Tiyatro, dramatik metinlerin sahnede canlandırılmasıyla ortaya çıkan sanat dalıdır. Diğer bir ifade ile Tiyatro, günlük hayatta karşılaşabileceğimiz olayları sahnede göstermek amacıyla yazılan eserlere denir. Belli bir metne dayanması ve sahnelenmesi, tiyatroyu hem edebî metin hem de güzel sanatların bir dalı yapar. Büyük oranda sahnede canlandırma amacıyla yazılan tiyatro metinleri az da olsa okunmak amacıyla da yazılabilir.
Eski Yunan’da MÖ 6. yüzyılda Dionysos (Dionis) adındaki tanrı kahraman adına düzenlenen dinî törenlerden doğan ve zamanla sanat hâline gelen tiyatro, Eski Yunan’da büyük gelişme sağlamış, çeşitlenerek günümüze ulaşmıştır. Bizim edebiyatımızda ise Batı kültürüyle tanışmadan önce Karagöz, kukla, orta oyunu, meddah hikâyeleri, köy seyirlik oyunları gibi geleneksel tiyatro türlerimiz vardır. Batılı anlamda tiyatro, Tanzimat Döneminde edebiyatımıza girmiştir. Batılı tarzda ilk tiyatro eserini Şinasi, Şair Evlenmesi oyunuyla vermiş, Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre oyunu da sahnelenen ilk eserimiz olmuştur. Tanzimat Dönemi’nde Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Vefık Paşa, Güllü Agop gibi sanatçılar tiyatro türünde önemli çalışmalar yapmışlardır. Servetifunun Dönemi’nde yavaş da olsa tiyatro türü gelişimini sürdürmüştür. Fecriati Dönemi’nde geri planda kalan tiyatro, Millî Edebiyat Dönemi’nde ön plana çıkmıştır.
Tiyatronun Özellikleri
– Tiyatro, konuşma ve eyleme dayanan, olayları oluş halinde gösteren ve yaşayanların ağzından anlatan yazı türüdür.
– Dilimizde “temaşa sanatı” olarak da bilinir. Fransızca “piyes” sözcüğüyle de karşılanmıştır.
– Diyaloglar, davranış, hareket ve durumlar; tiyatroda oyuncular tarafından jest ve mimiklerle aktarılır.
– Tiyatro yazılı bir metnin taklididir. Roman, öyküdeki mekana karşılık “sahne” vardır.
– Gerçeklik duygusunun yansıması için sahne düzenlenmesine (dekor) önem verilir.
– Anlatmaya bağlı metinlerdeki kişi betimlemeleri oyunculara kostüm olarak yansıtılır.
– Tiyatro dini törenlerden doğmuştur. Batı tiyatrosunun kaynağı eski Yunan tiyatrosudur. Eski Yunan tiyatrosu, şarap tanrısı Dionysos adına yapılan “Dionysia” denen törenlerden doğmuştur.
– Tiyatroda sahnelenen yapıtın teması, temanın ele alınış biçimi tiyatro türlerini ortaya çıkarmıştır. Tiyatro türlerini ilk kez sınıflandıran Aristoteles’tir.
– Rönesans’ın yetiştirdiği en büyük tiyatro yazarları İngiliz Shakspeare; İspanyol Lope de Vega’dır.
Tiyatronun Yapı Unsurları
Tiyatronun diğer edebî türlerden farkı, sahnede canlandırılmak üzere yazılmasıdır. Bu amaçla yazılan metinler bazı temel yapı unsurlarından oluşur. Bunlar şöyle sıralanabilir:
a) Dramatik Örgü: Tiyatro metinlerinde olay örgüsü, dramatik örgü olarak adlandırılır. Bu örgü, kişilerin çeşitli çatışmaları veya karşılaşmaları çevresinde oluşur.
b) Yer (Mekân): Oyunlarda olayın geçtiği mekân sahnede dekor ile canlandırılır.
c) Zaman: Tiyatroda canlandırılan olayların geçtiği süre, zaman kavramı ile karşılanır. Zamana ait unsurların tamamının sahnede gösterilmesi mümkün olmadığı için bunlar ‘beş yıl sonra’ veya ‘iki yıl önce’ gibi ifadelerle verilir.
