ZEMZEM
Ka’be’nin yanında bulunan kuyu ve bu kuyunun mukaddes suyunun adı.
Zemzem Arapça bir kelime olup “alçak sesle konuşmak” demektir. Aslında atların çıkardığı alçak sese zemzem denir. Herhangi bir şeyi muhafaza etmek için de kullanılır (İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1956, XII, 237 vd).
Zemzem hakkında Kur’ân’da herhangi bir âyet bulunmamaktadır. Ancak zemzem hakkında nakledilen bazı rivâyetler vardır. İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, İbrahim (a.s)’ın Hacer ve Sara adında iki hanımı vardı. Hacer İsmâil (a.s)’ın annesi idi. İsmâil (a.s)’ın annesi Hacer ile Sara’nın arasında geçimsizlik çıktı. Geçimsizlik had safhaya varınca, İbrahim (a.s) Yüce Allah’tan Mekke’ye gitmek ve İsmail (a.s.) ile annesi Hacer’i orada yerleştirmek üzere emir aldı. İbrahim (a.s.) bunun üzerine hanımı Hacer ve oğlu İsmâil (a.s)’ı yanına alarak yola çıktı. İsmâil (a.s) o zaman meme emen bir çocuktu. Uzun bir yolculuktan sonra nihâyet Mekke’ye vardılar. O tarihte Mekke’de hiç kimse yoktu. İçecek su bile yoktu. İbrahim (a.s) hanımı Hacer ve oğlu İsmâil (a.s)’ı buraya bıraktı. Yanlarında yalnız bir su kırbası ve biraz hurma vardı. Sonra İbrahim (a.s) Şam’a gitmek üzere geri döndü. Hacer onun peşine takıldı ve; “Ey İbrahim, bizi bu ıssız yere bırakıp nereye gidiyorsun? Bizi kime teslim ediyorsun” gibi sorular sordu. Defalarca böyle soruları sormasına rağmen, İbrahim (a.s) dönüp bakmadı. Nihayet (a.s); “Yoksa bunu sana Allah mı emretti?” diye sorunca, ibrahim (a.s) “Evet, Allah emretti” diye cevap verdi. O zaman Hacer; “öyle ise git. Allah bize yeter. O bizi korur” dedi. İbrahim (a.s); onları şimdiki Zemzem kuyusunun üst tarafında ve Ka’be’nin yerinin yukarısında bulunan bir ağacın altında bırakmıştı.
İbrahim (a.s) onları bırakıp giderken, Mekke’nin üstündeki “Seniyye” denilen yüksek bir yerde durdu. Ka’be tarafına döndü. Ellerini açarak dua etti. Yüce Allah Kur’ân’da onun şöyle dua ettiğini haber vermiştir:
Rabb’imiz, ben çocuklarımdan bazıcını, senin Beyt-i Narâm (Harâm Ev)’inin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabb’imiz, namazı kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir takım gönülleri, onları sever (onlara koşar) yap ve onları çeşitli meyvelerle besle ki (sana) şükretsinler” (İbrahim, 14/37).
Bir müddet sonra Hacer’in yiyeceği ve içeceği bitti. Susuzluktan halsiz bir hale düştü. Haliyle sütü de kesildi. Çocuğu İsmâil (a.s) açlıktan kıvranmaya başladı. Onun acı halini görmeye dayanamayan annesi Hacer, yanından uzaklaştı. Yanındaki Safâ tepesine çıktı. Belki çevrede birini görürüm diye etrafına baktı. Ondan sonra Merve tepesine geçti. İki tepe arasında yedi defa gidip geldi. İki tepenin arasındaki çukur yeri koşarak geçiyordu. Hz. Muhammed (s.a.s) onun bu hatırası üzerine “İnsanlar bu sebeple Safâ ve Merve arasında koşmaktadırlar” diye buyurmuştur.
Hacer, çocuğunun halini görmek için döndüğünde, bir ses duydu. “Ey ses sahibi, sesini duyurdun! Eğer sen bize yardım etme kudretine sahip isen, bize yardım et!” diye dua etti. Ondan sonra Zemzem kuyusunun yerinde bir meleği (Cebrâil’i) gördü. Cebrâil (a.s) ayağı veya kanadıyla yeri kazıyordu. Onun kazdığı yerden su göründü. Hacer hemen suyu havuz gibi yaptı. Ondan hem içti hem de kırbasına doldurdu. Su alındıkça, yerinden kaynamayâ devam etti. Hz. Muhammed (s.a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
Âllah İsmâil’in annesi Hacer’e rahmet etsin! O, Zemzem’i kendi haline bıraksaydı, suyun etrafına kum gerip havuz havuz yapmasıydı, muhakkak zemzem akar ve bir ırmak olarak devam ederdi” (Buharî, Şirb,10; Enbiya, 9).
Hacer bu sudan içmeye devam etti. Bu su onun hem susuzluğunu hem de açlığını gideriyordu. Çocuğuna da süt emzirip bakıyordu.
