Feodalizm ya da derebeylik, Ortaçağ Avrupa’sına damgasını vuran yönetim biçimidir. Diğer bir ifade ile Feodalizm, başta Ortaçağ Avrupası olmak üzere tarihin birçok evresinde rastlanan toplumsal, siyasal ve ekonomik örgütleniş biçimidir. Feodalizm kelimesi, Latince feodum (tımar) ile taşınabilir değerli mal anlamına gelen Latin kökenli bir kelimeden türetilmiştir.
Feodalizm’in ortaya çıkışına neden olan gelişme Kavimler Göçüdür. Bu olay sonunda Roma İmparatorluğu dağılınca eski güçlerinde olmayan krallar halklarını koruyamadılar. Zor durumda kalan canını ve malını koruyamaz duruma düşen halk büyük toprak sahiplerinin koruması altına girerek emniyetlerini sağlamaya çalıştılar. Toprağın sahibi olanlara süzeren, himaye altına giren halka vassal adı verildi. Zamanla güçlenen süzeren grubu krallarla birlikte yetki sahibi oldular. Korumaları altına aldıkları halkı da köylü ve köle olarak görüp çalıştırmaya başladılar. Kralların yanında güçlenen büyük toprak sahiplerinin yönetimde etkili olduğu bu sisteme feodalizm rejimi denilmiştir.
Feodalitenin temeli tarıma dayalı bir sistemdir. Büyük toprak sahipleri iyi korunan şato ve kalelerde yaşamışlar ve güvenliklerini emirlerindeki askeri birlikler ile sağlamışlardır.
Halk sosyal sınıflara ayrılmıştır;
Asiller: En ayrıcalıklı sınıftır. Kral ve senyörlerden oluşmaktaydı. Asiller her türlü hakka sahiplerdi.
Rahipler: Asillerden sonra ayrıcalıklı olan diğer sınıftır. Papa bu sınıfın en üst düzey yetkilisiydi. Kilisenin kendine ait topraklan vardı ve rahipler rahat bir hayat sürmekteydiler. Vergi vermez, askere gitmezlerdi. Yönetimde söz sahibi idiler.
Burjuvalar: Ticaretle uğraşıp kasaba ve şehirlerde otururlardı. Senyörlere vergi vererek onların himayesinde yaşarlardı.
Köylüler: En alt sınıfı oluşturuyorlardı. İki bölüme ayrılmıştır. Serfler denilen bir bölüm köle gibiydi. Sahipleri için çalışırlar, toprakla birlikte alınıp satılırlardı. Serbest köylüler denilen kesim ise vergilerini vermek şartıyla kendi topraklarında tarım ile uğraşırlardı. Topraklarını çocuklarına miras bırakabilir ve yer değiştirebilirlerdi.
Feodalite, Ortaçağ boyunca Avrupa’da etkisini devam ettirmiştir. Barutun ateşli silahlarda kullanılarak kaleleri yıkan büyük toprakların yapılmasıyla birlikte gücünü kaybetmeye başlamıştır. Yeniçağa gelindiğinde Avrupa’da feodalite sistemi büyük oranda sona ermiştir.
Kilise ve Skolastik Düşünce
Ortaçağ Avrupa’sına damga vuran bir diğer kurum kilisedir. Katolik kilisesi Ortaçağ’da Avrupa’nın siyasi, sosyal, dini ve eğitim alanında oldukça etkili olmuştur. Siyasi alanda yönetime müdahale ederek kralların üzerinde bir güce sahip olmuştur. Krallar, papanın elinden taç giymek zorunda kalarak otoritelerini papanın eline bırakmak zorunda kalmışlardır.
Halk üzerinde kilisenin denetimi artmıştır. Kilise aforoz, enterdi ve endülüjans gibi dini yetkilere sahip olmuştur. (Aforoz; kişinin dinden çıkarılması, Enterdi; dini törenlerin durdurulması, Endülijans; Para karşılığı günahtan arınmadır.)
Skolastik düşünce ile deney, gözlem, araştırma vb. yöntemler yasaklanmış, eğitim tamamen kilisenin kontrolüne girmiştir. Dogmatizm olarak da bilinen bu düşünce sisteminde bilgileri sorgulama yoktur, bilgilere körü körüne inanmak vardır.