Hikaye yada öykü, yaşanmış veya yaşanabilir bir olayı veya durumu, kişiyi, yer ve zaman belirterek anlatan edebî bir türdür. Diğer bir ifade ile hikaye, olmuş ya da olması mümkün olan olayları anlatan kısa sanat eserleridir. Gerçekleşmesi mümkün bir olayı yer, zaman ve kişi belirterek işleyen sanatsal kısa yazılara hikâye denir. Hikayede anlatım teknikleri şunlardır;
1. İç Konuşma
Hikâyede kişinin kendi kendine içinden konuşmasıdır. Bu teknikte anlatıcı devreden çıkar. Okurla kahraman baş başa kalır; okur, kahramanın iç dünyasına girer. Okur, kahramanın iç dünyası ve düşünceleri hakkında bilgilenir. Konuşma cümlelerine sıklıkla yer verilir. Feyza Hepçilingirler”in Eski Bir Balerin adlı kitabındaki Er Mektubu Görülmüştür hikâyesinden alınan aşağıdaki parçada kahraman, iç konuşma tekniği ile duygu ve düşüncelerini doğrudan okura iletmiştir.
“Her zaman beklediğim büyülü gücü yarattı bu dörtlük. Aldı, götürdü beni, yemyeşil bir çayırın ortasına bırakıverdi. Altımda ebemgümeçleri, hışır hışır kırılıyor. Elimde yapraklı, tomurlu, top top beyaz çiçekli bir dal. Küçücük ninelerin oluşturduğu çiçek yumakları. Bütün özlemlerimle birleşip ak bir çiçek topu olan bu dal sensin. Evim var sende; anam, babam, doğmamış çocuğum var.”
2. İç Çözümleme
Hikâyede kişinin duygu ve düşüncelerinin yazar / anlatıcı tarafından anlatılmasıdır. Anlatıcı, hikâyede kahramanın aklından geçenleri sanki onun karşısında durup da okuyormuş gibi verir. İç çözümlemede anlatıcı devreden çıkmaz. Adalet Ağaoğlu”nun Karanfilsiz hikâyesinden alınan aşağıdaki parçada anlatıcı, kahramanın aklından geçenleri anlatarak iç çözümleme yapmıştır.
“İlkin şaşırdı. Onun kasa yapımındaki yorgunluğunu şuradaki serin sularla giderdiğini, içini dışını yıkadığını sanmıştı. Derken ürktü, yüzüne bakmadı onun. Direndi. Karanfillerinden birini kulak ardından çekip resimli tahtanın üst başına kondurdu.”
3. Bilinç Akışı
Bu teknik, kişilerin iç dünyalarını aracısız olarak okura iletme olanagı sağlar. Bireyin duygu ve düşünceleri doğal biçimde yansıtılır. Kahramanın duygu ve düşünce dünyası düzensiz bir şekilde verilir. Anlatım, çağrışımlara dayalıdır. Bilinç akışında bireyin zihninden geçenler, birbirinden bağımsız cümlelerle âdeta bir sayıklamayı andırır biçimde sergilenir. Duygu ve düşünceler ard arda sıralanır. Düşüncelerde mantıksal bir bağ yoktur. Sait Faik Abasıyanık”ın Hallaç hikâyesinden alınan aşağıdaki parçada kahramanın düşünceleri akıp gitmektedir ve düşünceler arasında mantıksal bir bağ yoktur. Çağrışım ve imgelere dayalı bir anlatım vardır.
O gün ne güzel bir gündü! Deniz ne serindi! Ne güler yüzlüydü sandallar, çocuklar, kadınlar! Dünya yüzünde bir tek kötü lakırdı, kötü hareket, kötü düşünce o gün için -o günün başı için- insan elinden, insan dilinden, insan kafasından çıkmamış gibi bir akşam oldu. Ben her zamanki gibi kimsesiz, pazarımı bitirmiştim. Hayatımdan memnundum. Her şey ışıl ışıldı. Her şey mavi, akşama doğru kırmızı, sonra lâcivert oldu.
Bugün kimse ölmesindi. Bugün döğüş edilmesin, bugün kimse ağlamasındı. Akşama doğru vapur iskelesine gittim. Daha vapura vakit vardı. İki çocuk iskelenin parmaklıklarında cambazlık yapıyor, bir adamla mini mini bir kız çocuğu elleri balık pulu içinde, balık avlıyorlardı. İskeenin iç çırpınmayan bina gölgeleri düşmüş denizi Monako Prensi”nin akvaryumu gibiydi. Köyden güneş çekilmişti. Onu tarifelerin asıldığı siyah tahtanın dibine çömelmiş gördüm. Yüzü kıpkırmızıydı. Bugün iyi çalışmış olacaktı. Yüzünde, iskeleye inerkenki pembelik kalmamıştı. Çok kanlıydı. Mavi gözleri uçuk, korkuluydu. Yanında durdum.”