Vakfe sözlükte; durmak, ayakta dikilmek, bir yerde beklemek, belirli bir yerde bir süre kalmak anlamına gelir. Hac terimi olarak ise vakfe, hac yapma niyetiyle ihrama girmiş olan kimsenin Zîlhicce ayının 9. günü öğleden sonra Arafat’ta ve aynı gece Müzdelife’de bir müddet kalmasıdır. Tekrar belirtmek gerekirse, Mekke civarındaki Arafat dağının bulunduğu yerde bir miktar durmaya vakfe denir ki, haccın rükünlerindendir. Bu rükün yerine getirilmezse hac bozulur, sahih olmaz. Nitekim Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hac, Arafat’tır” buyurmuştur. Bu yüzden vakfe yapamayan kimse haccı kaçırmış olur ve ertesi yıl yeniden hac yapar. Bugün belirli sınırlarla çevrelenen Arafat’ın her yeri vakfe yeridir. Hadiste, “Arafat’ın tamamı vakfe yeridir” (Müslim, Hacc,149; Ebû Dâvud, Savm, 5, Menâsik, 56, 64) buyurulur. Ancak Urene vadisi, Şeytan vadisi olarak nitelendirilerek, vakfe yeri dışında tutulmuştur (İbn Mâce, Menâsik, 55, 73).
Vakfenin şartı vakittir. Vakitten kasıt ise, Zilhicce’nin 9. günü yani arefe günü öğleden itibaren Kurban bayramının 1. günü fecrin doğuşuna kadar olan süre içinde Arafat’ta bir müddet bile olsa bulunmaktır. Bu süre içinde Arafat’a ulaşamayanların haccı bâtıl olur, bozulur. Arafat’ta vakfe için niyet şart olmadığı gibi, vakfede bulunduğu yerin Arafat olduğunu bilmek de gerekmez. Yeter ki vakit içinde orada bulunulsun.
Vakfenin yapıldığı Arafat ve Müzdelife bölgelerine mevkıf denilir. (Müslim, “Ḥac”, 149) Hacda gerçekleştirildiği mekâna nisbetle anılan iki vakfe vardır: Arafat ve Müzdelife vakfeleri. Arafat, Mekke”nin yaklaşık 25 km güneydoğusunda Harem sınırları dışında bir bölgedir.
Vakfenin Geçerli Olmasının Şartları
Vakfenin geçerli (sahih) olabilmesinin iki şartı vardır.
1. Hac için ihramlı olmak,
2. Vakfeyi özel (belirli) yer ve zamanda yapmak.
Vakfenin Yeri
Vakfenin yeri, Arafat bölgesidir. Arafat bölgesinin Mekke tarafındaki sınırı, “Ürene Vadisi”dir. Ürene vadisi dışında Arafat bölgesinin her yerinde vakfe yapılabilir. Bu vadi Arafat bölgesinden değildir. Burada bulunan “Nemîre Mescidi”nin kıble (kuzeybatı) tarafından bir kısmı da vakfe yerinin dışında kalmaktadır.
Vakfenin Zamanı
Zilhiccenin 9. Arefe günü zeval vaktinden yani güneşin tepe meridyeni üzerine geliş vaktinden bayramın ilk günü “fecr-i sadık” denilen tan yerinin ağarmaya başladığı zamana kadar geçen süredir. Bu konuda mezhepler arasında görüş ayrılığı yoktur. Sadece Hanbelîlere göre vaktin ilk anı, Arefe günü fecr-i sadık ile başlar.
Vakfenin sahih olması için niyet, akıl ve ilim (Arafat”ta bulunduğunu ve vakfe yaptığını bilmek) şart olmadığından, belirtilen süre içinde ister şuurlu, ister şuursuz, ister uykuda, ister uyanık, ister abdestli, ister abdestsiz her ne halde olursa olsun, bir an Arafat sınırları içinde bulunan, hatta oradan geçen kimse vakfeyi yapmış olur.
Hanefîlere göre, Arefe günü gündüz Arafat”ta bulunanların, mazeretsiz olarak güneş batmadan önce Arafat”tan ayrılmamaları vaciptir. Mazeretsiz olarak ayrılan kimse, henüz güneş batmadan bu bölgeye tekrar dönerse, bir şey gerekmez; aksi halde ceza (dem) gerekir. Fakat gündüz Arafat”ta bulunmayıp güneş battıktan sonra gelenlere bir ceza gerekmez.
Şâfîlere göre, güneş batmadan ayrılanlara da ceza gerekmez. Mâlikî mezhebinde ise, gecenin bir cüzünde Arafat”ta bulunmak vakfenin sıhhat şartıdır.
Güneş batmadan Arafat”tan ayrılıp bir daha dönmeyen kişinin haccı batıl olur. Gündüzün çok az da olsa bir kısmında Arafat”ta bulunmak Mâlikîler”e göre vaciptir. Süresi içinde kısa da olsa bir müddet Arafat”ta bulunamayanlar hacca yetişememiş olurlar. Daha sonraki senelerde yeniden haccetmeleri gerekir.
Arafat Vakfesinin Sünnetleri
1. Zilhiccenin 8. terviye gününü Arefe gününe bağlayan geceyi Mina”da geçirip, Arefe günü sabahı güneş doğduktan sonra Arafat”a hareket etmek.