Yemenli Cürhüm kabilesinden bir yolcu kafilesi Şam’dan dönüyordu. Onların yakınından geçerken, Zemzem’in üzerinden kuşların uçtuğunu gördüler. Bu vadide ne su ne de bir insan yoktur, diyerek hayretlerini belirttiler. İki kişiyi vadiye gönderdiler. Onlar da oraya geldiler, Zemzem’i görüp kafileye haber verdiler. Kafile oraya geldi ve Hacer’e selam verdiler. Hacer onların selâmlarına mukabelede bulundu. “Bu su kimindir?” dediler. Hacer; “Benimdir” dedi. “Seninle berâber burada bulunmamıza müsaade eder misin?” dediler. Hacer; “Evet” dedi. Ondan sonra orada berâber oturdular (ez-Zebidî, Sahihî Buharî Muhtasarı Tecridî Sarih Tercemesi, trc. Kamil Miras, Ankara 1971, IX, 115 vd).
İbrahim (a.s)’ın duası, Hacer’in teslimiyeti ve henüz küçük bir bebek olan İsmâil (a.s)’ın hatırı için, Yüce Allah Zemzem’i böyle ortaya çıkardı.
Fakat sonradan Cürhüm kabilesinin Allah’a isyanı dolayısıyle, Yüce Allah Huzâa kabilesini onlara musallat etti. Huzâalılar, Cürhüm kabilesini oradan çıkardı. Ka’be ve Mekke’nin idâresi Cürhüm kabilesinden Huzâa kabilesine geçti. Allah’ın emir ve yasakları orada yaşanmaz oldu; halk, İlâhî emirleri dinlemedi. O sıralarda Zemzem suyu kurudu. Yeri bile kaybolup bilinmez bir hale geldi. Zemzem’in yeri, Abdulmuttalib zamanına kadar insanlardan gizli kaldı (es-Suheylî, er-Ravdu’l-Unf, Mısır 1967, II, 7).
Çeşitli rivâyetlere göre, Yüce Allah Abdulmuttalib’e rüyasında Zemzem kuyusunu, şimdiki bulunduğu yerde kazmasını işaret etti. Abdulmuttalib de, bu rüya üzerine kuyuyu kazıp Zemzem suyunu çıkarınca, hem Mekke halkı, hem de gelen hacılar ondan su içtiler. Zemzem suyu, Mescid-i Haram’da bulunduğu, diğer sular üzerine üstün olduğu ve İsmâil (a.s)’ın kuyusu olduğu için, Mekke’deki diğer sulardan daha temiz idi (es-Suheylî, a.g.e., II, 95)
Zemzem suyu hakkında çeşitli övücü şiirler ve medhiyeler söylendi, yazıldı. Zemzem suyu defâlarca temizlendi, kuyusu tamir gördü ve çeşitli devlet adamları tarafından idare edildi (Bu hususta geniş bilgi için bak. el-Ezrâkî, Ka’be ve Mekke Tarihi trc. Y. Vehbi Yavuz, İstanbul 1974, 326 vd).
İslâm dinine göre suyu ayakta içmek mekruhtur, oturarak içmek sünnettir. Fakat İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.s) Zemzem suyunu ayakta içmiştir (ez-Zebîdî, a.g.e., XII, 54)
Yine İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.s) (Haremi Şerifteki) şerbet dağıtılan sebil mahaline geldi ve şerbet istedi. Hz. Abbas (r.a) oğluna “Ey Fadl! Anana git yanındaki (hususi) şerbetten dedi. Rasûlüllah (s.a.s) şerbetten Rasûlullah (s.a.s)’e getir!” dedi. Rasûlullah (s.a.s); “Hayır, bana şu şerbetten ver” diye buyurdu. Hz. Abbas (r.a): “Ya Rasûlullah! halk, buradaki şerbete ellerini sokuyorlar” demişti. Hz. Muhammed (s.a.s); “İşte halkın içtiği bu şerbetten ver!” buyurdu. Ondan sonra Hz. Abbas (r.a)’ın sunduğu umumi şerbetten içti ve Zemzem kuyusuna geldi. Hz. Abbas (r.a)’ın çocukları burada kuyudan su çekiyorlardı ve hacılara dağıtıyorlardı. Hz. Muhammed (s.a.s) onlara; “Suyu çekiniz! Siz hayırlı bir iş işliyorsunuz”diyerek onları taltif etti. Ondan sonra “Halkın hücum etmesi endişesi olmasaydı, ben de devemden iner, hatta kuyunun ipini (eliyle omuzunu işaret ederek) şuraya kor sizin gibi çekerdim, buyurdu (ez-Zebidî, a.g.e., VI, 126).
Bütün bu rivayetlerden anlaşıldığı gibi, Zemzem suyu, İslâm dinine göre mukaddes olarak kabul edilen bir sudur. Açlığını gidermek için içen kişinin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin susuzluğunu giderir ve şifa niyetiyle içene de şifa sunar. Dünyanın her yerinden hac ve umre için Mekke’ye giden mü’minler, memleketine Zemzem suyundan götürmekte ve yakınlarına ikram etmektedirler.
Nureddin TURGAY