1673)
R.Descartes (1596 -1650)
Fenelon (1651-1715)
Türk edebiyatında bu akımın izleri görülmektedir. Yunus Emre’nin şiirleri çağlar ötesinden bize Türk dilinin güzelliğini, her devre ve her çevreye seslenen insanlık anlayışını göstermektedir. Klasik Türk edebiyatı adını verdiğimiz döneme ait, Necati, Fuzulî, Bakî, Nef’î, Nâbî, Nedim, Şeyh Galip, Evliya Çelebi gibi sanatçılar bizde de bu akımın temsilcileridir.
Tanzimat edebiyatında ise Şinasi’nin şiir çevirilerinde, Ahmet Vefik Paşa’nın da komedi çevrilerinde bu akımın izleri görülür.
2. ROMANTİZM
Duygu, hayal ve coşkunluğa dayanır. Almanya’da klasisizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akım, “sanatçı özgür olmalıdır, sanatçı sıkı kurallara bağlı kalamaz” görüşünden hareket etmiştir. Romantizm hareketinin asıl amacı Fransız İhtilali gibi görülebilir.
Özellikleri:
1. En çok, aşk, tabiat ve ölüm konuları işlenmiştir.
2. Sanatta aklın hakimiyetine son verilmiştir.
3. Duygu, hayal ve coşkunluk işlenmiştir.
4. Çağdaş edebiyatlar, ulusal konular, tarihî olaylar konu olarak ele alınmıştır.
5. Romantik sanatçılar eserde kendi kişiliklerini gizlememişlerdir.
6. Tiyatroda üçbirlik kuralı farkedilmiştir.
7. Din ağırlıklı bir tema olarak işlenmiştir.
8. Eserlerde klasisizmin aksine halktan tiplere yer verilmiştir.
9. Eser kahramanlarında umutsuzluk, keder, hüzün, yalnızlık, çaresizlik, içe kapalılık görülür, (melankoli)
Önemli Temsilcileri:
J.J. Rousseau (1712-1778)
Victor Hugo (1802 -1885)
A. Dumas Pere (1802 -1870)
Alfred de Musset (1810 -1857)
J. Woltgang Von Goethe (1749 -1832)
F. Schiller (1795 -1805)
Edgar Allen Poe (1809 -1849)
Türk edebiyatında klasisizm ve romantizm kimi eserlerde iç içe girmiştir.
Tanzimat edebiyatında birçok şair ve yazar romantizmden etkilenmiştir. N.Kemal, Abdulhak Hamit, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem ve Tevfik Fikret’in eserlerinde romantik nitelikler vardır.
3. REALİZM
Romantizmin aşırı duygusallığını reddeden realizm, 19. yüzyılın sonlmanna doğru İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Hayatı olduğu gibi anlatmaya bağlı olduğu için “gerçekçilik” anlamında bir akındır.
Özellikleri:
1. İnsanlmarın ruhsal davranışlarını etkileyen çevre tanıtımına önem verilmiştir.
2. Duygu ve hayallerin yerine insan ve toplum gerçekleri işlenmiştir.
3. Olayların gelişmesindeki sosyal nedenler dikkatle araştırılmıştır.
4. Sanatçılar eserlerde kişiliklerini gizlemiştir.
5. Olaylar günlük hayattan alınmıştır. Kahramanlar sıradan kişilerden seçilmiştir.
6. Gerçeğin yansıtılmasında gözleme önem verilmiştir.
7. Dil oldukça sadedir.
8. Anlatımda nesnellik esastır.
9. İnsan kişiliğinin gelişmesinde çevrenin önemi olduğu için kahramanların yaşadığı ortam ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Önemli Temsilcileri:
Honore de Balzac (1799-1850)
Stendhal (1783-1842)
Gustave Flaubert (1821-1880)
Lev Tolstoy (1828-1910)
Dostoyevski (1821-1881)
Nikolai Gogol (1809-1852)
Anton Çehov (1860-1904)
Charles Dickens (1812-1870)
Türk edebiyatında realizmin izleri şu sanatçılarda görülür: Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Yakup Kadri Karaosmanoğlu…
4. PARNASİZM
Yalnız şiirde işlenen parnasizm, Fransa’da romantik şiire tepki olarak doğmuştur. Parnasyen şairlere göre, sanatta güzelliğe, ancak güzel biçimlerle ulaşılabilir.
Toplum sorunlarına uzak kalmış olan bu akım belirli bir kesime seslenmiştir.
Özellikleri:
1. Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir.
2. Romantizmin terkettiği eski Yunan kültürüne geri dönülmüştür.
3. Tarihi olaylar, efsanevi kişiler şüre konu olarak alınmış ve onlardan yararlanılmıştır.
4. Şair kendi kişiliğini gizlemiştir.