ç) Çatışma: Bir oyunda, anlayış veya savunulan değerlerin karşıtlığından kaynaklanan durumlar ‘çatışma’ olarak adlandırılır. Çatışmalarda bireyin kendisi, bir başkası, toplum veya doğa ile karşılaşması ve mücadele etmesi söz konusudur. Çatışma, merak duygusunu canlı tutan ve oyunun ilerlemesini sağlayan bir yapı unsurdur.
Tiyatronun Bölümleri
Tiyatro eserleri de hikaye ve romanda olduğu gibi üç bölümden oluşur: Serim, düğüm ve çözüm.
Serim (giriş): Tiyatronun baş bölümüdür. Bu bölümde olay ve olayla ilgili kişiler kısaca ele alınır. Konunun niteliği tanıtılır.
Düğüm (gelişme): Tiyatronun orta bölümüdür. Bu bölümde olaydaki kişilerin çatışır ve çatışma merak uyandıracak bir hâl alır.
Çözüm (sonuç): Tiyatronun son bölümüdür. Olay ya da olaylar dizisinin bir sonuca ulaşması, izleyicinin kafasında uyanan soruların yanıtlarını bulması bu bölümde gerçekleşir. Bu bölümünde ise olay bir sonuca bağlanır.
Tiyatronun Öğeleri
Genel anlamda tiyatro sanatını oluşturan öğeler şunlardır;
Olay: Olay anlatılmaz, oyuncular tarafından canlandırılır. Tiyatro eserinde olay bir mücadeleden, yani iki kuvvetin çarpışmasından doğar. Çarpışan güçler insanın insanla; insanın hayvanla ya da insanın doğayla mücadelesi şeklinde geçer. İnsanın kendisiyle mücadele ettiği oyunlar da vardır. Bu tür oyunlar genellikle psikolojik yaklaşımlarla aktarılır.
Kişiler: Olayları yaşayan ya da olaydan etkilenen varlıklardır. Olayları ön planda yaşayan varlığa olayın başkahramanı denir. Bir oyunun metninde, kişilerin dış görünüşleri ve iç dünyaları genel çizgileriyle belirtilir, ayrıntılı olarak tasvir edilmez. Bu, oyun kişisini canlandıran oyuncunun yorumuna bırakılır. Aynı oyun, değişik zamanlarda ve değişik oyuncular tarafından canlandırıldığında da bu ayrıntılar değişebilir.
Zaman: Bir tiyatro eserinde zaman, hikayede ve romanda olduğu gibi kesintisi olarak sürmez. Oyun yazarı, ele aldığı olayın geçtiği zamanı kendince belli parçalara böler ve olayın bu anları üzerinde durur.
Tiyatronun türleri ve bu türlerin özellikleri
a) Trajedi (Tragedya)
Konusunu efsanelerden veya tarihsel olaylardan alan, acıklı bir şekilde sonuçlanan tiyatro eserlerine verilen addır. Adını, Yunancada ‘keçi türküsü’ anlamına gelen ‘tragedya’ kelimesinden alan bu türün ilk örnekleri Eski Yunan’da görülür. Başlangıçta manzum olarak yazılan trajediler özellikle 17. yüzyılda Fransa’da nesir hâlinde de yazılmaya başlanmıştır. 19. yüzyıldan sonra da trajedinin yerini dram türünde eserler almıştır.
