Yemin Arapça bir kelime olup sözlükte “el, kuvvet ve and” manalarına gelir. Türkçe de daha çok and manası ile anlaşılır. Yemin Şeriata göre ise bir işi yapmak veya yapmamak için “vallahi, billahi” gibi Allah Teâlâ’ya yemin etmekten talâk, köle âzat etmek gibi bir şeye bağlayarak yapılan bir akittir.
Mesela, “Vallahi şöyle yapacağım” denilmesi bir yemin olduğu gibi, “Filan gelirse kölem âzat olsun” denilmesi de bir yemindir.
Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda Allah’a yemin eden kimse yeminini bozduğu zaman bunun cezasını ödemek zorundadır. Yemin kefareti güç yetiyorsa bir köle azad etmek, yahut on fakiri giydirmek veya doyurmak, buna da güç yetmiyorsa üç gün arka arkaya oruç tutmaktır. Yemin daha çok “Vallahi, billahi, tallahi” gibi sözlerle yapılır. Bu sebeple olur olmaz şeylerde hemen yemin etmek doğru değildir. Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah: “Allah sizi yeminlerinizdeki lağvdan (Muteber olmayan yeminden) dolayı sorumlu tutmaz. Fakat kalplerinizin azmettiği yeminler yüzünden sorumlu tutar. Yeminlerinizi muhafaza edin” buyurmuştur. (Maide: 89).
Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde büyük günahları sayarken bunların birisinin de Yemin-i Gamûs, yani geçmiş veya şimdiki zamanda yapılan bir iş için yalan yere yemin etmek olduğunu belirtmiştir. Böyle bir yeminin keffareti de olmadığı için ahiretteki cezası pek büyüktür.
İslâm büyükleri çoğu zaman doğru olan hususlarda bile yemin etmekten kaçınır, Allah’ın yüce ismini yeminle kullanmak istemezlerdi.