2. Zeval vaktinden önce Arafat bölgesinde bulunmak ve mümkünse vakfe için gusletmek.
3. Zeval vaktinden sonra öğle namazından önce Nemîre Mescidi”nde hutbe okunması.
4. Öğle ve ikindi namazlarını cem`-i takdim ile kılmak.
5. Vakfe esnasında abdestli ve kıbleye yönelik bulunmak.
6. Vakfeyi cem`-i takdim ile kılınan namazdan sonra yapmak.
7. Mümkün olduğu kadar vakfeyi Cebel-i Rahme denilen tepenin yakınında yapmak.
8. Oruçlu olmamak.
9. Gün boyunca telbiye, zikir, tesbih, dua ve istiğfar gibi ibadetleri çokça yapmak. Kendisi, anne ve babası, çocukları ve bütün müslümanlar için dua ve istiğfarda bulunmak.
10. Vakfe esnasında ayakta durmak oturmaktan, binek üzerinde bulunmak ayakta durmaktan daha
faziletlidir.
Cem-i takdim:
Arefe günü Arafat”ta öğle ve ikindi namazlarının öğle vakti içinde birleştirilerek birlikte kılınması sünnettir. Buna cem-i takdim denir.
Ebû Hanife”ye göre bu namazların cem-i takdim ile kılınabilmesi için;
a) Arefe günü hac için ihramlı olarak Arafat”ta bulunmak,
b) Mescid-i Nemîre”de Cemâat-i Kübra ile kılmak gerekir. Aksi halde her namaz kendi vaktinde kılınır.
Diğer üç mezhep ile Ebû Yusuf ve İmam Muhammed”e göre, Arefe günü hac için ihramlı olanların Arafat”ta öğle ve ikindi namazlarını, ister Nemîre Mescidi”nde ister çadırlarda, ister cemaatle, ister münferit olarak cem-i takdim ile kılmaları sünnettir.
Bu namazlar cem-i takdim ile kılınırken ezan okununca önce öğle namazının ilk sünneti kılınır. Sonra ikamet yapılarak öğlenin farzı kılınır. Tekrar ikamet yapılır ve ikindinin farzı kılınır. İkindi namazı için ayrıca ezan okunmaz ve iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz. Her iki farzdan sonra telbiye ve teşrik tekbirleri okunur.
Arafat vakfesi ne zaman yapılır?
Hac ibadetinin önemli farzlarından birisi de Arafe mevkinde vakfe’ye durmaktır. Arafat vakfesi önemli ve titizlik gerektiren bir rükündür. Çünkü süresi içinde Arafat’ta bulunamayanlar o sene hacca yetişememiş olurlar. Arafat vakfesi dışında vaktinde yapılamayan diğer Menâsik ise, daha sonra kaza edilerek veya fidye ödenerek telâfi edilebilir.
Hz. Peygamber’in (asm):
“Hac, Arafat’tan ibarettir” (Tirmizî, Ebû Dâvûd) sözü Arafat vakfesinin önemini belirtmesi yanında, ayrıca, bu vakfeyi kaçırmamak için titizlik gösterilmesi gerektiğini de anlatmaktadır.
Arafe vakfesinin farziyyeti; Arafe günü zevâl’den sonra ve fecr’e kadar olan süre içerisinde, bir lahza bile olsa Arafe mevkiinde bulunmakla yerine gelir.
Arafe vakfesinin süresi, “yevmun-nahr” yani kurban bayramı fecr’i ile sona erer.
Yukarda îzâh edilen vakfe zamanı içerisinde; Arafe’de hac ihrâmlısı olarak bulunacak kişi, ister yaya, ister herhangi bir vasıtaya binmiş olsun, günün Arafe günü, mekânın da Arafe mevkii olduğunu bilmeden, oradan geçse bile vakfesi geçerlidir.
Ancak bu kişinin farz hac sevâbı alabilmesi için, vakfe boyu, ayılmalarından umut kesilen deli, baygın, sarhoş ile mümeyyiz olmayan çocuk olmaması gerekir. Uykuda olmasında ise beis yoktur.
PEYGAMBERİMİZİN ARAFAT VAKFE DUASI
Peygamber Efendimiz (sav) vakfede bir eliyle devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî hayâtının hassâsiyetini ifâde eden uzunca bir duâ yaptı. Bu duânın bir kısmı şöyledir;
“Ey Allâh’ım! Sen’in buyurduğun şekilde ve bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun! Ey Allâh’ım! Benim namazım, ibâdetim, hayâtım ve ölümüm Sen’in içindir! Dönüşüm Sanadır!
Ey Allâh’ım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allâh’ım! Gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey Allâh’ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey Allâh’ım! Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azâbından ve bütün gazabından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allâh’ım! Sesler türlü türlü dillerle coşup Sana doğru yükseliyor, Sen’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dünyâ halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Sen’in beni hatırlamandır!
Ey Allâh’ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yeri görüyor, gizli açık neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir! Ben çâresizim, yoksulum, Sen’den yardım ve emân diliyorum! Korkuyorum, kusurlarımı îtirâf ediyorum! Bir çâresiz Sen’den nasıl isterse, ben de öyle istiyorum! Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum! Sen’in yüce huzûrunda boynunu bükmüş, Sen’in için gözlerinden yaşlar boşanan, Sen’in uğrunda bütün varlığını fedâ eden, Sen’in için yüzünü topraklara süren bir kulun Sana nasıl duâ ederse, ben de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmın kabûl edilmesinden beni mahrum bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, II, 237)