İrsadi vakıf (Vakf-ı irsâdî), devlet hâzinesine ait olan bir mülkün rakabesi (yani kuru mülkiyeti) yine hâzineye ait olmak üzere menfaatinin kir şahsa veya bir yöne devlet başkanmın emir ve müsaadesiyle tahsis edilmesidir. Buna “tahsisat kabilinden vakıf” da denir. Diğer bir ifade ile sözlükte “gözetlemek ve hazırlamak” anlamlarına gelen irsâd vakıf hukukunda, çıplak mülkiyeti (rakabe) beytülmâle ait olan bir mülkün gelirlerini veya tasarruf hakkını yahut her ikisini devlet başkanının izniyle, esasen devlet hazinesinden harcama yapılması gereken bir kamu yararına tahsis etmek demektir.
Kısacası İrsadi vakıf; Rakabesi Hazineye ait bir mülkün menfaatini, yetkililerin, hazineden alacağı olanlara tahsis ettiği vakıf demektir. İrsâdı yapan yetkiliye mürsid, irsâd konusu olan mülke mürsâd adı verilir. İrsâdî vakıflar Osmanlı uygulamasında mîrî arazinin tahsisi suretiyle yapılır ve bu tür vakıflara “tahsisat kabilinden vakıflar” veya “gayr-i sahîh vakıflar” denir. Bu çeşit arazinin vakıf oluşu, mîrî arazinin tasarruf hakkının veya öşür, haraç vb. vergi gelirlerinin kamu yararı niteliğindeki ya da sosyal amaçlı bir hayır cihetine tahsisi anlamına gelmektedir. Burada vakfedilen, arazinin çıplak mülkiyeti olmayıp araziden elde edilen menfaatler veya o arazinin tasarruf hakkıdır. Bu tür vakfa gayr-i sahîh vakıf denmesi geçersiz olduğu için değil gerçek bir vakıf olmadığı içindir. Gerçek anlamda bir vakfın olabilmesi için tahsisi yapan kimsenin o malın mâliki olması gerekmektedir. Halbuki padişahla, rakabesi devlete ait olan mîrî arazi arasında böyle bir mülkiyet ilişkisi yoktur.
Vakıf ne demek?
Vakıf, bir mülkün menfaatini halka tahsis edip kendisini Hak Teâlâ’nın mülkü hükmünde başkasına mülk olarak verme ve mülk edinmeden ebedî olarak menetmektir. Bu tarif, İmâmeyn’e göredir. İmâm-ı Âzam’a göre vakıf, bir mülkün kendisi, sahibinin mülkü hükmünde kalmak üzere menfaatini bir yöne tasadduk etmektir.
Vakıf, kelime olarak bir şeyi durdurmak ve hapsetmek demektir. Tekrar belirtmek gerekirse Vakıf fıkıhta ise bir malın menfaati halka tahsis edilerek mülkiyetinin ferdi olmaktan çıkarılması ve Allah’ın mülkü haline getirilmesi manasına gelir.
Vakfedene “vâkıf”, vakfedilen şeye “mevkuf”, vakfın menfaati kendisine tahsis edilene de “mevkûfün aleyh”, “meşrûtün leh” veya mesârif-i vakf” denir.