Tür olarak trajedinin en önemli özelliği kendisine özgü kurallara bağlı olmasıdır. Bu kuralların en önemlisi ‘üç birlik kuralı’dır. Bunlardan ilki olan ‘zaman birliği’ kuralına göre, bir trajedide olaylar en çok bir gün (24 saat) içinde geçmelidir. ‘Mekân birliği’ kuralı oyunun tek bir yerde geçmesini, ‘olay birliği’ ise trajedinin tek bir olay çevresinde gelişmesini ifade eder. Trajedilerde genellikle üst tabakadan insanların hayatı konu edilir ve seçkin bir üslubun kullanılmasına özen gösterilir. Oyunun sonunda ders vermek ve hikmetli sözler söylemek de trajedilerin amaçları arasında yer alır. Trajedi türü, klasisizm olarak adlandırılan edebî akımın içinde biçimlendiği için onun bütün özelliklerini taşır. Ancak Türk edebiyatında trajedi yazan yazarlar, klasisizmin pek çok özelliğini bilerek terk eder ve kendi tercihlerini metinlere yansıtır. Klasisizme karşı çıkan romantizm akımı etkisinde yazılan tiyatro metinleri ise romantizmin coşku, duygusallık, iyi ve kötüyü bütün ayrıntıları ile sunma gibi özelliklerini taşır.
Dünya edebiyatında çok eski bir tür olan trajedi alanında; Aiskhylos’un (Ayklos) ‘Zincire Vurulmuş Prometheus’, Sophokles’in (Sofokles) ‘Antigone (Antigon)’, Corneille’in (Korneyl) ‘Attila’ ve Racine’in (Rasin) ‘Andromaque (Andromak)’ adlı eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır.
Türk edebiyatında ise Ali Haydar, Abdülhak Hamid ile Orhan Asena trajedi türünde eserler vermiştir.
b) Komedi (Komedya)
İnsan, olay ve durumların gülünç yönlerini ele alıp işleyen oyunlara ‘komedi’ adı verilir. Komediler pek çok tiyatro türü gibi Eski Yunan’daki çeşitli törenlerde oynanan oyunlardan çıkmıştır. Komediler ele aldığı konulara göre çeşitli adlar alır. Buna göre, insan karakterinin gülünç ve aksak yönlerini ele alan oyunlar ‘karakter komedisi’, toplumun gülünç ve aksak yönlerini yansıtan oyunlar ‘töre komedisi’, merak ve güldürü amacı güden oyunlar ise ‘entrika komedisi’ olarak adlandırılır.
Komedi türünün ilk temsilcisi, Eski Yunan edebiyatı sanatçısı Aristophanes’tir (Aristofanes). Fransız sanatçı Moliere’in (Molyer) ‘Cimri’ ile ‘Kibarlık Budalası’, Rus yazar Gogol’un ‘Müfettiş’ adlı eseri bu türün en önemli eserleri arasında yer alır.
Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk tiyatro eseri olan Şinasi’nin ‘Şair Evlenmesi’, Haldun Taner’in ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ ile ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’, Turgut Özakman’ın ‘Ah Şu Gençler’ gibi eserleri bu türün bilinen örnekleri arasında yer alır.
c) Dram
Hayatın bütün gerçeklerini yansıtmayı amaçlayan ve her sınıftan insana yer veren oyunlar ‘dram’ olarak adlandırılır. Dramlarda, trajedi ve komedi türlerinin özellikleri bir arada yer alır. Dramlarda, gerçeklik önemsediği için ‘üç birlik kuralı’na uyulmaz. Dram türündeki eserlerde hayatın iyi veya çirkin bütün yönleri sahnelenir.
Dram türünde Ingiliz yazar Shakespeare (Şekspir) ve Fransız sanatçı Victor Hugo’nun eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır.
Nâmık Kemâl’in ‘Vatan yahut Silistre’ adlı eseri ile Abdülhak Hamit Tarhan’ın bazı eserleri bu türün örnekleri arasında yer alır.
Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde giren tiyatro türünde; Şinasi, Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Haldun Taner, Turan Oflazoğlu, Recep Bilginer ve Orhan Asena gibi isimler, önemli eserler yazmışlardır.
