Sözlükte emre icabet etmek, çağrıda bulunana cevap vermek, bir davete icabet etmek, birine “buyur, emrine amadeyim“ diye cevap vermek” anlamına gelen telbiye, dinî bir kavram olarak, ihramın iki rüknünden biridir. Diğer bir ifade ile Telbiye, ibadet sırasında okunan duadır. Bu nedenle hac ibadetine başlamadan
önce ihrama girerken bu duanın okunması zorunludur.
Tekrar belirtmek gerekirse Telbiye, hac veya umre niyetiyle ihrama giren kimsenin aşağıdaki sözleri söylemesini ifade eder;
Telbiye Duası Arapça Yazılışı
لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ
Telbiye Duası Arapça Okunuşu
“Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. Lebbeyk, lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek.”
Telbiye Duası Anlamı
Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim! Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur.
İhrama girerken bir defa telbiye söylemek farzdır. Bunun dışında erkeklerin ihramda bulunduğu müddetçe yüksek sesle telbiye okumaları sünnettir. Kadınlar ise telbiyede seslerini fazla yükseltmezler.
Hac etmek üzere yola çıkan bir insan kendisi için mikat olan noktada ihrama girdiği andan itibaren bu duayı okumaya başlar. Telbiye toplu halde ve yüksek sesle okunması gerekir: İhramda iken mümin telbiye getirdiğinde sağında ve solunda yer alan ve bu yönlerden yeryüzünün nihai sınır noktalarına kadar uzayıp giden taşlar, ağaçlar ve (bütün) yerleşim birimleri(ndeki varlıklar da ona eşlik eder) telbiye getirirler. (Tirmizi, Hac, 14.)
Varlık alemi Allahı tesbih eder: Yıldızlar, Ay, Güneş, ağaçlar ve taşlar. İçten içe gözyaşı döken taşların iniltisini herkes duyamaz. Duyarlı kulaklar, takva ve hikmetle eğitilmiş ve hakiki bilgi, yani Hakikatin sevgisi ve bilgisiyle terbiye edilmiş kalbi olan insanda bulunur. Böyle bir insanın hüneri, bilgi ve hikmetle varlığın iç sırlarına doğru daimi bir yolculuk içinde olmasıdır.
Allahtan vahy getiren seçkin insanlar, yani Allahtan vahy alan peygamberler insanlara sadece kuralları, yasaları öğretmemişlerdir, eşya dünyasıyla nasıl bir hikmet ve irfan ilişkisi içinde olunması gerektiğini de öğretmişlerdir. Ama elbette herkesin deryadan alacağı nasip kendi vüsati ve cehdi oranındadır. Telbiye, en yüksek perdeden bir cehddir. Ve önceki peygamberlerin de tekrar ettiği büyük bir dua, varlıkla iştirak halidir.
Peygamber Efendimiz (sas), Musa ve Yunus aleyhisselam gibi peygamberlerin bu bölgeden telbiye okuyarak geçtiklerini buyurur (Buhari, Hac, 30).
Din elbette şekilden ibaret değildir, dinin anlam ve muhteva tarafı önemlidir. Beden ve ruhun birbirlerine karşıt olması gerekmez. Şeytan bedenin istek ve arzularını kışkırtan nefiste yuvalanmışsa da, mümin bu ikilemi aşmakla yükümlüdür. Demek ki ruh kadar beden de önemlidir, bedenin hareketleri, çizdiği şekiller onun ruhsal yolculuğunun kilometre taşlarını teşkil ederler.
Hac menasiklerden ibarettir. Menasik şekil, ritüeller ve tekrarlanan ibadetlerdir. Her ümmetin kendine özgü menasiki vardır, İslam ümmetinin menasiki en açık ve somut bir biçimde hac ibadetinde kristalize olmuştur.
Modern zihnin aşırı algısı içinden menasikin pozitif sebeplerini araştırmaya kalkıştığımızda pozitivist oluruz. Her menasikin kendine özgü derin bir hikmeti, keşfedilmeyi bekleyen, ruhen iştiraki gerektiren anlamı vardır, ama modern bir akılla menasik okunamaz, okunmamalıdır. Hac sefer halidir, sefer bizim kendimizi keşfetme yolculuğumuzdur.
