Tanzimat Edebiyatı’nın önemli şair ve düşünürlerinden olan Ziya Paşa kimdir? Ziya Paşa eserleri, şiirleri ve sözleri bu sayfada derledik. İşte Ziya Paşa hayatı kısaca.
Ünlü Türk yazar, şair ve devlet adamı Ziya Paşa‘nın asıl ismi Abdülhamid Ziyaeddin‘dir. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en önemli devlet adamlarından ve en çok eser veren Tanzimat çağı yazarlarından Ziya Paşa, 1825 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş, babası Galata Gümrüğü’nde katiplik yapan Erzurumlu Ferideddin Efendi’dir.
Ziya Paşa, İlk ve Orta öğreniminin bir bölümünü Süleymaniye’deki Edebiye Mektebi’nde yaptıktan sonra Bayezid Rüştiyesi’ne geçti ve bir yandan da özel derslerle Arapça ve Farsça öğrendi. Henüz 15 yaşında iken Aşık Garip, Aşık Kerem ve Aşık Ömer gibi halk şairlerinin eserlerini okumaya başladı. Şiir ile ilgisi okul çağlarında başladı. Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi’nde çalıştıktan sonra 1855 yılında Mustafa Reşit Paşa‘nın aracılıyla sarayda Mabeyn Katipliği’ne getirildi. Bir yandan Fransızca öğrenmeye başladı.
Sultan Abdülmecit‘in vefatından sonra Ali Paşa‘nın sadrazamlığa atanması üzerine saraydaki işinden uzaklaştırldı. Bir süre Zaptiye Müsteşarlığı yaptı. 1861 yılında Kıbrıs mutasarrıfı oldu. Bir süre Atina’da büyükelçilik görevini yerine getirdi. Ardından Sultan Abdülaziz‘in kendisini istanbul’a çağırması üzerine geri döndü. Abdülaziz tarafından Bosna’nın denetimi ile görevlendirildi. Ancak İstanbul’a dönmesinden kıa bir süre sonra Bab-ı Ali, Ziya Paşa’yı Amasya Musarrıflığı görevi ile İstanbul’dan uzaklaştırdı.
1865 yılında Yeni Osmanlılar Cemiyeti‘ne katıldı. Sultan Abdülhamit yönetimine karşı geldiği için tekrar Kıbrıs Mutasarrıflığı’na atandı. Ancak aynı dönem Erzurum Vali Muavinli’ne atanan Namık Kemal ile birlikte Avrupa’ya kaçtı. Londra’da Namık Kemal ile birlikte Yeni Osmanlılar’ın yayın organı olan “Hürriyet” gazetesini çıkardılar. Namık Kemal’in ayrılmasından sonra gazetenin başına geçti.
1870 yılında Cenevre’ye gitti, ertesi yıl Ali Paşa’nın ölümünü öğrendi ve İstanbul’a döndü. 1872 ile 1876 yılları arasında Şura-yı Devlet ve Maarif Müsteşarlığı yaptı. Abdülhamit’in isteği üzerine Kanun-i Esasi‘nin hazırlanması için oluşturulan kurulda yer aldı. 1876 yılında I. Meşrutiyet‘in ilanı ile önce Suriye Valiliği’ne ardından Adana Valiliği’ne atandı. 17 Mayıs 1880 tarihinde Adana’daki görevi devam ederken vefat etti.
Özellikle fikir bakımından J.J Rousseau‘nun etkisinde kalan Ziya Paşa, buna rağmen Divan Edebiyatı‘ndan kopmamıştır. Yazdığı “Harâbât” adlı antolojisi ile eski geleneği devam ettirmiştir. Şiirlerinde daha çok siyasi ve sosyal konulara ağırlık vermiştir. Bir süre beraber çalıştığı Namık Kemal ile geleneksel edebiyat alanında zaman zaman tartışmalara girmişti. Makale, şiir, antoloji ve edebiyat tarihi alanlarında eserler veren Zıydı. Nesirlerinde açık ve anlaşılır bir konuşma dili kullanmış olsa da şiirlerinde dili daha ağırdır.
Namık Kemal ve İbrahim Şinasi ile birlikte Türk Edebiyatı‘nın temellerini atmış olan şair, kullandığı geleneksel usluba rağmen batılılaşma ve yenilikçi Tanzimat Edebiyatı’nın öncüleri arasında yer almaktadır. “Tercih-i Bend” ve “Terkib-i Bend” adlı şiirlerinde ilk kez inasan yazgısı ve metafizik konular üzerinde durmuştur. 1874–1875 yılları arasında Arap, Fars ve Türk şairlerin eserlerinden oluşan “Harâbât” adlı eserini hazırlamıştır.
