YAĞMACILIK
Başkasının malını yağma etmek, kapıp kaçmak. Arapça karşılığı “nehb” veya “intihâb”dır. Bir fıkıh terimi olarak; başkasının malını insanların gözü önünde açık bir şekilde almaktır. Yağmalama suçu; başkasının bu malı yağmacının elinden alıp sahibine vermesi ve gerektiğinde mahkemede onun lehine şahitlik yapması mümkün olduğu için hırsızlıktan daha hafif sayılmıştır.
Başkasının malını haksız olarak alıp zimmetine geçiren kimseler İslâm’da hırsız, gâsp, hâin, yankesici gibi adlar almıştır. Hırsızlık; başkasının koruma altına alan ve bozulmayan şeylerden bulunan nisap miktarından fazla ve İslâm’a göre değerli olan para veya malını gizlice çalmaktır. Gasp; mütekavvim bir malı, mâlikinin izni olmaksızın, ona maldan el çektirecek şekilde haksız yere elinden ve tasarrufundan zorla almaktır. Hıyânette bulunan ise, kendisine emânet edilen bir malı gizlice mâlikinden alıp zimmetine geçiren kimse demektir. Muhtelis ise; bir malı mâlikinin veya başkasının dalgınlığından yararlanarak almaktır.
Bütün bu sayılanlar başkasına ait malı haksız yere almakla birlikte, alma şekilleri farklı olduğu için hepsi “hırsızlık” hükmüne tabi tutulmamıştır. Hırsızdan korunmak güçtür. Çünkü o, gizlice evlere girir, koruma altındaki malın dokunulmazlığını ihlâl eder, anahtar uydurur, camı kırar, duvarı deler ve benzeri yollarla mal sahibinin koruma gücünü aşan metotları kullanır. Eğer hırsıza ağır bir ceza verilmezse, insanlar birbirinin malını almayı yaygınlaştırır ve zarar büyür.
Toplumun yağma, gasp, hıyânet ve ihtilâs gibi hırsızlık çeşitlerinden korunması ve bir takım tedbirler alması mümkün olduğu için bunlarda hırsızlık cezası uygulanmaz (bk. “Hırsızlık” mad).
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Emânet mala hıyanet eden (hain), yağma yapan (müntehib) veya insanların dalgınlığından yararlanarak malı haksız yere alan kimse (muhtelis) için el kesme cezası yoktur” (Tirmizî, Hudûd 18; Nesâî, Sârık,13; İbn Mâce, Hudûd, 26).
Ancak yankesici (tarrar); insanların uyanık ve dikkatli olmayışından yararlandığı için onun hırsız hükmünde sayılması müctehidlerin yaygın görüşüdür. Toplumun bunlara farklı isim vermesi onların yaptığı işin daha çirkin olması yüzündendir (Ebû Zehra, Usulü’l-Fıkh, terc. Abdülkadir Şener, Ankara 1986, 110).
Toplumun heyecanlı olduğu miting, toplantı, savaş halinin baş göstermesi veya etnik bir takım gruplar arasına sokulan düşmanlık duyguları gibi sebeplerle bozan toplu yağmalama olayları olur. Dükkan ve mağazaların cam ve vitrinleri kırılarak para, eşya vb. şeylerin daha önceden planlanmaksızın yağmalandığı görülür. İşte bu gibi olaylar İslâm’da yağmacılık olarak değerlendirilir. Burada malın açıktan alınması ve insanların buna engel olabilme imkânının bulunması ve güvenlik güçlerinin müdahalesi ile alınan malların sahiplerine iade edilmesi imkân dahilinde bulunduğu için buna el kesme cezası uygulanmamıştır.
Burada, yağmacı yakalanır veya yağma suçu ispat edilirse “gasp” ta olduğu alınan mal elde mevcutsa aynen geri alınır, eğer telef olmuşsa, standart (mislî) mallar için misli ile, kıyemî mallar için ise değeri bakımından tazmin ettirilir. Ayrıca yağmacıya devlet düzenini ihlal ettiği için “ta’zr cezası” verme yoluna gidilir (Ayrıntı için bk. es-Serahsî, el-Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, IX,133 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’ fî Tertîbi eş-Şerâyi; 2. baskı, Beyrut 1394/1974, VII, 65; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, I. baskı, Mısır, 1316/1898, VI, 233; İbn Âbidin, Reddü’l-Muhtâr, Mısır, t.y., III, 208; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, Mısır, t.y., 289; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire 1970, VIII, 327; İbnü’l-Kayyim, İ’lâmü’l-Muvakkıîn, Kahire 1325-1326, II, 61 vd.; “Gasb” mad.)
Hamdi DÖNDÜREN