1923-1950 Yıllarında Cumhuriyet Tiyatrosu
1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla tiyatro, uygarlığın vazgeçilmez gereği olarak görülmüş; siyasi, ekonomik ve fikrî hareketlere bağlı bir gelişim göstermiştir. 27 Ekim 1914’te ilk resmî Türk tiyatrosu Darülbedayi kurulmuştur. Bu kurum sayesinde oyunlar sergilenmiş, oyuncular yetiştirilmiş, oyunlar yazılmış, toplumda bir tiyatro bilinci oluşturulmuştur. Darülbedayi, 1931’de İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları adını almıştır. 1927’de, Darülbedayi’nin başına getirilen Muhsin Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmiş, Batı’dan çevrilen çağdaş tiyatro eserlerini Türk toplumuna sunmuş; oyunculuk, sahneleme, dekor kullanımı ve yetişmelerine
katkıda bulunduğu oyuncularla günümüz Türk tiyatrosunun temellerini atmıştır.
Avrupa tiyatrosunun yakından takibi, aydınlarımız ve yöneticilerimiz tarafından Batılı tiyatronun benimsenmesi, tiyatro binalarının ve topluluklarının kurulması, oyuncuların yetişmesi, yerli oyunların yazılması, gazete ve dergilerde yazı ve eleştirilere yer verilip tartışmalar yapılması, tiyatronun gelişimine katkı sağlamıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarındaki oyun yazarları, daha çok tarihimize ve efsanelerimize yönelerek ulusçuluğu aşılayan düşüncelerin üzerinde durmuşlar; toplumsal sorunları, değer yargılarının değişmesini ve ruhsal çelişkileri vermeye çalışmışlardır. Ankara’da Devlet Konservatuvarı açılmış, bu oluşum tiyatronun gelişmesini olumlu yönde etkilemiştir.
1940’lı yıllarda Devlet Konservatuvarı ilk mezunlarını vermiş, şehir tiyatrolarımız gelişmiş, özel tiyatrolar yurt çapında turnelere çıkmış ve çocuk tiyatroları kurulmuştur.
Oyun yazarlığı da Cumhuriyet Dönemi’nde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaşması ile gelişme göstermiştir. Bu dönemde Batılı oyun yazarları, yöneticileri ve başardı oyuncularından yararlanma yoluna gidilmiş, Batı tiyatrosunun temel unsurları modern Türk tiyatrosuna uygulanmıştır. Ülkenin yapısından hareket edilerek komedi ve dram türlerinde eserler verilmiştir. Avrupa tiyatrosundan etkilenen Türk yazarları, yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern topluma geçilirken yaşanan sancıları, geçmişteki sorunları, toplumdaki yozlaşmayı, ahlak çöküntüsünü eleştirel bir gözle gündeme getirmişlerdir. İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci, Musahipzade Celal gibi Millî Edebiyat Dönemi’nde eser veren sanatçılar, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da eser vermeye devam etmişlerdir. Geçiş sürecini konu alan Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü ve Ahmet Kutsi Tecer’in Köşebaşt adlı oyunları bu dönemde yazılan önemli oyunlardır. Vedat Nedim Tor, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek de eserlerinde aşırı duygulu, bunalımlı kişileri işlemişlerdir. 1933 yılına kadar yazarlarımız Türk ulusunu ve Turk yurdunu sevdirmeyi amaçlayan oyunların yanında Türk gücünü, güzel ahlakını öven ve kaynağını Turk efsaneleri ile masallarından alan oyunlar yazmışlardır. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Akın, Özyurt, Kahraman; Yaşar Nabi Nayır’ın Mete; Necip Fazıl Kısakürek’in Sabır Taşiy Tohum; Behçet i Kemal Çağjar’ın Çohan ve Atilla adlı eserleri bu dönemde verilen eserlerden bazılarıdır.