Bembeyaz ihramları içinde milyonlarca kişi varlığın merkezi durumundaki Allahın Evine doğru akarken telbiye getirir. Bu müthiş bir olaydır. Hiç hayatında gösteriye katılmamış, kimseyi protesto etmemiş, halim selim insanlar, iffetleri, hicapları yüzlerinden okunan kadınlar, zar zor ayakta duran yaşlılar güçlerinin yettiğince Lebbeyk! diye bağırırlar: Geldik Allahım, buyur Allahım! Bizi çağırdın. Davetine icabet ettik. Her birimiz bulunduğumuz yerden sel gibi akıyoruz. Geldik Allahım. Sesimizi, çağrımızı duy. Buyur Allahım! Bizi duy. Bizi zillet içinde bırakma, bize yardım et, doğru yolu göster. Biz davetine icabet ettik, Sen de duamıza icabet et.
Şeytanla ve onun yeryüzündeki temsilcileriyle savaş halindeyiz, Senden yana, Senin safında yer aldık. Sen de bizi zalimlerin, sömürücülerin, gücü hakkın ve hukukun üstüne geçirenlerin tasallutundan koru, bize onun ve yardımcılarıyla mücadele azmi ve gücünü ver!
Telbiye getirirken, yorulmamak lazım. Kafile başkanları her adımda Daha yüksek sesle Allahtan isteyin. Gevşeklik göstermeyin. Gün bugündür, isteme günüdür. Ne buyuruyordu Allahın Elçisi? En değerli hac, yüksek sesle telbiye getirilen ve kurban kesilen hacdır. (Tirmizi, Hac, 14) buyurmuştur.
Hacılar telbiyeyi Kabeyi gördükleri anda birden keserler. Artık bağırıp çağırmanın manası kalmadı. İşte EV burada. Yapılacak tek şey var.
Gözünüzü Kabeden ayırmadan tavafa katılmak. Elektronlar gibi, yıldızlar gibi merkezin etrafında dönmeye başlamak.
Telbiye İle İlgili Hadisler
- Sizin Beyda’nız, hakkında Resulullah’a iftira ettiğiniz şurasıdır. Ama, Resulullah (sav) sadece mescidin -yani Zülhuleyfe mescidinin- yanında ihrama girip telbiye getirdi. (Bir rivayette şöyle denir: “Resulullah (sav) Şecere nam mevkide devesine bindiği zaman telbiye getirdi.” Nesai’nin diğer bir rivayetinde denir ki: “İbnu Ömer’e: “Seni deven kaldırdığı zaman telbiye çeker gördüm” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Çünkü Resulullah böyle yapmıştı.”)
Ravi: İbnu Ömer
Kaynak: Buhari, Hacc 20; Müslim, Hacc 23, (1186); Muvatta, Hacc 30, (1, 332); Tirmizi, Hacc 8, (818); Ebu Davut - Resulullah (sav) öğleyi kıldı. Sonra devesine bindi. Beyda tepesine çıktığı zaman telbiye getirdi. (Nesai, bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydetti: “Öğleyi kıldığı zaman hacc ve umre için ihrama girdi.”)
Ravi: Enes
Kaynak: Ebu Davud, Menasik 21, (1774); Nesai, Hacc 25, (5,127), 56, (5,162) - İbnu Abbas (ra)’a a dedim ki: “Resulullah (sav)’ın, vacib kıldığı zaman, getirdiği telbiye hususunda Ashabım ihtilama doğrusu hayret ediyorum!” Bana şu cevabı verdi. “Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resalullah (sav) tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bununla ilgili. Resulullah (sav) hacc maksadıyla (Medine’den) yola çıktı. Zülhuleyfe Mescidi’ne gelip iki rekatlık ihram namazını kılınca, haccı fiilen olduğu yerde başlattı. Namazı bitirince de hacc için telbiyede bulundu. İşte bu telbiyeyi bir kısım insanlar işitti. Bunu kendisinden ben de (işittim ve) hatırımda tuttum. Sonra hayvanına bindi. Devesi onu yerden kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Bu ikinci telbiyeyi de işitenler oldu. (Her seferinde telbiyeleri) farklı kimselerin işitmesi, insanların dağınık ve hareket halinde olmalarındandır Böylece, devesi onu kaldırdığı zaman çektiği telbiyesini de yeni insanlar işitti, işte bunlar: “Resulullah (sav), devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi” dediler. Resulullah (sav) yoluna devam etti. Beyda tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bu telbiyeyi de işiten başkaları vardı. Bunlar: “Resulullah (sav) Beyda’ya çıkınca telbiye getirdi” dediler. Allah’a kasem olsun! Resulullah namazgahında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi, sonra Beyda tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi.” Said İbnu Cübeyr sözüne devamla dedi ki: İbnu Abbas’ın sözünü esas alanlar (Zülhuleyfe’deki) namazgahta iki rek’atlık ihram namazını kılar kılmaz telbiye getirdi.”
