Ehliyet-i vücûb, insanın kendi lehine ve aleyhine olan meşru hakların vacip olmasına salahiyetli olmasıdır. Vücup ehliyeti, haklara sahip olabilme ve borçlar altına girebilme ehliyetidir. Bu ehliyet, insanın var olmasıyla gerçekleşir ve ölünceye kadar devam eder. Bu çeşit ehliyet, insanda kendisiyle beraber vardır ve manevi bir vasıf olan zimmet ile elde edilir. Bu halde zimmet, insanın kendisiyle lehinde ve aleyhindeki şeylere ehil olduğu bir vasıftan ibarettir. Bu takdirde akıl, ehliyetin şartıdır, mevkufun aleyhtir. Zimmet de ehliyetin sebebinden ibarettir.
Mesela, akıl sahibi bir kimse, bir mal satın alsa, ücretini vermesi kendisine vâcip olur. İşte o kimse, akıl sahibi olduğu için bu vücûb ehliyetine de sahiptir.
Vücup ehliyeti ceninde nakıs olarak mevcuttur; ana karnındaki cenin bu ehliyet ile sadece menfaatine olan ve kabule ihtiyaç duymayan miras, vasiyet, vakıfta lehtar olmak gibi bazı hakları kazanır. Sağ olarak doğmasıyla bu ehliyete tamamen sahip olur.
EHLİYET NE DEMEK?
Sözlükte “yetki; elverişli, lâyık ve yeterli olmak” anlamlarına gelen ehliyet, fıkıh terimi olarak, kişinin dinî ve hukukî hükümlere muhatap olmaya elverişli oluşunu ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile, insanların leh ve aleyhindeki hak ve sorumluluklara muhatap olabilmesi halidir.