YANKESİCİLİK
Arapça “tarrâr” sözcüğü yankesici; demektir. Bir terim olarak yankesici; insanların dalgınlığından yararlanarak, üzerlerindeki değerli bir şeyi çarpıp kaçan kimseyi ifade eder. Hırsız da başkasının koruma altındaki en az on dirhem gümüş veya buna eş değer bir malını gizlice çalan kimsedir (bk. “Hırsızlık” mad.).
Kur’an-ı Kerîm’de hırsızlığın cezası şöyle belirlenmiştir: “Hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerini kesin” (en-Nisâ, 4/41). Hadiste şöyle buyurulur: “On dirhemden az olan şeylerle el kesme yoktur” (Nesâî, Sârık, 10; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 359). “El kesme ancak bir dînâr veya on dirhem parayı çalma halinde olur” (Zeylaî, a.g.e., III, 360, III, 358). Hz. Peygamber döneminde bir dinâr altın para veya on dirhem gümüş para yaklaşık olarak iki koyun bedelidir. Hırsızlığın bir türü olarak yeni gömülen bir cenazenin kefenini veya mezara onunla birlikte gömülebilen altın diş vb. şeyleri çalana “kefen soyucu (nebbâş)” ad verilmiştir.
İslâm’da miktarı âyet ve hadisle belirlenmiş olan hırsızlık kapsamına yankesicilik veya kefensoyuculuk suçunun girip girmediği müctehidler arasında tartışılmıştır. Buna göre “tarrâr” ve “nebbâş” sözcükleri fıkıh usûlü ilminde “hafî” lafızlardan sayılmıştır. Bu kapalılığın giderilmesi ise özel inceleme ve ictihadı gerekli kılar.
Müctehidler yankesicinin hırsız kapsamına girdiği ve hırsıza verilecek el kesme cezasının ona da verilmesi gerektiği konusunda görüş birliği için dedir. Yankesicinin hırsızdan başka bir terimle ifade edilmesi, işlenen fiilin daha ağır ve daha tehlikeli oluşu yüzündendir. Çünkü o, uyanık olmalarına rağmen dalgınlıklarından yararlanarak insanların ceplerinden cüzdan veya parayı çalmak için özel bir gayret ve beceri göstermektedir. Buna göre onun suçu daha tehlikeli ve daha ağırdır. Bu yüzden hırsızlık cezasının ona da uygulanması gerektiğinde şüphe yoktur. Çünkü hırsızlığın illeti, yankesicide öncelikle vardır (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, 2. baskı, Beyrut 1394/1974, VII, 76; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 1. baskı, Mısır 1316/1898, IV, 245; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, Mısır, t.y., III, 224; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, Mısır, t.y, II, 440; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, Matbaatü’l-Bâbî el-Halebî, II, 279; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire 1970, VIII, 256; Zekiyüddin Şa’bân, Usûlü’l-Fıkıh, Terc. İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 1990, s. 325, 326; Muhammed Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, Kahire, t.y., 125, 126).
Kefensoyucunun (nebbâş) hırsız kapsamına girip girmediği konusunda ise görüş ayrılığı olmuştur. Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre, kabirleri kazıp ölülerin kefenini alan kimsenin “hırsız” değil de “kefen soyucu” diye adlandırılması tam hırsız sayılmaması yüzündendir. Çünkü hırsızlık suçunun oluşması için; a) Malın hırz (koruma) altında bulunması, b) Çalınan şeyin “mal” niteliğinde olması, c) Malın başkasının mülkiyeti altında bulunması gerekir. Halbuki bu şartların üçü de kefen soyucuda gerçekleşmemektedir. Çünkü kabirdeki kefen koruma altında ve değerli bir mal niteliğinde olmadığı gibi, bir kimsenin mülkiyeti altında da bulunmaz. Ancak bu kimseye İslâm Devleti ta’zîr cezası olarak uygun bir ceza uygular (Zekiyuddin Şa’bân, a.g.e., 326).
Sonuç olarak yankesici ve kefensoyucu gibi hırsızlık teriminden başka sözcüklerle ifade edilen, başkasının malını haksız olarak almaya yönelik suçlar İslâm’da cezasız bırakılmaz. Ancak hırsızlık suçunun niteliklerini taşıyan yankesiciliğe hırsızlığa denk ceza öngörülürken başka isimlerle anılan kefensoyucu gibi hırsızlıklara ise el kesmenin altında başka cezalar uygulanabilir. Günümüzde bilgi, plân, keşif, icat, teknoloji, formül, belge, doküman, haber, ticaret sırrı gibi pekçok alanlarla ilgili bilgi ve belgeleri haksız olarak alma veya başkasına haksız olarak satma halinde de bir çeşit hırsızlık fiili işlenmektedir. Bu durumlarda da İslâm Devleti haksız alma veya çalmaları engellemek için gerekli önlemleri alır.
Hamdi DÖNDÜREN