ZİYA PAŞA ESERLERİ
– Zafernâme
– Harâbat, 3 cilt
– Tercî-i Bend ve Terkib-i Bend
– Eş’âr-ı Ziya
– Endülüs Tarihi, 2 cilt
– Külliyat-ı Ziya Paşa
– Rüya
– Veraset Mektupları
– Ziya Paşa’nın Şiirleri
ZİYA PAŞA SÖZLERİ
– “Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkâr,
– Katır mühürdâr oldu, eşek defterdâr!”
– Aslolan o’nun varlığı deyip kendilerini avutuyorlar.
– Lanet olsun o mala ki, tahsiline onun, ya din ola, ya ırz ya namus ola âlet.
– Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar / Rencide olur dide-i huffaş ziyadan.
– İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada / Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et
– İnsana sadakat yakışır görse de ikrah / Yardımcısıdır doğruların hazreti Allah.
– Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
– En ummadığın keşf eder esrar-ı derunun / Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın.
– Afv ile mübeşşer midir eshâb-ı meratib;Kânun-i cezâ âcize mi hâs demektir.
– Bi-baht olanın bâğına bir katresi düşmez; Bârân yerine dürr-ü güher yağsa semâdan.
– İç bade güzel sev var ise akl-u şuurun; Dünya var imiş ya ki yok olmuş ne umurun.
– Kalkın ey Fellah-ı Vatan dediler, kalktık; Herkes oturdu biz ayakta kaldık.
– Zannetmeyin ki ben Amasya’da paşalık yaptım; Gördüğüm yetimleri babalık yaptım.
– Vefasızın meclisinde bade içilmez.
– İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki; Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.
– Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi. Hainlere ammâ ki riâyet yeni çıktı.
– Sâdıkları tahkîr ile red kaaide oldu. Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı.
– Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadakat modalandı. Nâmus tamâm oldu hamiyyet yeni çıktı.
– Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz. Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir.
– Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde. İşret, güher-i âdemi temyize mihenktir.
– Bed-asla necabet mi verir hiç uniforma. Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir.
– Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm. Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerektir.
– Allah’a sığın şahs-ı halimin gazabından. Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
– Pek rengine aldanma felek eski felektir. Zîrâ feleğin
– Sadık görünür kısvede erbab-i hiyanet. Murşîd sanılır vehlede eshab-i delalet.
– Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
– Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın. Adem görünen harları âdem mi sanırsın.
– Her şahs-ı harîmi Hak’a mahrem mi sanırsın. Her tac giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın.
– İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terâzi o kadar sıkleti çekmez.
– Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
ZİYA PAŞA ŞİİRLERİ
Kalmadı
Yâran dağıldı sohbet-i meyhane kalmadı
Ol işret, ol muhabbet, o peymane kalmadı
Gûşetmem eski nâraları kûy-ü yârdan
Gûya ki deşt-i aşkla divane kalmadı.
Terkib-i Bend
İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet
Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı
Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i ra’iyyet yeni çıktı
Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı
İsnâd-ı ta’assub olunur merd-i gayûra
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı
İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı
Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı.
Kıta
Ya Rab ne eksilirdi deryâ-yı izzetinden
Peymâne-yi vücûda zehr-âb dolmasaydı
Azada-ser olurdum âsîb-i derd ü gamdan
Ya dehre gelmeseydim ya aklım olmasaydı
Terkib-i Bend
Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir
Ya bister-i kemhada ya viranede can ver
Çün bay u geda hake beraber girecektir
Allah’a sığın şahs-i halimin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir
Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde
İşret güher-i ademi temyize mihenktir
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Divanelerin hemdemi divane gerektir
Afv ile mübeşşir midir eshab-ı meratib
Kanun-i ceza acize mi has demektir
Milyonla çalan mesned-i izzete serefraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir.
Şarkı
Aşıkları inandırır
Yalan va’deyle kandırır
Bu huy seni utandırır
Çok naz aşık usandırır
Nedir senden bu çektiğim
Esirinsem ver pençiğim
Bilmez misin a sevdiğim
Çok naz aşık usandırır
Mintanın düğmesin çöz
Sim tenin görsün bu göz
Eskidir söylenir bu söz
Çok naz aşık usandırır.
Müfredler
Bir gün olur cefadan o şûh-ı cihan geçer
Ey dil dediklerin olur amma zaman geçer
Yar-i müşfiktir çalar saat beni âgâh eder
Ömrümün her saati geçtikçe bir kez âh eder.
Gazel
Âsâf’ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan,
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan.
Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini,
Anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan.
Rızkına kani olan gerdûna minnet eylemez,
Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan.
Kim ki korkmaz Hakk’tan andan korkar erbâb-ı ukûl,
Her ne isterse yapar Hakk’tan hirasan olmayan.
İtiraz eylerse bir nâdân Ziyâ hamûş olur,
Çünki bilmez kadr-i güftârın sühan-dân olmayan.