Fıkıh, bilmek, anlamak, bir şeyin bütününe vakıf olmak. Istılahta, bir kimsenin leh ve aleyhindeki hükümleri bilmesi demektir. Başka bir tarife göre fıkıh; kişinin ibadetlere, cezalara ve muamelelere ait şer’î hükümleri mufassal delilleriyle bilmesidir. Ayrıca, söz ve fiillerin amaçlarını kavrayacak şekilde keskin ve derin anlayış diye de tarif edilmiştir.
İslam fıkhının temel kaynakları şunlardır;
a) Kur’an-ı Kerim
Yüce Allah (cc) kutsal kitabında; inanmamız, yapmamız yada yapmamamız gerekenlerle ilgili olarak emir ve yasakları genelde öz ve mücmel bir şekilde ifade buyurmuştur.
Namaz kılmanın, oruç tutmanın, zekat vermenin hacca gitmenin vs. mü’minlere farz olduğu… İçki içmenin, kumar oynamanın ve insan öldürmenin vs. harâm olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edilmiştir. Ancak bunlarla ilgili bir çok detay verilmeyip Allah rasûlünün (as) îzâhına bırakılmıştır.
b) Sünnet
Allah rasûlü, (as) mübârek sözleriyle, davranış ve uygulamaları ile, gerek Kur’ân-ı Kerîm’deki emir ve yasakları ve gerek Kur’ân-ı Kerîm’de bulunmayan bir çok husûsu îzâh ederek sünnetinin İslâm fıkhının ikinci temel kaynağı olduğunu göstermiştir.
Hangi namazın ne zamanda, kaç rekat ve nasıl kılınacağı, oruç zekat ve hac ile ilgili bir çok detay, Allah rasûlünün (as) sünnetini oluşturan mübârek söz ve davranışlarıyla îzâh ve ifâde edilmiştir.
c) İcmâ’
Müctehidlerin, Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i nebevîyyede îzâh edilmeyen bazı husûslarla ilgili olarak ve bu iki ana kaynağın temel ilkeleri ışığında, bir konuda görüş birliğine varmalarıdır.
İslâm müctehidlerinin bir konudaki icmâ’ına uymanın vâcib olduğu husûsunda, tüm İslâm müctehidlerince görüş birliği vardır.
Örneğin Kur’ân-ı Kerîm ve sünnette îzâh edilmemiş olan mes’elelerden biri olan; babası ölüp de dedesi hayatta bulunan bir erkek çocuğun alacağı mîrâsın yanında, dedesinin alacağı mîrâs miktarı, Kur’ân-ı Kerîm ve sünnette belirtilmemiştir. Sahâbeler (ra) bu mes’ele ile ilgili olarak, dedenin 1/6 hisselik pay alacağı husûsunda icmâ’da bulunmuştur. Bizim de bu icmâ’ ile amel etmemiz vâcibtir.
d) Kıyas
Şerî hükmü; Kur’ân-ı Kerîm, sünnet yada icmâ’da mevcut olan bir mes’elenin örnek alınarak, illet ve sebeb itibâriyle ona benzeyen, ancak onunla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm, sünnet yada icmâ’da hüküm bulunmayan bir diğer mes’eleyi ona kıyâslamaktır.
Örneğin, sarhoşluk veren yaş üzüm şarabının harâm olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de sabittir. Diğer şaraplar da ona kıyâslanarak harâm kılınmıştır. Ancak o gün harâm kılınan içkiler arasında daha sonra îcâd edilen rakı vb. bir çok içki bulunmamaktaydı.
İslâm âlimleri, o gün harâm kılınan içkilerle daha sonra îcâd olunan rakı vb. içkiler arasında, sarhoşluk yapma gibi illet ve sebeb ilişkisi kurup bunları da o içkilere kıyâslamış ve bu içkilerin de harâm olduğu yönünde ictihâdda bulunmuşlardır. İşte yapılan bu işlem kıyâstır.