Ravi: Ebu Cübeyr
Kaynak: Ebu Davud, Menasik 21, (1770) - İbnu Ömer (ra) Harem bölgesinin en yakın yerine geldi mi telbiyeyi artık bırakırdı. Sonra Zu-Tuva nam mevkide geceyi geçirir, orada sabah namazını kılar, sonra yıkanırdı ve derdi ki: “Resulullah (sav) böyle yapmıştı.”
Ravi: Nafi’
Kaynak: Buhari, Hacc 38, 39; Müslim, Hacc 226, (1259); Muvatta, Hacc 32, (1, 333) - Resulullah (sav) buyurdular ki: “Mukim olanlar veya umre yapanlar, Hacer-i Esved’i istilam edinceye kadar telbiyeyi bırakmazlar.” (Hadis, Tirmizi’de şöyledir: “Resulullah (sav), umrede iken, Hacer-i Esved’e istilam yapınca telbiyeyi bırakırdı.”)
Ravi: İbnu Abbas
Kaynak: Ebu Davud, Menasik 29, (1817); Tirmizi, Hacc 79, (919) - Resulullah (sav)’ı telbiye çekerken -bir rivayette mülebbiyen değil, mülebbiden demiştir- işittim şöyle diyordu: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk la şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, la şerike leke.” Bu kelimelere başka ilavede bulunmuyordu.
Ravi: İbnu Ömer
Kaynak: Buhari, Hacc 26, Libas 89; Müslim, Hacc 19, (1184); Muvatta, Hacc 28, (1, 331-332); Tirmizi, Hacc 13 - Bir rivayette şu ziyade var: “Abdullah İbnu Ömer (ra) derdi ki: “(Babam) Ömer İbnu’l-Hattab (ra) bu kelimelerden ibaret olan Resulullah’ın telbiyesi ile telbiye getirir ve şunu söylerdi: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk ve sa’deyk ve’l-hayru fi yedeyk. Lebbeyk, ve’r-rağbau ileyk ve’l-amel.” (Ebu Davud’un diğer bir rivayetinde Hz. Cabir (ra)’den şu ziyade vardır: “Resulullah şöyle telbiye getirirdi…” dedikten sonra tıpkı İbnu Ömer’in hadisindeki gibi bir metin zikretti. Sonra Hz. Cabir’in şunu ilave ettiğini kaydetti: “insanlar telbiyeye “…Zü’l-Mearic” ve benzeri kelimeler ilave ettiler. Resulullah (sav) bunları işitti ancak hiçbir müdahelede bulunmadı.” Zü’l-Mearic, Allah’ın isimlerinden biri olup “yükselme yerlerinin sahibi” “yüksek dereceler sahibi” manasına gelir.)
Ravi: İbnu Ömer
Kaynak: Nesai, Hacc 54, (5, 161) - Resulullah (sav)’ın telbiyesinde “Lebbeyk ilahe’l-Hakk (Buyur! Hak olan İlah!)” tabiri de vardı.
Ravi: Ebu Hüreyre
Kaynak: Nesai, Hacc 54, (5, 161-162) - Resulullah (sav) şunu söylediler: “Cibril (a.s) bana gelip, ashabıma ve beraberimde olanlara telbiye -veya ihlal dedi- çekerken seslerini yükseltmelerini emretmemi emir buyurdu.”
Ravi: Saib İbnu Hallad el-Ensari
Kaynak: Muvatta, Hacc 34, (1, 334); Ebu Davud, Menasik 27, (1814); Tirmizi, Hacc 15, (829); Nesai, Hacc 55, - Müşrikler (haccederken şu şekilde telbiyede bulunurlardı): “Lebbeyke la şeri-ke leke”. Resulullah (sav) da: “Yazık size, yeter, yeter” buyururdu. Müşrikler (telbiyelerinin devamında): “Yalnız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen ona da, onun malik olduğu şeylere de maliksin” derlerdi. Onlar, bunu, Kabe’yi tavaf ederken söylerlerdi.
Ravi: İbnu Abbas
Kaynak: Müslim, Hacc 22, (1185)