5. Şiirde biçim mükemmelliği esastır.
6. Felsefeyle ilgili düşüncelerle, bilimsel ve teknik konular şiire girmiştir.
7. Dil ustalıkla kullanılmıştır.
8. Doğa görünümleri, egzotik temalar ve gözleme önem verilir.
Önemli Temsilcileri:
Leconte de Liste (1818-1894)
François Coppee (1842-1908)
Jose Maria de Heredia (1842-1905)
Theophile Gautier Sull Prudhomme
Bu akımın bütün özellikleri şu sanatçılarımızın şiirlerinde görülür.
Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin. Daha sonraları Yahya Kemal Beyatlı’nm kimi şiirlerinde parnasizmin etkileri görülür.
5. NATURALİZM
1. Konular bir bilim adamı tarafsızlığı ile anlatılır.
2. Karakter yerine huy emel kabul edilir.
3. Konularda iyi-kötü, güzel çirkin vb. ayrımlar yapılmaz.
4. Soyaçekim üzerinde durulur.
5. Eserlerde kötümser bir hava vardır.
6. Naturalistler bireyin mizacına alabildiğince yaklaşmaya çalışırlar.
Önemli Temsilcileri:
Emile Zola (1840-1902)
Alphonse Daudet (1840-1897)
Guy de Maupassant (1850-1893)
Henrik İbsen (1828-1906)
Türk edebiyatında Ahmet Mithat Efendi’nin kimi eserleri natüralis akımın ölçülerine uyar. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Beşir Fuat ve Nabizade Nazım’ın eserlerinde natüralizmin etkilerini görebiliriz.
6. SEMBOLİZM
19. yüzyılın sonlarına doğru realizme, na-turalizme, özellikle şiirde parnasizme karşı ortaya çıkan sembolizm çoğu zaman şiire uygulanmış bir akımdır. Parnasizmde dış gerçek ağır basarken, sembolizmde insanın iç dünyası önemlidir.
Özellikleri:
1. Şiirin temeli musikidir. Şair seçtiği sözcüklerin anlamlarını değil müzik değerine bakmalıdır.
2. Açıklığı sevmezler, sisli ve kapalı görüntüler, alacakaranlık veya ay ışığı onların istedikleri şiir ortamıdır.
3. Gerçek olduğu gibi değil, sembollerle anlatılmalıdır.
4. Lirizm bütün şiirlerde kendini göstermelidir.
5. Dil oldukça ağır, üslup kapalıdır.
6. En çok işlenen konular, sararmış yapraklar, güneşin batımı, durgun sular, sessizlik, ölüm gibi yarı aydınlık konulardır.
Önemli Temsilcileri:
Sembolist şairlerin öncüleri Baudlaire, Verlaine, Mallarme, Rimbaud olmuştur. Tiyatroda ise Maeterlinck’dir. Sembolizm, Türk şiirini en çok etkileyen akımdır. Etkisi günümüzde az da olsa devam etmektedir.
Önce Cenap Şahabettin’in yazdığı “Elhan-ı Şita” adlı şiirinde görünen sembolist şiir anlayışı T.Fikret’in “Çınar” adlı şiirinde de belirginleşir. Ama bu akımın bizde en büyük temsilcisi Ahmet Haşim’dir. Şu sanatçıların şiirlerinde de sembolist özellikler görülür: Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar…
7. EMPRESYONİZM
İzlenimcilik, intibacılık anlamına gelen bu akım tabiatı gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil, ancak ondan elde edilen izlenimin ölçüsünde ve niteliğinde anlatmaktır. Yazar doğrudan doğruya gerçeği değil de gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duyumları esas alır. Edebiyatta, resimde, müzikte etkili olan bu akım XIX. yüzyılın sonlarında , Fransa’da doğmuş daha sonfa bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
Özellikleri:
1. Anlamdan çok kapalılık istenir.
2. İmgeye, şoyut betimlemelere yer verilir.
3. Dış dünyadan algılanan görüntü, ruh süzgecinden geçirilerek dışa yansıtılır.
Önemli Temsilcileri:
Reinbaud
Verlaine
Joyce
Hopkins
İzlenimcilik Türk edebiyatında da şu sanatçılarımızın şiirlerinde görülür. Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Ahmet Muhip Dıranas…
8. NEOKLASİSİZM
Bu edebi akım, şiirde aklın üstünlüğünü, klasik biçimleri, Yunan mitolojisinden faydalanmayı esas alır. Daha çok Roma edebiyatını yeniden canlandırma çabasından doğan bu düşünce 19. yüzyılın sonlarında Sembolizme tepki olarak ortaya çıkar.
Andre Gide’in eserlerinde görünen bu akımın bizdeki temsilcisi Yahya Kemal Beyatlı’dır.