Sözlükte “köşe, ana sütun, bir bütünün ayrılmaz parçası; büyük iş; dayanak, güç” anlamlarına gelen rükn kelimesi (çoğulu erkân), fıkıh usulü terimi olarak bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan unsuru ifade eder. Rükün, kendisiyle başka bir şeyin oluşturduğu, vücuda geldiği şeydir. O bulunmadığı zaman, diğer başka şey de muteber olmaz. Diğer bir ifade ile Rükün; bir ibâdetin yada meşrû işlemin, sıhhatinin bağlı olduğu ve gerçekleşmediği takdirde, ilgili ibâdetin yada meşrû işlemin fâsid ve bâtıl olacağı, ancak o ibâdetin yada meşrû şeyin, dışında değil de içinde bulunduğu husûstur. Mesela, satış işleminin rüknü, icap ve kabuldür. Bunlardan biri bulunmadığı zaman satış gerçekleşmez. Başka bir örnek verecek olursak; namazda Fâtihâ okumak yada rükû’a varmak, namaz kılmanın bir rüknüdür. Fâtihânın yada rükû’un bulunmadığı namaz, fâsid ve bâtıldır.
Kur’ân-ı Kerîm’de rükün iki yerde “dayanak ve güç” (veya ordu) (Hûd 11/80; ez-Zâriyât 51/39), iki yerde fiil olarak “meyletmek” (Hûd 11/113; el-İsrâ 17/74) mânasında geçer. Hadislerde rükün ve türevleri sözlük anlamlarında sık sık, bazan da Kâbe’nin köşelerini adlandırmak üzere kullanılır (Wensinck, el-Muʿcem, “rkn” md.). Literatürde erkânü’l-İslâm ve erkânü’d-dîn şeklindeki yaygın kullanımla İslâm dininin temel hükümleri, çoğunlukla da İslâm’ın beş şartı diye bilinen kelime-i şehâdet, namaz, zekât, oruç ve hac kastedilir.
Rükün iki kısımdır: Biri, aslî rükündür. Bu rükün bulunmayınca, o başka şeyin hükmüne itibar edilmez. Satış ve kiralamadaki icap ve kabul gibi. İkincisi ise zâid (fazladan) rükündür. Bu bulunmasa da o başka şey ortadan kalkmaz. İmana göre ikrar gibi. Tasdik, imanın aslî bir rüknüdür. Tasdik olmayınca iman da bulunmaz. İkrar ise imanı artırır. Lisan olarak ikrar olmadığı halde iman yine bulunabilir.