Zikir yüce Allah’ı anmaktır. Gerek Kur’ân-ı Kerim’de ve gerek sünnette mevrud (sözü edilen) herhangi bir cümleyi yada kelimeyi, herhangi bir zamanda ve uygun yerde zikredip tekrarlamak sünnettir. Söz konusu olan bu zikirlere ayrıca Vird (zikir adeti) denir.
Aşağıda zikredilen hadîs-i şeriflerden; zikir için, lafzı ve zamanı tayin edici bir kayd ve şartın bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Allah rasûlü (as) buyurur ki;
– “Herhangi bir kavim (cemaat ve topluluk) ile birlikte; fecir namazından güneş doğuşuna kadar Allah’ı zikredip anmam, benim için dünya ve içindeki her şeyden daha sevimlidir! Herhangi bir kavim ile birlikte, ikindi namazından güneş batıncaya kadar Allah’ı zikretmem, benim için dünya ve içindeki her şeyden daha sevgilidir!” (Beyhakî)
Ayrıca;
– “Zikir meclislerinin üzerine “Sekine” (gönül huzuru) iner, melekler onları (zikredenleri) çevreler, rahmet onları kaplayıp örter ve Allah da onları yüce katında anar!” buyurmaktadır.
İşte bu ve benzeri hadîslere dayanarak; bir çok alim, abid ve zahid zatlar, bazı zikir cümlelerini veya kelimelerini bazı vakitlerde okunmak üzere, hem kendilerine hem de nasihatlerini dinleyen murid ve sevenlerine vird haline getirmişlerdir.
Tasavvuf âlemindeki farklı olan zikir metodlarının hepsi sünnete uygundur. (velî) kulu olarak taltif edilen nitelik ve evsafta bulunması gerekir.
Murşidlerle birlikte olup onlara baat etmek ve el almak; sahabelerin Allah rasûlünün (as) huzurunda olduğu gibi, onun elini tutmak ve işlenmiş olan tüm günahlardan tevbe etmek ve onun vereceği zikir ve usûllere bağlı kalmak şeklinde olması dîne uygun bir davranıştır.